Yemen"de sürmekte olan savaş ile ilgili yazdığımız "Yemen'deki Katliamlara Sessiz Kalmak İslam'ın ve İnsanlığın Neresine Sığar? Başlıklı yazıda, masum ve savunmasız insanlara yönelik sürdürülen soykırım saldırılarına karşı dünya kamuoyunun içinde bulunduğu tepkisizliği eleştirerek bunun hiçbir hak, insaf ve adalet kriterleriyle izah edilemeyeceğini belirtmiştik.
Şükürler olsun ki, İLKAV, MAZLUMDER, BABI-I ALİ VAKFI, İSRA KÜLTÜR MERKEZİ ve Konya"daki HEDA-DER öncülüğündeki İnanç Özgürlükleri Platformu ve ERDEM-DER bu konuda hassasiyet göstererek, sergilenen barbarca katliamlara karşı onurlu bir şekilde seslerini yükselttiler.
Ancak Türkiye İslami kamuoyunun gereken duyarlılığı göstererek Yemen"deki zulüm, katliam ve soykırıma karşı İslami kardeşlik ve dayanışma örneği sergilediğini söyleyebilmek çok güç.
Bu gerçeklik bizleri birçok noktada yeniden düşünmeye sevk etti. Hakk ve adalet kavramlarının taşıdığı anlamları benliklerine kazıyan özgür vicdanlar da bunun ne anlama geldiğinin farkında.
Allah Tebareke ve Teala mü"minleri "adil şahitler" olmaya çağırıyor:
"Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin." (Maide 8)
Peki, bu durumda şahitlik nasıl olacak? Hak ve adalet nasıl ayakta tutulacak?
Katliamlara sessiz ve tepkisiz kalarak mı? Ya da katliamlara uğrayanların mezhebi veya etnik kimliklerine bakarak ayrım yaparak mı? Gerçeklerin üzerini örtmeye ya da meseleyi farklı taraflara çekmeye çalışarak mı?
Dünyada, özellikle İslam aleminde nelerin olup bittiği detaylarına göre kamuoyuna yansımakta yaşanan gerçeklikler tüm çıplaklığı ile gözler önüne sunulmaktadır. Özellikle internet imkanı bunu alabildiğince kolaylaştırmaktadır. Bu da en çok sorumluluk mevkiinde bulunan aydınlarımıza, gazetecilerimize ve medya çalışanlarımıza büyük görevler yüklemektedir.
"Hak ile batıl, zalim ile mazlum arasında sürmekte olan bir savaş"ın rengini ve mahiyetini yanlış gösterip bu savaşı bir "mezhep savaşı" görünümünde sunmaya çalışmak, ya da İslami camiada böylesi bir tereddüt ve kaygıya sebep olup Müslümanların sorumluluklarını kuşanmasına engel olmak, Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih ve Suud Kralı Abdullah"ın suç ortağı olmaktan başka bir anlamı olamaz.
Aynı şekilde soykırım saldırılarında parçalanarak ve yanarak hayatlarını kaybeden masum insanların ahı arşa yükseldiğinde, bu ah bir vebal olarak geri döner. Bu da ruz-i mahşerde bizlerin başını öne eğer ve anlımızdaki lekelere herkes tanık olur.
Kurban bayramına girerken
Kurban bayramına giriyoruz. Öncelikle bütün dünya Müslümanlarının kurban bayramlarını tebrik ediyor, zulüm, işgal ve katliamların olmadığı bir dünyada ve özgür Kudüs"te buluşma dileğiyle bütün bacı ve kardeşlerimize hayırlı bayramlar diliyorum.
