"Türkiye çok daha büyük bir küresel ve bölgesel varlık haline geliyor. Ekonomisi dramatik biçimde büyüyor. Ülkelere uzanıyorlar ve bizimle birlikte olduğu kadar tek başlarına etkili olmayı deniyorlar..."
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın bu sözleri Türkiye için hangi gerçeklerin tespitini içeriyor? Ya da Foreign Policy'deki Türkiye analizinin "Bütün Yollar İstanbul'a çıkar" başlığı altında sunulması gibi, Batı medyasında hemen her gün karşımıza çıkan aynı zamanda başkentlerde ve sokaklarda derinden hissedilen yeni Türkiye algısı nasıl bir şey?
Basra Körfezi'nden Kızıldeniz'e hatta Kuzey Afrika'ya, Orta Asya'ya kadar serbest ticaret anlaşmalarının yapıldığı, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlandığı, ulaşım ağlarının kurulduğu, çatışma alanlarının daraltıldığı, ortaklık alanlarına yatırım yapılan bir coğrafyayı hayal emek bile mümkün değildi. Ama artık mümkün. Son yüz yılda, 1. Dünya Savaşı'ndan bu yana ayrışmaların ve çatışmaların şekillendirdiği coğrafyada bu gün bu yolda şaşırtıcı adımlar atılıyor. Birkaç yıldır dünya genelindeki heyecan verici bir Türkiye tartışmasının sebebi de bu.
İşte bu adımlardan bir yenisine tanık olmak için Kuveyt'teyiz. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması için Ortak Eylem Planı hazırlandı. Ticaret ve yatırım, tarım ve gıda güvenliği, ulaştırma, enerji, kültür, turizm, eğitim ve çevre gibi dokuz sektörde Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinden oluşan KİK üyeleriyle Türkiye arasında ortak çalışma grupları şekillendirildi. Bu çalışmalardan sonra muhtemelen Mayıs ayında Türkiye ile bu ülkeler arasında Serbest Ticaret Anlaşması imzalanacak.
Daha önce Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasında imzalanan anlaşmalardan sonra Körfez'le de aynı anlaşmanın imzalanması, bütün bölgede geniş bir serbest ticaret alanı şekillendirilmiş olacak.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; konuyu anlatırken derinlemesine bir Ortadoğu haritası çıkarıyor.
"Demiryolu ulaşımına önem veriyoruz. Akabe Körfezi'ne kadar ulaştırılacak demiryolu hattı oradan Basra Körfezi'ne bağlanacak. Mısır'la yüksek düzeyli işbirliği anlaşması imzalama hazırlığı devam ediyor. Muhtemelen Kasım ayında ilan edilecek" diyor.
Suriye, Ürdün ve Lübnan'la Türkiye arasında dörtlü anlaşma imzalandığını, ardından Körfez İşbirliği Konseyi'nin altı ülkesiyle aynı doğrultuda yol alındığını, Kuzey Afrika ülkeleriyle de buna yönelik çalışmalar yapıldığını, belki zamanla Kafkaslar ve Orta Asya ülkeleriyle benzer bir sürecin işletileceğini söylüyor.
Davutoğlu ilişkilerdeki hızlı tempoyu, Türkiye'nin yaklaşımını dört ana grup üzerinden anlatıyor. Türkiye, Irak ve Suriye yakınlaşması. Bu yakın komşularla özellikle geçtiğimiz yıl yapılan kapsamlı anlaşmaları hatırlamak lazım.
Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan: Dörtlü Grup olarak adlandırılan ülkeler arasında serbest ticaret anlaşması yapıldı.
Körfez ülkeleri: Mayıs ayına kadar bu ülkelerle de serbest ticaret anlaşması imzalanacak.
Kuzey Afrika ülkeleri: Libya ile anlaşmalar yapıldı, yakın gelecekte diğer ülkelerle ve gruplarla imzalanan anlaşmaların bu ülkelerle de imzalanmasına yönelik adımlar atılıyor.
Bu dört grup kendi içinde yakınlaşırken, ortaklık alanları genişletilirken sonraki aşamada bu grupların birbiriyle bağlantıları sağlanacak. Kareler yerlerine yerleştirilecek. Harita tamamlanacak. Bir anlamda yeni Ortadoğu denklemi, ilişkileri ağı böylece şekillendirilmiş olacak. Serbest ticaret anlaşmalarıyla Türkiye ile Basra, Kızıldeniz, Kuzey Afrika arasında, bu geniş bölgedeki ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin öncülük ettiği bir tür ortaklık inşa edilmiş olacak.
Yakınlaşmanın, ortaklığın sadece ekonomiyle sınırlı kalmayacağı ortada. Daha şimdiden sürecin siyasi sonuçlarının nasıl olacağı keskin bir tartışmaya dönüşmüş durumda. Türkiye için "eksen kayması" tartışması da buradan kaynaklanıyor.
"Ne zaman Türkiye etkisini artırırsa eksen kayması tartışmaları başlatılıyor. 'Siz olduğunuz yerde kalın' diyorlar" ifadesini kullanan Davutoğlu; özellikle girişimci insan gücünü kastederek, Türkiye'nin artık kabına sığmadığını belirtiyor.
Suriye ile bir nevi "model ortaklık" ilişkisi kuran Türkiye'nin bu ülke ve Irak'la yaptığı anlaşmalar; ikili ilişkilerin ötesinde belki bölgede bir tür ulusüstü yapılanmaların temellerini atacak nitelikteydi. Şimdi bütün Ortadoğu-Kuzey Afrika ile serbest ticaret anlaşmaları imzalanıyor. Bu eğilimin siyasi ve güvenlik boyutlarını da düşününce o keskin Türkiye tartışmasının kaçınılmaz olduğunu anlıyoruz. Bazıları gerçekten "ne oluyor, Türkiye neyin öncülüğünü yapıyor" sorularına cevap ararken bazı çevreler de süreci sabote etmeye dönük bir paranoyaya yatırım yapıyor.
Söz konusu tartışmanın tam da bu dönemde Türkiye'de yapılması, Türkiye'deki tartışma ile yönlendirilmesi, Türkiye'den bakışla şekillendirilmesi hayati önem arzediyor. Maalesef, aslında ne olduğuna bir an bile bakma gereği duymayanların, anlamamakta ısrar edenlerin, başka adreslerin bakışını Türkiye'ye pazarlayanların sayısı oldukça fazla.
Gerçekten de bütün yollar İstanbul'a mı çıkıyor? Yeni bir Ortadoğu mu inşa ediliyor. Yeni bir güç haritası mı şekilleniyor?
Galiba öyle...
yenişafak