Yaşananlar bir doğum sancısı da; doğacak olan ne?

Selâhaddin Çakırgil

Müslüman coğrafyalarının kalbi mesabesinde olan Ortadoğu’da cereyan eden ve daha öncesinde böylesine çok az rastlanan barbarlıktaki emperyalist saldırganlıklarını, bazıları hâlâ anlamak istemiyor.. Dahası, düne kadar Müslüman kimlikleriyle bilinen nice kimseler bile Türkçü, Kürtçü, Farsçı, Arapçı vs. söylemlerle kendilerine sığınacak yeni limanlar arıyorlar.

Bu konuda bölgenin iki kilit nokta ülkesi ise, İran ve Türkiye..  Gerçi, iki taraf da askerî olarak karşı karşıya gelmemek dikkati sergilemeye çalışıyorlar, ama,  taraflar,  inisiyatifi karşı tarafa kaptırmanın durumu daha bir çetrefilli hale getireceğini de gözardı etmiyorlar.

***

Ancak, bu noktada, İran kendisinin daha avantajlı bir duruma geldiğini sanmakta.. Çünkü, Suriye Buhranı’nı fırsat bilerek bölgeye yerleşmesinde kendi teşvik ve yüreklendirmesinin etkili olduğunu gizlemeye gerek bile duymadığı Rusya’yla tam mânâsıyla kol kola...

Ayrıca Amerikan emperyalizmiyle münasebetlerini de artık epeyce düzeltmiş durumda ve bu fırsattan istifadeyle özellikle Suriye, Irak ve Yemen üzerinde daha bir etkili olmanın hayali içinde..

***

Rusya ise,  B. Amerika liderliğindeki onlarca ülke -üstelik bir gulyabanî, bir öcü durumuna gelmesinde bizzat rol sahibi oldukları-  DAİŞ tehlikesini bertaraf etmek adına, Suriye ve Irak’ın istedikleri noktasını, hele de son 1,5 yıl boyunca ağır bombardımanlarla döverken, 4 yıl boyunca uzaktan seyirci kaldığı Suriye Buhranı’na, sonunda devreye beklenmeyen şekilde girmiş olmanın ve gücün ispatlamanın heyecanında..

***

Bu hengamede fırsattan istifadeyle ve Kürtler adına tabloya bir devlet  kurmak iddiasıyla eklemlenmek isteyen PKK ve uzantıları olan silahlı örgütler, kendilerinin  piyon olduklarını bildikleri halde Ortadoğu satrancında, fırsatlar doğarsa satranç tablosundaki fil, kale ve vezirlerin yerine bile geçebileceklerinin hayaliyle, Türkiye dışında herkesle zımnî bir uzlaşma içinde..

***

Ama, İran Kara Kv. Kom. Gen. Muhammed Pakpur  bu konuda geçen hafta, açıkça ‘PKK’yla geçmişte karşı karşıya geldik ve ezdik geçtik ve bugün bizim kontrolümüzde ve bizim çizgilerimizin dışına çıkarlarsa yine vururuz’ derken, ilginç bir çok konuyu dolaylı olarak ifşa da etmiş oluyordu. Bu açıklama bile,  kimlere bir elbezi gibi bakılmakta olduğunun bir diğer açıklaması..

Bu durumu bilen DYP lideri Demirtaş da ‘PKK / PYD ile Türkiye de işbirliği yapsın..’ demiyor mu zaman 
zaman... 

PKK’nın dağdaki liderleri de, ‘Biz menfaatimiz gerektirdiğinde herkesle işbirliğine gireriz, Amerika’yla, Rusya ile, İran’la, İsrail’le vs ile..’  diyerek kendilerini diplomasi pazarında sergilemiyorlar mı; ‘Bölgede her etnik unsur adına yığınla devletler olduğu gibi, biz de Kürt halkı adına bir devlet kurma fırsatını yakalayabiliriz..’ ümidiyle.. Halbuki son yüzyılda kurulan bu devletlerin hiçbiri Müslüman halklar adına değil, emperyalist planlar gereği sahneye çıkarılmıştı.

***

Bu noktada, Türkiye ise, kendi bütünlüğünü korumakta daha titizlendikçe, bölge üzerinde planlar kuran bütün güç odaklarıyla gerilimli bir ilişki içinde.. Ama, direnmekten başka çaresi de yok..

Geçen hafta Erdoğan’ın Obama ile 80 dakika süren tlf. görüşmesinden sonra yapılan açıklamalar ve Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, ‘Türkiye’nin kaygılarını hassasiyetle  izliyoruz..’  gibi sözleri ile, resmî sözcüsünün,  ‘DAEŞ’e karşı savaşan herkesle yan yanayız..’ şeklindeki sözleri ve daha da önemlisi, Suriye ve bölge geneli üzerinde  Rusya’yla vardıkları anlaşılan zımnî anlaşma, bu  entrikalara direnmeye çalışan Türkiye’nin sıkıntılı durumunu izaha da yardımcı olmakta..

Lozan’da 93 sene önce kurulan emperyalist dengenin değiştirilmesi için bazı çetinliklerin göze alınmasını  ihtar eden ve Türkiye’nin NATO’daki varlık sebebinin sorgulanmasını da gerektiren bir özel durum..

Müslüman coğrafyalarının kalbindeki bu yeni doğum sancıları sonunda,  düşük mü olacak, erken doğum mu, ya da yeni bir hilkat garibesi mi; bunu zaman gösterecek...

stargazete