Yemen: İmtihan ve direniş
Yemen, 26 Mart 2015’ten beri ABD ve İsrail destekli Suudi Krallığı öncülüğündeki 9 ülkeden oluşan koalisyon tarafından hiçbir insani, hukuki, ahlaki ilke gözetilmeden bombalanıyor. Koalisyona ait Suud uçakları hastaneleri, okulları, servis otobüslerini hedef alıyor. Suud’un işlediği cinayetlerin sayısı 10 binlerle ifade ediliyor. Amerika ve İsrail destekli Suudi Hanedanlığı öncülüğündeki koalisyon daha birkaç gün önce Hudeyde ve Saada’ya düzenlediği saldırılarda içlerinde çocukların da bulunduğu 70’e yakın kişiyi katletti. Yemen; ABD, İsrail ve Suud tarafından denizden, karadan ve havadan abluka altında tutuluyor. İstiyorlar ki, silahla boyun eğdiremedikleri Yemenliler, açlık ve hastalıkla diz çöksün…
BM’nin yayınladığı rapora göre Yemen’de her 10 dakikada bir çocuk ölüyor. 3 milyona yakın çocuk, yetersiz beslenme ve ilaç yokluğundan dolayı ölümün eşiğinde… 7 milyon 300 bin kişinin başını sokacakları evleri yok ve bunların %75’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor.
Suud Hanedanlığı, Yemen’deki katliamlarına devam ederken Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, Suudi Arabistan’a silah satışlarını durdurmayı düşünmediklerini söyledi. Büyük Şeytan’ın Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise Suud Dışişleri Bakanı’yla yaptığı görüşmede başkent Sana’daki Ensarullah hareketini Suud ve BAE’ye düzenlediği taarruzdan dolayı kınadı. Öyle ya, sizin gece-gündüz, çocuk-çocuk demeden Sana’yı, Saada’yı, Hudeyde’yi bombalama hakkınız var ama Yemen’in kendini savunma hakkı yok! Bu arada Türkiye Dışişleri Bakanlığı da aynı şekilde Yemen direnişini kınadı; Suud ve BAE’ye verilen cevabı “terör” olarak adlandırdı.
*
Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da manipülasyon çarkı dönedursun, Yemen halkı direnmeye devam ediyor. Bu direnişi anlamaya ve anlatmaya ihtiyacımız var. Çünkü Yemen halkından öğreneceğimiz çok şey var.
Açlık, yoksulluk ve savaş altındaki bu halk, geçtiğimiz Ekim ayında Peygamber Efendimiz’in (SAV) doğumunu kutladı. Başkent Sana’da ve diğer şehirlerde yapılan törenlere yüz binlerce kişi katıldı. Sanırım hiçbir İslam ülkesinde Peygamber Efendimiz’in (SAV) doğumu böylesine ihtişamlı bir şekilde kutlanmamıştır.
Aynı halk Gazze’de 21 gün devam eden savaşta da Filistin’e en görkemli desteği verdi. Yine yüz binler meydanlara aktı. “Kahrolsun Amerika”, “Kahrolsun İsrail” sloganları yeri göğü inletti. Açlığın, yoksulluğun ve ölümün aralarında kol gezdiği bu onurlu halk, Gazze için 240 bin dolardan fazla yardım topladı.
Yemen halkının tek suçu bu işte: “Kahrolsun ABD” diye bağırmaları. Gerçek düşmanlarının farkında olmaları. Hz. Peygamber’in mesajını kendi canlarından aziz bilmeleri. Filistin denildiğinde açlıklarını, yoksulluklarını, üzerlerine yağan bombaları unutup “Kahrolsun İsrail” sloganlarıyla yeri göğü inletmeleri.