Bu kurban bayramında develer, sığırlar, koçlar "kurbeten ilellah: Allah"a yakınlık" kastıyla kurban edilecekler. Bizler bu amellerimizle Allah"a yakınlık (kurbet) kazanmaya çalışacağız. Ancak dünyanın her neresinde olursa olsun, İslam sancağının en yükseklerde dalgalanması için, İslam topraklarının işgallerden, İslam beldelerinin hain, tağut ve diktatör rejimlerin sultasından kurtulabilmesi için kendilerini Allah yolunda feda edenler, gerçek "kurban"lardır; onlar deve veya koçları keserek değil, boğazlarını emperyalist ve siyonistlerin, zalim ve tağutların kılıçlarına uzatarak "Allah"a yakınlık" elde etmeye çalıştılar. Acaba Allah katına yükselen "kurban"lar hangileridir? Koyun boğazlayanlar mı, koyunlar gibi boğazlananlar mı?
Yemen"in kuzeyinde Saada"da füzelerin parçaladığı, fosfor bombalarının yakıp kavurduğu masum ve savunmasız insanlar, bu ümmetin kurbanları değil mi? Bu kurbanları görmeyecek miyiz, bu kurbanların kadr-u kıymetini bilmeyecek miyiz? Bukurbanlar için küçük bir vefa dahi gösteremeyecek miyiz?
Yemen"deki savaş dış güçlerin nüfuz savaşı mı?
Yemen"de uzun yıllardır sürmekte olan Husi direnişi ile ilgili yapılan spekülasyonlarda, bu direnişin İran, Hizbullah ve Irak"taki Sadr hareketi ile bağlantılı olduğu, İran tarafından silahlandırıldığı ve Husi direnişçilerin Hizbullah tarafından eğitildiği ileri sürülmekte, buradan da hareketle, Yemen"deki savaşın "dış güçlerin bir nüfuz savaşı" olduğu belirtilmektedir.
Bu konuda Ahmed Varol ağabey, "Yemen"de Yine Çatışma" başlığı altında yazdığı köşe yazısında, "Birtakım dış unsurların askerî güçlerini veya siyasal etkileme imkânlarını kullanarak Yemen"in Sa"de bölgesini kendilerinin nüfuz savaşı alanı haline getirmelerine de fırsat verilmemelidir. Söz konusu dış güçlerin böyle bir nüfuz savaşında kullanacakları kılıflar onların haklılıklarına gerekçe teşkil etmez" ifadelerine yer vererek, söz konusu iddialara paralel bir görüş dile getirdi.
Sayın Varol yazısında isim zikretmemekle birlikte, genel konsept içerisinde, "Söz konusu dış güçler" ifadesi içerisinde "İran" vurgusu olduğunu da düşünüyoruz. Belki bu vurgu da olmayabilir.
"Husi direnişi" çevresinde güdümlü Arab medyasında özellikle de başta Yemen, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün olmak üzere zalim ve hain Arap rejimleri yapılan değerlendirmelerde -suçlamalarda- İran hedefe oturtulmaktadır.
Mazlumder Yemen"deki masum insanların katledilmesini protesto etmek için basın açıklaması yaptığında, Arab rejimlerinin Ankara"daki diplomatik misyonları Mazlumder yöneticilerini telefonla arayarak "niçin İran"ın politikalarına alet oluyorsunuz" şeklinde suçlamalarda bulunmuşlardı. Yani Yemen"in kuzeyinde yaşanan insanlık dışı katliamları protesto ettiğinizde "İran"ın politikalarına alet oluyorsunuz" Böyle bir mantık, böyle bir yaklaşım olur mu? Hakkaniyet ve adalet bu yaklaşımın neresinde?
Acaba başkaları da böyle bir suçlama ile yüzleşmemek için mi, böylesi katliamlara gözlerini yumdu?
