“Milli Egemenlik”ten söz ediyoruz ya, aradan 100 yıl geçmiş, ilk meclisin açılmasından bugüne. Bugün, Yasa, Hukuk, Şeriat kavramları üzerinde durmak istiyorum.
Bizde bu konu hemen hemen hiçbir zaman doğru anlatılmadı, anlaşılmadı ve böyle bir düzen de kurulmadı. Açık oy gizli tasnifle “Tek adam” rejiminde örgütlenen tek parti yönetiminde bu işler böyle olacaktı, oldu da. Bırakın Şeriat ve Hukuku, sıradan bir kanun devleti bile yoktu. 2. Meclisle birlikte, gerekçesiz olarak Meclise gelen müzakeresiz bir şekilde, oy birliği ile kabul edilen tercüme yasalar döneminden geçtik. Muhalefet mi, o ne demek, “ulu önder”e ya da rejimine aleyhte söz söylemek “hıyanet-i vataniye” idi. İstiklal Mahkemeleri vardı. Savcısız, hakimsiz, kanuna göre karar veren değil, kararı kanun sayılan bir yargı sistemi. O günlerden bugünlere geldik, 10 yılda bir onun adına yapılan darbelerle.
Konuya dönecek olursak, esasen yasa yapmak aslında çok da meşru bir şey değildir. Devlet de, yasa da “kendini yönetmekte acze düşen bir topluma Allah’ın cezasıdır” kimilerine göre. Devletsizlik de beladır, zalim bir devletin zebunu olmak da! Bugün devlet dediğiniz belli bir toprakta yaşayan belli bir topluluğun bir arada yaşama iradesini ortaya koyan bir düzen ve onu temsil ve ifade eden bir sembolden ibarettir. Yasama Milli iradenin tecellisinin vesilesi olmaklığı icab eden, Milletin tam temsiliyetine dayalı bir organdır. Kendinden sonra yürütme ve yargı gelir. Yargı kurumsal olarak 3. Sırada gözükse de esasında meşru yani şeriata uygun bir devlette, “Adalet mülkün temelidir”. Yürütme de merkezi hükümet, bürokrasi anayasal organlar ve yerel yönetimden ibarettir. Yasa zorunlu hallerde ve çok az ve kısa olmalıdır.. Her yasa Hukuka uymaz çünkü. Hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir. Her devletin yasaları var. Firavunun da yasaları vardı. Diktatörlerin de, Haydut devletlerin de yasaları var. “Kanun ya da yasa devleti olmak marifet değil.
Bir ülkede ne kadar çok yasa varsa, özgürlükler o kadar az demektir.
İlah “yasa koyucu” demektir. Rab “terbiye edici”! Eğer birileri birilerine uymak zorunda olduğu, Hakka, hukuka, şeriata uygun olmayan bir yasa dayatıyorsa, ya da eğitim üzerinden, doğrudan veya dolaylı olarak onu terbiye ediyor ve onları buna göre ödüllendiriyor ya da cezalandırıyorsa, bu bunu yapanın “İlahlık” ve “Rablik” iddiasının sonucudur. Zorunlu eğitim, Talim-terbiye” kuralları bu anlamda vekaleten çok tehlikeli bir iş yapıyorlar. Bu yolla belli bir inancı, ya da ideolojiyi, ya da siyasi bir yapıyı ve kadrosunu, liderini, örgütünü, şeyhini, o her kimse onu İlah ve Rab konumuna yükseltiyor demektir. Bu kişileri “toplumun idolü” haline getirmek, ona mutlak anlamda övgü, şükran ve itaati öğütleyen herkes bu günahın içindedir. Dini anlamda hamd sena, şükür, yüceltme anlamına gelen övgüler, birini yüceltirken, ona boyun eğeni, kula kul yapar, alçaltır. O yüceltilen ölümlü, mahluk putlaştırılmış olur. Onu İlah ile ilişkilendiren ise Müşrik bir geleneğin temsilcisi olur.
Hristiyanlar Hz. İsa’yı ilahlaştırıp, O’nu putlaştırmadılar mı? Birileri aynı şekilde “din büyüklerini ilahlaştırıp, putlaştırmadı mı? Hatta müşrikler Allah’a ortak koşup onu putlaştırmadılar mı?
Her şey putlaştırılabilir. Para, karşı cins, makam, lider, örgüt hatta yasa. “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” her düzen, la yüs’el konuma yükseltilen her şey “Put” olur. Eleştirilemeyen, hatadan münezzeh olduğu kabul edilen herkes mutlaklaştırıldığı anda mutlaklaştıranın gözünde putlaşır.
Yasal olan her şey meşru değildir. Vergisini ödeyen genelevler de, kumarhaneler de bugün yasaldır. Ama “Meşru” değildir. Bir şeyin Helal ya da Haram olması, o konuda “Allah’ın rızası”na uygunluğu ile ilgilidir. Yoksa “Allah’ın iradesi” kainatı kapsar. İyi-kötü ne varsa Şeytan da dahil, Mafya babaları, kafirler topluluğu, zalimler, hepsi O’nun iradesi içindedir.
Her şeyin helal olması da gerekmiyor elbette! Aslolan “Haram olmaması”dır. Biz buna mübahat sistemi diyoruz. Yasa, toplumun maslahatına dayalı, rızaya muhalif olmayan mübahat alanında geçici bir düzenleme olarak meşrudur. Yani Şeriata uygundur.
Burada Hukuk “Hakka uygunluğu sağlayan düzen” anlamına gelir. Hukuk Arapça “Hak” kökünden gelir. “Hak” Allah’ın bir diğer adıdır. Burada “Hakka adanmış”, “Hakikate: İlahi gerçekliğe uygunluk” anlamına gelen bir anlayışla, “kişi, toplum, devlet ve tabiatla olan ilişkide yaratılış gayesine uygunluğu gözeten düzen”e ulaşmanın aracıdır “Hukuk”.. Hukuk bu anlamda 5 temel Vehbi Hakkın, yani Allah tarafından yaratılışla birlikte ihsan edilen değerlerin korunmasını esas alır ki, bunlar Mal Can, Namus, Akıl-İnanç ve Nesil emniyetidir. Hukuk bunlara aykırı olamaz. “Def-i mazarrat celbi menafiden evladır” hükmü mucibince tehdidin ortadan kaldırılması, menafinin sağlanmasından önce gelir. İkinci kategoride ise faydanın sağlanmasının önündeki engellerin kaldırılması gerekir.
Devletten öncelikle beklenen adalettir. Adaletin tesisinde sadece yasa değil, “Kayıtsız ve şartsız” tabii, fıtri kurallar da vardır ki, bu da “Maslahatın gözetilmesi” ile mümkün olacaktır.
Sanırım bu konuyu yarına bırakmam gerekecek.
Selâm ve dua ile.