Yokluğun ve yoksulluğun tam ortasında dimdik durabilmeleri…
Bu duruş sadece ABD ve İsrail’i korkutmuyor; kendi kaderlerini onların kaderlerine bağlayan saray mollalarını, satılmış kalemleri, iradeleri teslim alınmış ağızları da korkutuyor. Hatta en çok onları korkutuyor. Hep öyle olmamış mıdır? Direnenlere efendilerinden önce efendilerinin sofrasından beslenenler karşı çıkmamış mıdır?
Nasıl korkutmasın ki!
Camp David Antlaşması’yla kendi alınlarına çıkmayacak bir zillet damgası vuran bunlar değil mi? İsrail’le “normalleşenler” bunlar değil mi? Mescid-i Aksa’yı Siyonist çizmelerine terk edenler bunlar değil mi? Gazze’ye gece-gündüz bomba yağarken kılını kıpırdatmayan, “kem-küm” edip laftan başka bir şey üretmeyen bunlar değil mi?
Yemen’e karşı 9 ülke bir araya gelip 7 yıl boyunca bomba yağdırıyor, ama söz konusu İsrail olunca herkes sarayının kapısını kapatıp tahtına çekiliyor.
Ne diyebilirler ki? Nasıl açıklayabilirler ki?
Ellerinde mezhepçilik fitnesinden başka ne kaldı ki?
Dürüst olun.
Zeydi oldukları için değil, patronlarınıza eyvallah etmedikleri için bütün bu telaşınız; karakterinizde direnmek olmadığı için; onurdan, izzetten, şeref ve haysiyetten nasibiniz olmadığı için.
Size laf anlatmaya çalışmak nafile…
Sizler halklarınız ile İsrail arasında duran güvenlik bariyerlerisiniz.
Sizler kendi davalarını, kendi halklarını, kendi onurlarını; geçmişlerini ve geleceklerini tahtları için ABD ve İsrail’e peşkeş çekenlersiniz.
Kürsülerde “Kale Resulullah” diye başlar, ama efendilerinizin projelerini anlatırsınız. “Ve kalellahü teala fi kitabihil kerim” diye başlar ama Siyonistlerle aynı hedefe atış yaparsınız.
Utanmanız yok, arlanmanız yok; dilediğiniz yalanı söyleyebilir, dilediğiniz iftirayı atabilirsiniz.
*
Siyonist işgale, ABD emperyalizmine karşı mücadele eden her temiz vicdana muhabbetimiz var.
İsmail Heniyye’nin söylediği gibi, bu cephe Kudüs cephesidir. Ayrımcılık yapmıyoruz. Bu cephede duranlara; İsrail’e atılması kaydıyla elindeki taşı paylaşmaya hazır olanlara selam ve esenlik diliyoruz. Bu cephe insanlık cephesidir. Dürüstlük, onur ve vicdan cephesidir.
Kim olursanız olun, hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi dinden olursanız olun, Siyonistlerle iş tutan, ABD’nin Ortadoğu’daki varlığından çıkarı olan herkesle de hesabımız var. Kudüs ve Mescid-i Aksa işgal altındayken, Filistin toprakları işgal altındayken kendi çıkarları için “bile-isteye” bize “asıl ve öncelikli başka düşmanlar” icat eden herkesle mücadelemiz var.
Ama sizin yaptığınız gibi yalan-dolanla değil. Sizin yaptığınız gibi iftira ve manipülasyonla değil. Sizin yaptığınız gibi vehim, vesvese ve şayiayla değil.
İstediğiniz kadar körükleyin fitne dumanını, istediğiniz ayeti takın mızraklarınızın ucuna, istediğiniz yaygarayı koparın. Görülüyor, gözetleniyor ve kaydediliyorsunuz:
“Muhakkak ki, Rabbin Mirsad’dadır.” (Fecr Sûresi: 14).
Allah’tan samimiyet ve basiret niyaz ediyorum.
Bizlere doğruyla yanlışı tefrik edebilecek bir anlayış vermesini niyaz ediyorum. (Milli Gazete)