Ahmed Varol ağabey kendisi çok iyi bilirler ki, İran İslam Cumhuriyeti"ne yönelik bu türden yapılan suçlamaların odağında genellikle "Lübnan" ve "Filistin" bulunmaktadır. Başta Amerika ve siyonist medya olmak üzere, Arap Birliği ülkeleri ve işbirlikçi Ramallah yönetimi, İran"ın Lübnan ve Filistin üzerinden Arap dünyasında bir "nüfuz savaşı" sürdürdüğünü ileri sürüyorlar. İran"ın Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad gibi hareketlere sağladığı mali, lojistik ve askeri desteğin amacının, bu hareketler vasıtasıyla İran"ın bölgeye yerleşmeye çalıştığını iddia ediyorlar.
Bu noktada vlefecr sitesinde birçok haber ve analiz yayınlandı. Öyle ki Hamas"ın Gazze"nin kontrolünü ele almasından, Siyonist İsrail rejimi ile sürdürülen sözde "barış" anlamlarına karşı çıkmasına, Gazze"ye silah sokulmasından, Qassam mücahidlerinin eğitimine kadar tüm bunların arkasında İran"ın bulunduğunu ileri sürüyorlar.
Hatırlanacağı üzere, Arap Birliği"nin son toplantısında, özellikle de Suudi Arabistan Dışişleri Bakanının açıklamalarında doğrudan İran"a yönelik suçlamalar dile getirilip "Filistin"in bir Arab meselesi olduğu, Arap olmayanların bu işe karışmaması gerektiği" vurgulanmıştı. Bundan da öte, İran"a karşı "ortak Arab cebhesi" kurulması önerisi de gündeme getirilmişti.
Bu suçlamalara karşı Hamas liderliğinin verdiği cevap çok anlamlıydı: "İran bizi destekliyor, biz bundan memnunluk duyuyoruz. İsterdik ki Arap rejimleri de İran gibi bizim arkamızda olsun"
Siyonist medyada yayınlanan birçok analizde, Filistin"deki Hamas ve İslami Cihad hareketleri "İran"ın Filistin"deki vekilleri" şeklinde tanımlanarak, İran"ın bu şekilde Gazze ve güney Lübnan üzerinden İsrail"i çevrelediği ileri sürülüyor.
Diğer yandan Mısır askeri mahkemelerinde yargılanmaları süren ve ağır işkenceler sonucu sakat kalan "Hizbullah"ın Mısır hücresi" diye takdim edilen Müslümanların suçu da "Gazze"ye silah girmesini sağlamak, Gazze direnişine lojistik destek sunmak"tı. Nitekim Seyyid Hasan Nasrullah bunu açıkça kabul etmişti.
Bunun üzerine başta Hüsnü Mübarek sözcüleri olmak üzere aynı Arab medyası Hizbullah"ı Arap ülkeleri arasında şiddet planlamakla suçlayıp ağır hakaretlerde bulunmuşlardı. Mısır firavunu Hüsnü Mübarek"in açıklamalarına ve resmi Mısır medyasına göre, İran Hizbullah üzerinden Mısır"da rejim değişikliği yapmaya çalışıyordu.
Sayın Ahmed Varol, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi hain Arap rejimlerinin ihanetlerini birçok vesileyle gündeme getiren yazılar yazdı. Özellikle bu ABD işbirlikçilerinin Gazze"deki İslami direnişe karşı nasıl bir ihanet içinde olduklarını defalarca yazdı.
Ancak, kendisine saygıda kusur etmeyeceğim Ahmed Varol ağabeyimin anlayışına sığınarak, "Yemen"deki çatışmaları "dış güçlerin nüfuz savaşı" şeklinde tanımlamasıyla,İran"ın Lübnan ve Filistin konusunda gösterdiği hassasiyete karşı söz konusu Arab rejimleri ve El Şarkul Evsat gibi gazetelerin, el Arabiya gibi televizyon kanallarının gösterdiği tepki arasında bir paralellik gözükmüyor mu?" diye sormak istiyorum.
