İşin suyu çıktı.. Başlıkta bir yanlışlık yok. Bazı çağrışımlar yapsa da, tek bir kişi ya da topluluk değil kastım.. Bazı yanlışlıklara dikkat çekmek istedim, o kadar...
Karadayı'nın yeni bir kasedi daha düştü ekranlara.. Bu defa, bir düzüneye yakın görüşmeden kısa bölümler montajlanmış. Yani daha çook konuşma kasedi var demek ki ellerinde.. Her başlarını kaldırdıklarında biri daha servis edilecek.. Ya da savcılar harekete geçip, bunları içeri alana kadar..
Bakmayın Moda Orduevinde toplanıp memleket meselesini görüşüyor gibi yaptıklarına.. Hepsi götürülecekleri günü bekliyorlar.. "Şey"li "Yav"lı konuşmaları, kafalarının başından beri çok karışık olduğunu gösteriyor...
GATA"dan sonra bir de Moda Orduevi çıktı başımıza.. CHP, Cumhuriyet gazetesi deşifre olan mekânlar.. Gazetecileri, Gazeteleri, Kanalları, İnternet siteleri de belli artık.. Ahkâm kesmeye devam ediyor aslında. Ama bu halleri biraz da gece karanlığında, korkusundan yüksek sesle şarkı söyleyen adamın haline benziyor...
Yani Karadayı'nın "pot"ları, "arkası yarın" ya da eski deyimle pehlivan tefrikalarına döndü.
Bu arada Encümen-i Daniş'in bir ismini daha öğrendik: Nur Serter hanımefendi.. Peki Bülent Tanla'ya ne buyurulur.. Ergenekoncu Paşa'nın Cumhurbaşkanı Adayı kim, bilin bakalım: Hikmet Çetin.
Onur Öymen çantada keklik! Örgütün diploması ayağındaki postacı gibi. Çete, elinden gelse koalisyon moalisyon CHP'yi iktidara taşıyacakmış.. Öymen de herhalde Dışişleri Bakanı olurdu o zaman. Milli Eğitim Bakanı belli: Nur Serter..
Yine ses kaydında Hikmet Çetin meselesinde de bizim "Mumcu"nun adı geçiyor..
Bu arada NTV'den sonra CNN Türk de açık açık artık darbe kışkırtıcılığı yapıyor..
İşler çook karıştı çok!
Artık denizden balıkçılar ağlarına takılan ağır silahları toplamaya başladılar.. Bulunanı bir kenara bırakın, bulunmayanı daha çok olsa gerek bu silahların..
Hatırlayın, her şey Ümraniye'de ele geçen birkaç el bombası ile başladı..
İstanbul'da 2 İlahiyat Fakültesi var.. YÖK"ün iki İlahiyat dekanı vardı.. Biri gitti bir parti kurdu, önce de CHP'den milletvekili seçildi. Doğan Mediasının gözbebeği idi bir zamanlar. Son olarak eşi tarafından sekreteri ile basıldı.. Bir diğeri MHP'ye yakın duruyordu, o şimdi DSP'den Belediye Başkan Adayı..
Beyaz"ın bugüne kadar yayınlanan bilimsel bir kitabı, makalesi var mı, bilimsel bir konferansa katılmış mıdır kendileri, hiç duydunuz mu? Dil bilir mi? Sahi balıktan kurban olur mu? Ya da Evrimci İlahiyatçı gördünüz mü bugüne kadar siz..
Yaşar Nuri Beyaz ya da Zekeriya Öztürk, ne farkeder..
Zaten her şey birbirine karıştı..
Bekri Mustafanın mezarını türbe yapmışlar.. Bayanlar ellerinde rakı-şarapla gelip Bekri Mustafa'nın mezarında dualar okuyup, kocalarının içkiden kurtulması için adakta bulunuyorlarmış.. Bir bu eksikti.. Hani fıkradır: Vakti zamanında, (ayyaşların piri sayılan Yorgancı Ahmet Efendi'nin oğlu Bekri Mustafa, 4. Murat zamanında yaşadı) Ayasofya Camii'nden cenaze kalkacaktır. Ancak imam ortada gözükmemektedir.. Cemaat dağılmaya başlamıştır.. Fıkra bu ya, cenaze sahipleri "Kim kıldıracak bu cenaze namazını, ne yapsak ne etsek?.." diye kara kara düşünürlerken, köşede Bekri Mustafa"yı görürler. "Aman erenler, ocağına düştük gel şu cenaze namazını kıldır.." derler. Bekri Mustafa da cenaze namazını kıldırır. Namaz bittikten sonra da tabuta doğru eğilir, mevtanın kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat meraklanır, koşturur Bekri Mustafa"nın yanına. "Yahu erenler, merakımızı celbetti, ne fısıldadın merhumun kulağına?" Bekri Mustafa cevap verir: "Dedim ki, öbür tarafa gittiğinde, sualde Münker - Nekir dünyanın ahvalini sorarsa "Bekri Mustafa Ayasofya'da imam oldu" de. Onlar dünyanın ne hale geldiğini anlar."
