Türkiye’yi candan seviyorsunuz; öyle ki, başka bir ülkeye ayağınızı basar basmaz Türkiye’yi özlüyorsunuz...
Türkiye’nin manen ve maddeten kalkınmasını istiyorsunuz…
Türkiye’ye kast edenlere tepki duyuyorsunuz…
Karınca kararınca da olsa hizmet ediyorsunuz Türkiye’ye…
Türkiye sizin vatanınız ve siz Türkiye’ye bağlısınız…
Bununla beraber, daha geniş bir vatan idrakiniz de var…
Ümmet-i Muhammed’in birliğine inanıyorsunuz ve dolayısıyla bütün İslam topraklarına vatan nazarıyla bakıp İslam ülkelerinin şu veya bu şekilde birleşmesini arzu ediyorsunuz…
Bir İslam Birliği tasavvurunuz var ve Türkiye’ye o İslam Birliği’nin bir cüzü olmayı yakıştırıyorsunuz…
“Elhamdülillah Müslümanım” diyen bir kimse bunda bir fenalık görebilir mi?
Mümkün mü bu?
İnanılır gibi değil, ama mümkünmüş maalesef.
***
Camiamızda, ümmetçilik davasının gayri milli olduğu, “İslamcılık” mefkûresine gönül verenlerin yerlilikten çıktığı ve Türkiye’ye yabancılaştığı anlamına gelen -en azından o anlama çekilmeye müsait olan- lakırdılar sıkça edilir oldu.
Boş lakırdılar bunlar.
Köyünüze yahut şehrinize duyduğunuz hususi bağlılık, tüm Türkiye’ye bağlılık duymanıza mani teşkil eder mi?
Tüm Türkiye’ye duyduğunuz bağlılık, köyünüze yahut şehrinize duyduğunuz hususi bağlılığa halel getirir mi?
Türkiye’ye hususi bir bağlılık duyarken aynı zamanda tüm İslam dünyasına bağlılık duymak / tüm İslam dünyasına bağlılık duyarken aynı zamanda Türkiye’ye hususi bir bağlılık duymak böyle bir şeydir.
***
“Milli olun! Yerli olun! Bu tercüme kültürünü bırakın! Hasan El Benna gibi mütefekkirler bu ülkede eğreti durur; yerli kaynaklara dönün!” diyorlar.
Mesela Said Halim Paşa’yı okumamızı salık veriyorlar.
Okuyoruz Paşa’yı.
Paşa, “İslam Beynelmilelciliği” (İslam Enternasyonalimzi / Ümmetçilik) bahsini açıp şöyle diyor:
“Bir insan topluluğunun millet haline gelmesi, nasıl ferdlerin gelişmesini kolaylaştırıyorsa, beynelmilelcilik de her milletin mümkün olduğu kadar çok gelişmesine aynı şekilde yardımcı olacaktır… Bütün ilmî gerçekler gibi İslamî gerçeklerin de vatanı yoktur. Nasıl, bir İngiliz matematiği, bir Alman astronomisi, bir Fransız kimyası olamazsa; ayrı ayrı Türk, Arap, Acem yahut Hint Müslümanlığı da olamaz… Türk, Arap, İranlı yahut Hintli, kendi milli dayanışmasına verdiği ehemmiyet kadar, İslam milletleri arasındaki dayanışmaya da önem verirse, ancak o zaman iyi bir Türk, iyi bir Arap, iyi bir İranlı veya iyi bir Hinti olacaktır…”
***
Yerlilik ve millilik söylemlerinde İslamî ölçüyü kaçırmak, Kemalist sapmayı -biraz farklı bir şekilde de olsa- yeniden üretme sonucunu doğurabilir.
karargazete