Suud medya tetikçilerinin Hamas ve İhvan-ı Müslimin"e karşı nasıl hakaretamiz ve saldırgan bir dil kullandığına ilişkin birçok haber ve analiz de yayınladık. Bu medya tetikçileri Hamas ve İhvan hareketine yönelik suçlamalarında da aynı argümanları kullanıyor: "Siz Arap dünyasında İran"ın ajanlarısınız"
Aynı şekilde İhvan-ı Müslimin Genel Mürşidi Muhammed Mehdi Akif Yemen"deki çatışmaların durdurulması için Suudi Arabistan'a bir çağrıda bulununca, aynı Suud medyası tetikçisi Tarık Homayed El Şark el Avsat gazetesindeki yazısında hakaretamiz bir şekilde Mehdi Akif"i maskaralık yapmakla suçlayıp "İhvan-ı Müslimin"in Arap devletlerine karşı gerçekleştirdiği ardı gelmeyen maskaralıkların birisiyle daha karşı karşıyayız" Yaptıkları her şey bölgemizdeki İran"ın çıkarlarına hizmet etmektedir" demişti.
Çünkü söz konusu Suud medyasına göre "Husiler"in Suud topraklarındaki saldırılarına karşı İhvan-ı Müslimin"in sergilediği duruş, İran tarafından desteklenen fanatik örgütlerin hesabına olup, Arap devletlerini zayıflatma ve bölgedeki istikrarı bozma planlarının çıkarınadır"
"Akif"e yakışan, Suud"u kesintisiz desteklemesiydi" diyen Homayed, Akif"in bu çağrısının kendisini şaşırtmadığını söyledi. Homayed "Elbette, Genel Mürşid"in bu duruşu, bizi şaşırtmadı. Yaptığı fitne çağrıları yeni değil. Benzerlerini, Saddam"ın Kuveyt"i işgal ettiği günlerde, Hamas"ın Mısır sınırına yığıldığı günlerde, Hizbullah"ın Mısır güvenliğiyle oynadığı günlerde gördük. Bugün gördüğümüz İhvan"la, Lübnan"da silahlı darbe yapan, Sünni bölgeleri hedef alan İran"ın Hizbullah"a karşı duruşunu ortaya koyan aynı İhvan. Hizbullah"ın darbesinden sonra Lübnan"da şii ve Sünniler arasında yapılan uzlaşı oyununa katkı sağlayan İhvan. Bunun hedefi de Hizbullah"a yeni temiz bir sayfa açmaktı" dedi.
Homayed yazısını "İhvan"ın Suud"a yaptığı bu çağrı, tehlikeli oluşlarına delildir. Projelerinin tehlikeli oluşuna delildir. Onların projelerinde, İran'ın ülkelerimizin güvenliğiyle oynamasından sakındırmak yoktur... İhvan"ın bu son duruşu da İran rejimi ile aralarındaki ittifakın geldiği noktayı göstermektedir. İhvan"ın rolü, saptırıcı açıklamalarla, kamuoyundaki genel intibayı değiştirmektir" sözleriyle sona erdirmişti.
Barada Muhammed Mehdi Akif hakkında kullanılan bu ifadeler hakaret ve suçlamalar- aslında Suud güçlerinin Husilere karşı niçin bu denli pervasızca saldırıya geçtiğini en güzel bir şekilde yansıtmaktadır. Mesele İran"ın Arap dünyasında bir nüfuz savaşı vermesi değil, gayri meşru Arab rejimlerinin bölgede gittikçe yükselen direniş dalgası karşısında bir yıkım korkusuna kapılmalarıdır.
Yine İhvan-ı Müslimin liderlerinden Kemal Helbavi Londra"da yayınlanan El Kuds el Arabi gazetesine yaptığı açıklamada, İslam Konferansı Örgütü"nün Yemen"de meydana gelen çatışmalar karşısındaki pasif duruşunu eleştirerek, "İslam Konferansı Örgütü"ne yakışan, Suudi Arabistan"ın yanında durmaktansa alimlerden bir komisyon oluşturarak, Yemen"de akan kanın durdurulması için çalışmak olmalıydı. Suudi Arabistan"ın elinde bir araç olmadan bağımsız hareket etmeliydi" demişti.
