Adamlar, Meclis"i işgal planları yapmışlar. 30 Ağustos"ta tankla, resmî geçitte Cumhurbaşkanı ve Başbakan"a ateş planı yapıyorlar. Bir kısım yargı mensupları da oyunun içinde, her gün bir yerlerden patates toplar gibi bomba toplanıyor, kuyular dolusu ceset çıkıyor, TSK"dan ses yok..
Encümen-i Daniş seçim sonuçlarını değerlendiriyor.. İyi bari Sivasspor"u da konuşsalardı..
Muhsin Yazıcıoğlu"nu konuşsanıza..
Hava savunma sisteminize ne oldu? Radarlarınız çalışmadı mı?
Bu olaylara karışan kişiler savcılıkta konuşmuyorlar. Birileri de yargılamanın Askeri Mahkemelere kaydırılması çabasında. Sanıkların bir kısmı Askeri Cezaevinde, bir kısmı GATA"da.. Silivri"dekiler de cezaevinde örgüt toplantısı yapıp, kollektif savunma hazırlıyor..
Bu senaryolar içinde ilginç ayrıntılar da gündeme geldi. Yazıcıoğlu"nun Ergenekon davasında gizli tanık olup olmadığı...
Bu işlerden anlayan birine sordum, o da anlattı: 13 yıllık bir serüvenden söz ediyoruz. Yıllar önce 28 Şubat sürecindeki gelişmeleri hatırlayın. REFAH-YOL Hükümetinin hangi şartlarda kurulduğunu düşünün.. O tarihte SUSURLUK"ta meydana gelen kaza neticesi, SUSURLUK ÇETESİ olarak isimlendirilen oluşumun REFAH-YOL Hükümetinin kuruluş aşamasında ÜLKÜCÜ - ULUSALCI olmak üzere 2 gruba bölündüğünü, Ülkücü grubun Hükümetin kurulmasına karşı olmadığını, Ulusalcı grubun ise Hükümetin kurulmaması için çeşitli girişimlerde bulunduğunu hatırlayın. REFAH-YOL Hükümetinin kurulup kurulmamasında kilit parti BBP idi. Muhsin Yazıcıoğlu"nun, destek vermemesi için Ulusalcı kesim tarafından uyarıldığı, hatta tehdit edildiği sözleri ortalıkta dolaştı.. Her ne olduysa güvenoyu oylamasına bir gün kalana kadar sessiz kalan Yazıcıoğlu, son anda kurulacak Hükümete destek vereceğini açıkladı. Yani tehditlere boyun eğmedi.. "Türkiye"nin İran olmasına izin vermeyeceğiz" diyen Çevik Bir"e "Suriye de olmayacak" dedi. İşte ne olduysa o tarihten sonra oldu. Ulusalcı grup, Yazıcıoğlu"nun arkasındaki gücün Abdullah Çatlı olduğunu düşünerek, Susurluk içerisinde Ülkücü - Ulusalcı hesaplaşması başladı. Hükümeti yıkma planları yapılırken, Çatlı bu eyleme katılmak istemediğini söyleyince ipler koptu. Çatlı hayatta olduğu müddetçe Refah-Yol Hükümetinin yıkılmasının mümkün olamayacağını anlayan Ulusalcı grup, Çatlı"yı ortadan kaldırma kararı alarak faaliyete geçti ve bu eylemini Susurluk"ta gerçekleştirdi. Çatlı"nın ölümünden kısa bir süre sonra da Refah-Yol Hükümeti bugün bütün ayrıntılarıyla ortaya çıktığı gibi, çeşitli entrikalarla yıkıldı. O tarihte adı Susurluk çetesi olarak bilinen örgütün gerçek isminin ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ olduğu ortaya çıkarıldı. Çatlı"nın öldürülmesinden sonra bu örgüt Ülkücüleri tasviye ederek Ulusalcıların hakimiyetine geçti.
