Yunanistan AB üyesi ve ekonomik krizde.
İflasın eşiğine gelmiş bir ülke.
Çökerse, AB'yi de derinden etkileyecek bir çöküş olacaktı.
Onun için, başta Almanya olmak üzere AB'nin güçlü ülkeleri Yunanistan'ı ve dolayısıyla AB'yi kurtarmak için seferber oldu.
Yunanistan'dan sonra belki, başka ülkeler sıraya girecek kurtarılmak için.
Günlerce konuşuldu, tartışıldı ve son 14 saatlik oturumla paket çıktı. 107 milyar euro'luk borç silindi, 130 milyar euro'luk kredi açıldı.
Kurtarma kurtarmadır. Deyim yerindeyse Atina'ya büyük kıyak yapıldı.
Ancak krediyi açacak olanlar "Al bunu dilediğin gibi harca" demiyorlar.
Zaten Yunanlılar, bir anlamda diledikleri gibi harcadıkları için bu hale gelmişler.
Çalışmamışlar, üretmemişler, üstelik geleceği tüketmişler.
AB üyesi ülke vatandaşları "Ne yani, Yunanlılar'ı kurtarmak zorunda mıyız? Onlar da bu krize düşmeselerdi" diye isyan ediyor.
Ama bir AB üyesinin batması, vakum etkisi yapacak ve başkalarını arkasından sürükleyecek.
Öyleyse Yunanistan'ı kurtarmak lazım!
Kurtarıyorlar ama deyim yerindeyse eze eze, terbiye ede ede.
Yardım alan buyruk alır
Bu iş maalesef böyle.
Hatırlayalım, biz de, 70 sente muhtaç olduğumuz, akaryakıt ithal edecek parayı bulamadığımız zamanlarda İMF ile bu psikolojik ortamda konuşuyorduk.
İMF kredi açacaktı ancak hem ülkenin tüm gelirlerinin nasıl sarf edileceğini planlayacak hem de bu parayı nasıl harcadığımız konusunda kuruşu kuruşuna hesap soracaktı.
Şimdi Yunanistan, bundan daha kötü durumda.
AB, üç kişilik bir tepe denetleyici (Troyka) altında da 120 kişilik bir ekip oluşturacak.
Bunlar, Yunanistan hükümetinin bakanlıklarına grup grup yerleşecek, ondan sonra da her harcamayı kontrol altında tutacak.
Zaten hükümeti, AB'nin onayını alan bir kişi kurdu.
Kredi açanlar, Yunan hükümetine bir program sundu.
Tüm program, bizde "kemer sıkma" denen şeyi içeriyor. Kemer sıkma ki öyle böyle değil. Ülkenin önümüzdeki 20-30 yılını ipotek altına alıyor.
Başka çare yok.
Yunanistan tıkanmış durumda.
Bu gibi durumlarda, bizim tarihimizde, Dördüncü Murat'tan kalma bir söz var ki son derece çarpıcı: Diyor ki hükümdar:
-Leh kralına da yardım gönderile. Para almaya alışan buyruk almaya da alışır.
Tabii o zamanlar, Lehistan'a, yani şimdiki Polonya'ya yardım gönderebildiğimiz zamanlar.
Sonraları değişmişiz, öyle ki Düyun-u Umumiye günlerine gelmişiz ki, şimdiki Yunanistan'a benziyor. Alacaklılar adına, Düyun-u Umumiye idaresi tarafından devletin tüm gelirlerine el konulmuş.
İbretlik bir durum
Osmanlı'nın bu çözülüş döneminde ne garip hem gelir yok hem lüks ve israf var. Saray erkanı, Beyoğlu bankerlerinden borç alıp, mücevhere yatırıyor.
Oradan da tükenişe varıyoruz.
Koca devlet çöküyor.
Yunanistan'ın durumu gerçekten ibretlik.
Geçenlerde, Sanayi Bakanı Çağlayan, dünyada en çok cep telefonu değiştirilen ülkelerden birisi olduğumuzu söyledi ve "Biz bu kadar zengin miyiz" dedi.
Kapitalist ekonomi, aynı zamanda tüketim ekonomisi.
Tüketim olmalı ki üretim olsun, ekonomi büyüsün, işsizlik oluşmasın.
Ama tüketim için de gelir lazım.
Bankalar kredi açıyor çünkü bankaların para satması lazım. Ama bizde kullandığımız kredinin karşılığı olan gelir var mı?
İşte, bizde de derinden derine böyle bir sorun yaşanıyor. Milyonlarca insan, kredi kartı borçlusu. Şükür ki henüz patlama noktasına gelmiş değil. Çark bir şekilde dönüyor.
Ama her şeyin bir sınır noktası var. Onun için dedelerimizin söylediği sözü akıldan çıkarmamak lazım:
-Ayağını yorganına göre uzat!
Düyun-u Umumiye, Allah'a şükür ki 100 yıl öncesinde kaldı ama ibret olması için Yunanistan çok yeni bir örnek.
Tabii ibret alınabilirse...
bugün