Şeyh ve fahişe aynı kadroda memur, düşünebiliyor musunuz? Cuma günü Müslümanlara zikir dersi veren adam, Cumartesi havrada ayin yönetiyor.. İnanmadınız değil mi? Bir örnek olarak, peki Tuncay Güney ne oluyor? Zekeriya Öztürk ya da Yaşar Nuri Beyaz'ın geldikleri-durdukları yer sanki Tuncay Güney'inkinden çok mu güzel.. Hem ismin ne önemi var, tek örnek mi bunlar.. Sahi, Tuncay, Samanyolu'na yakın biri mi, yoksa İsmailağa'ya mı? MİT'çi mi, Ergenekoncu mu, Homoseksüel mi, yoksa Haham mı? Mektup dergisi çevresinde de dolaşmış bir ara, karda yürümüş izini hissettirmemiş..
Şemsi Efendi'nin hikâyesi Tuncay Güney'in hikâyesinden daha mı az ilginç?
Ya da Cumhuriyet gazetesinin hikâyesi. Önce Hitler'e yakınlık, bir zamanlar Sovyet hayranlığı, Ardından Amerikancılık.. Ertesi gün dedim de Misuri zırhlısı geldiğinde Cumhuriyetçiler Amerikan askerlerini denize dökmek için değil, alkışlamak için bekliyordu..
Gün geldi darbeye alkış tuttular, gün geldi Ziverbey haberleri çıktı.
Mesela 1954 yılında Cumhuriyet gazetesi Şeriatçı, Futuhatçı idi, Osmanlıcı idi. Ayasofya Camii'nden söz ediyor, "Ravza-i Murad"da bir gül"i Muhemmedi açtı" diye haberler yapıyor. "Türk İstanbul'un üzerinde İslâm'ın Mührü Camilerimiz" diye yazı dizileri yayınlıyor. Türbe ziyaret adabından tutun da hangi tarikatın şeyhi nasıl sarık sarar, nasıl cübbe giyer, nasıl bir asa taşır, hangi camide hangi tarikatın zikri var ona kadar...
Sahi Uğur Mumcu'yu kim öldürdü?. Cumhuriyet'i kim, niçin bombaladı?
Sahi APO devlet memuru mu idi? DTP'liler Kürt Ergenekonu gerçeğini ne zaman fark edecekler? Diyorlar ki; "Yeni Doğu Konferansı'ndan PKK tasfiye edilecek..." Ederler mi, ederler! Türk Ergenekon tasfiye edilirken, Kürt Ergenekonu tasfiye edilmeden olur mu?
Yahudi bir işadamı Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarı başında öldürülüyor. Ertesi gün Özbekler Tekkesi'ni sahipleniyor. Tapınakçılar tekkede toplanıyorlar. Ergenekoncular Ortadoks kilisesinde.. Doğru düzgün Kur"an-ı Kerim okumayı bilmeyen adam, şeyhliğini ilan edip bizim akıllı ve takva sahibi cemaatimize zikir çektiriyor..
CHP'nin çarşaf açılımını da bu taploya yerleştirin, bakın aykırı duran bir şey olmayacaktır..
Kim kimdir bu alemde ya hu?!..
Ey Cemaat! Nasıl da bu kadar kolay dolduruşa geliyorsunuz?.. Eminim, biri size gerçeği söyleyecek olursa, iş kendi lideriniz, örgütünüz, şeyhinize geldiğinde susturursunuz. Ya da birileri bunu fırsat bilip, her şeyi birbirine karıştırmak isteyebilir.. Herkes kendi yanındakinden bu kadar emin, ötekilere bu kadar düşmanca bakınca, gerçeği görmemiz zor..
Aşk, öfke, siyaset, bazen gözleri kör edebiliyor.. Unutmayın; insanlar kötülüklerin içinden gelip, aydınlığa yürüyebilir.. Ya da güzelliklerin içinden çıkıp, karanlığa koşabilir. İnsanlar iyi iken de yanlış yapabilir...
Kötü iken de doğru şeyler söyleyebilir ve yapabilir. Bizim her zaman haklıdan, mazlumdan yana olmamız gerekmiyor mu? "Bir topluluğa olan düşmanlığınız, sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin" denmedi mi size! Unutmayın, birileri için bir kötü şey söylüyorsanız ve o şey, onlarda yoksa, siz o şeyi yapmış gibi hesaba çekileceksiniz...
Hem zaten bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde, Allah hayır murad etmiş olamaz mı?
Selâm ve dua ile...