Çatlı yok edilmişti; ancak Çatlı ile ilişki içerisinde olduğunu ve bütün sırlarını bildiğini düşünen Ergenekon çetesinin ikinci hedefi Yazıcıoğlu idi. Şayet Çatlı ile ilişkisi varsa ve bir gün bildiklerini anlatırsa, olaylar hangi boyutlara ulaşırdı. Dikkat edilecek olursa, son zamanlarda gerek Yazıcıoğlu, gerekse ailesi kaç kez kaza geçirdi. Ergenekon, BBP"yi ve Yazıcıoğlu"nu kendileri için büyük bir tehdit olarak görüyordu. Bu nedenle BBP"nin içerisine birçok elemanını yerleştirdi. Bu elemanları vasıtasıyla BBP"nin adının çeşitli cinayetlere, provokasyonlara ve çeşitli eylemlere karışmasını sağladı. Hırant Dink sadece bunlardan biri. Zanlının Mahkemeye çıkarken "YAŞASIN BBP" diye bağırması, bir kurguydu. Son yapılan Ergenekon operasyonlarından sonra çemberin daraldığını anlayan ve üzerinden korku psikolojisi kalkan herkesin konuşacağını düşünen örgüt, bir telaş içerisine girdi. Kendileri ile ilgili ellerinde bilgi, belge olduğunu düşündüğü önemli kişilerin peşine düştü. İşte Yazıcıoğlu da bunlardan biri idi.
Yazıcıoğlu"na yakın biri, "Vakit çok geç olmadan ve çete başka kurbanlar almadan, Ülkesini, Devletini ve Milletini seven, Ergenekon Terör Örgütü hakkında bilgisi olan insanları konuşmaya davet ediyorum. Ülkemin üzerinde oynanan bu kirli oyunların sona ermesinin zamanı gelmedi mi?" diyor..
Yazıcıoğlu"nun kazadan önceki konuşmalarını dinledikten sonra her an ölümle burun buruna olduğunu, birilerinin tehdidi altına bulunduğu açıkça görülüyor.. Bu olay kaza bile olsa, bu kaza olmasa da hedefteki isimlerden birinin Yazıcıoğlu olduğu artık çok açık..
Bu kaza(?!) ile ilgili olarak sorulması gereken o kadar çok soru var ki? Helikopterin rotası, ELT cihazı, radar kayıtları, AA"dan geçen o ilk skandal haberler. Telefon görüşmeleri ve daha birçok soru?
Bir cinayet şebekesi ve darbe planı bütün açıklığı ile ortaya çıkmışken, Parlamento ve Hükümetin bu konuda ciddi adımlar atması ve devlet kadrosunda bu işe adı karışanların en azından dava sonuçlanana kadar görevlerinden el çektirilmesi, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, TBMM, Başbakanlık Denetleme Kurulu"nun, İdare, Yargı ve TSK"daki mekân ve arşiv kayıtlarını denetlemesi ve bazı kişilerin tanıklığına başvurarak yargıya yardımcı olunması gerekmez mi?
Yurtiçinde, yurtdışında, Türk"ü, Kürt"ü, Laiki, Atatürkçüsü, Çağdaşı, İslâmcısı, Tarikatçısı, Radikali, ılımlısı, Ülkücüsü, sağcısı, solcusu, Alevisi, Sünnisi, Ulusalcısı ile, Yasama, Yürütme / İdare, Yargı, STK, DTÖ, Dernek, Vakıf, Sendikai Oda, Birlik, Holding, Parti, Kooperatif, Media, Borsa, her neresi ise o, çevresini koloçan etmeli. Herkesin içinde yer aldığı bu kirli ve karanlık oyun artık bitmeli. Ve herkes kendi içinde mıntıka temizliği yapmalı.. Elindeki bilgi ve belgeleri savcılıklara göndermeli.
Bir not daha. Yazıcıoğlu niçin öldürülmek isteniyordu? Çünkü; "Millete karşı çevrilen namluya selam durmam" diyordu. Oysa biri Cumhurbaşkanı"na tankın namlusunu çevirme planları yapıyordu.. Bu kez Şemdinlinin içinden değil, Zafer Bayramı"nın içinden geçecekti Tank..
Selâm ve dua ile..
vakit