Helbavi, bir haftta önce el Alem televizyonuna yaptığı açıklamasında da İhvan-ı Müslimin"in taraflar arasında ayırım yapmaksızın adaletle hükmettiğini belirterek "Suud kralı Abdullah"ı, Yemen"deki müslüman direnişçilerle Suud askerleri arasında savaşı devam ettirmesi yerine, siyasi çözüme başvurmaya çağırıyoruz" demişti.
Helbavi "Suud, Yemen"deki bir gruba karşı savaşmaya, Suud"daki fakihler de Husiler"e karşı şaz fetvalar, Husiler"in sapık görüşlere sahip oldukları ve yoldan çıktıkları gibi fetvalar yayınlamaya devam ederse, bu savaş uzun bir süre daha devam eder. Bunun için biz, Suud halkından ve alimlerinden, akan müslüman kanının durdurulması için Suud kralına çağrıda bulunmalarını istiyoruz" diye konuştu.
Burada Muhammed Mehdi Akif ve Kemal Helbavi"nin açıklamaları Yemen"deki çatışmalar konusunda adil, insaflı ve hakperest bir yaklaşımı ortaya koymuyor mu? Şimdi bunlara da "niçin İran politikalarına alet oluyorsunuz?" diye mi soracağız?
İsra Haber Yayın Yönetmeni İsa Eren arkadaşımızın hazırladığı "Yemen Dosyası"Yemen"deki çatışmalarla ilgili tarihi süreci ve bütün gerçekleri ortaya koyuyor. Eğer ortada bilgi eksikliği söz konusu ise, Yemen"deki çatışmalar ile ilgili en kapsamlı araştırma olan bu dosya yeterli bilgiyi sunmaktadır.
Sonuç olarak, bizler Yemen"deki çatışmalara bir insan ve bir Müslüman olarak tarafız. Bu çatışmalar iki İslami kesim arasında bir çatışma değil, hainlerle mazlumlar arasında, zalim işbirlikçilerle özgür ve müslümanca yaşamak isteyen direnişçiler arasında bir savaştır.
Acaba, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde Müslüman halk zalim ve hain rejimlere karşı bir direniş sergilerse, o zaman da bu direnişlere göz mu yumacağız?
Örneğin, Rus işbirlikçisi Ramzan Kadirov yönetimi, Çeçenistan"da neredeyse İslami bir yönetim ilan ettiğini ileri sürüyor. Ramzan kadirov camilerde namaz kılıyor, tarikatlarda zikir meclislerine katılıyor, Kafkasya"nın en büyük camilerini inşa ettiriyor.
Bu durum karşısında Kafkasya"nın özgürlüğü için mücadele veren mücahid kardeşlerimizin konumu ne olacak? Onlar Rus işgal güçlerinin yanı sıra, işbirlikçi Kadirov yönetimine bağlı güvenlik güçlerine karşı operasyon gerçekleştirdiğinde, "Müslüman polisleri öldürüyorlar" diye mi suçlanacak?
Yaptıkları resmi açıklamalarla "Amerika"dan aldığımız destekle terörizme karşı mücadele sürdürüyoruz. Husilere ağır bir bedel ödettireceğiz" diyen Yemen yönetimi, savaş uçakları, tankları ve toplarını Saada"ya gönderdiğinde Husiler bu saldırgan güçleri çiçeklerler mi karşılayacak? Yemen"deki çatışmalarla ilgili olarak küçük bir araştırma yaptığımızda Husilerin "saldırgan" değil, "saldırıya uğrayan taraf" olduğunu göreceğiz.
Son söz:
Yüce rabbimiz buyuruyor:
"Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin." (Maide 8)
velfecr