Rusya lideri Putin, 2-3 hafta kadar önce, federe cumhuriyetlerden Tataristan’ınMeclis’ine gittiğinde birkaç dakikalık bir tatarca konuşma yaptı.. Elbette o tatarca bilmiyordu. Ama, tatarca bir metni rus alfabesiyle yazıp onu okumuştu ve bir çok kelimeyi de doğru telaffuz edememişti, ama, yine de dakikalarca alkışlanmıştı.
İnsanlara onların ana dilleriyle hitab etmek, onlarla gönül bağı kurmak için en etkili yollardan birisi..
Yurt dışında bir yerde, benim türkçe konuştuğumu gören -ve çocukluk yıllarında Anadolu’dan ailesiyle başka diyarlara gitmek zorunda kalmış olan- yaşlı bir ermeni kadın, bana türkçe olarak hoş olmayan bir sözle sataşınca, öğrendiğim bir kaç ermenice kelimeden birisi olan bir ‘şnorogalmi / teşekkür ederim..’ kelimesiyle kinayeli bir şekilde karşılık verince, hemen, ‘Aaaa, bu bizim dille de gonuşuoor..’ diyerek özür dilemişti.
Putin’in Tataristan Meclisi’ndeki tatarca konuşması da geçen hafta yaptığı bir medya toplantısında karşılık buldu ve bir tatar gazeteci üzerinde ‘Babay Putin’ yazılı bir pankart kaldırarak söz istedi. Ancak Putin bu sözü yanlış okumuş, ‘Bay bay (by by) Putin’ şeklinde bozuk bir ingilizce yazılmış zannetmişti. Üstelik de, gelecek seçimlerde bir 6 yıl için daha aday olacağı üzerinde konuşurken, kendisine, ‘Güle güle Putin!’ denilmiş olabileceğini sanarak.. Halbuki, o pankartta tatarca olarak ‘Baba Putin’ yazılıydı.
Evet, bir dilden bir tek kelimenin bile muhataplar üzerindeki etkisine ilginç bir örnek..
***
Bu girizgâhdan sonra, asıl konumuza geçelim..
Her devrim, ihtilâl, kendi sosyo-ekonomik, kültürel ve psikolojik alt yapısını sağlama almaya öncelik verir. Uzağa gitmeye gerek yok.. Bizzat kendi ülkemizde 100 yıl öncelerde yaşananlarda da bu durum görülmüyor mu? Gerek İttihad-Terakkî Hükûmetleri ve gerekse, gerçekte İttihadçı’ların 1923’den sonraki kılıf değiştiren yeni rejimi bu yönde bir örnek değil mi?
***
Rusya’da da, 100 yıl önce bugünlerde ‘Marksizm-Leninizm’ ilkelerine dayalı, komünizm esasları üzerine yeni bir dünya kurulmaya çalışılıyordu.
Rusya’daki 300 yıllık Romanoff’lar Hükûmeti, 1905’de Japonya ile yapılan ve Japon ordusunun gemilere binip geldiği Rusya toprağında Rusya’yı ağır yenilgiye uğratmasından sonra artık dikiş tutmaz bir duruma gelmiş, sosyal denge daha bir bozulmuştu.
Böyleyken Rusya, 1. Dünya Savaşı’na İngiltere’nin; Osmanlı da Almanya safında katılmış, her iki taraf da en zayıf olduğu bir sırada birbirine karşı savaşa girmişti. Ve o savaş, her iki ülkede asırlardır hükümran olan iki Hanedan’ın da sonunu getirecekti.
***
Nitekim, 1917 başında, -Alexander Kerensky liderliğinde- (Azınlık) demek olan Menşevik’ler, birçok muhalefet parti ve gruplarıyla iktidara gelmişler; Çar Nikola ve ailesi Ekaterinburg şehrinde hapsedilmiş ve bir süre sonra ise, hepsi de kurşuna dizilmişlerdi.
Perişan kitleler için, hele de o hengâmede, ‘sosyalizm- komünizm’ ilkeleri, bir çare gibi görünüyordu. Rusya Meclisi ‘Duma’yı ise, yaralılar, kaçaklar, açlar basmıştı.
‘Duma’nın başkanı, bu şartlarda toplantının yapılamıyacağını söyleyerek, oturumun 300 m ötedeki Ziraat Enstitüsü salonlarında yapılmasına karar verdiğini açıklamıştı.
Onlar oraya doğru çıktıkları yolculuğu hâlâ da sürdürürken, Kerensky Hükûmeti de duruma hâkim olamayıp, 6 ay içinde dağılıyordu.
Asıl adı Vladimir İlich Ulyanov olan Lenin liderliğindeki ve en küçük partilerden olan ve ‘ekseriyet’ mânasındaki ‘bolşevik’ partisi fırsatı değerlendirdi. Komunist liderlerden Kamenev, hemen riyaset kürsüsüne geçmiş, ‘Çarlık rejiminin sona erdirilmesi’ni oylamaya koymuş ve bu öneri, ‘Huurraaa!’ sesleri arasında o kalabalıklarca kabul edilmişti.
***
Ve 75 yıl boyunca dünyaya da, Rusya’ya da kan kusturan bir diktatörlük böyle başlamıştı. O diktatörlüğün tesisi için verilen mücadelelerde öldürülenlerin sayısını, ünlü romancı Alexander Soljenitsin 60 milyon, ünlü rus fizik bilginiSaharof ise, en az 20 milyon olarak ifade eder.
***
Şimdi.. Yeller eser ol saltanatın yerinde..
Şimdi, sıra kapitalist emperyalizmin dağılmasında inşaallah..
stargazete