Ahmet Taşgetiren Karar gazetesinde ‘Yeşil Kemalist düzen’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Taşgetiren yazısında "Eskiden bir seçimle gelen “Hükümet” ten bir de “Devlet”ten söz edilirdi. “Hükümet böyle düşünüyor ama bakalım Devlet ne düşünüyor” denirdi. Cumhurbaşkanlığı, TSK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay vs… büyük harfle “Devlet”in halk iradesi üzerindeki denetim unsurları idi. “Ak Parti bu yapı ile mücadele etti, etti, Cumhurbaşkanlığını, TSK’yı, AYM’yi, düzene soktu, sonunda iktidar oldu” deniyordu. Meğer bir arpa boyu yol mu kat edilmiş? Sonunda “Mekanizma”nın içine mi düşülmüş?" dedi.
İşte o yazı:
“Türkiye’nin gündemini Nagehan Alçı mı belirleyecek?” türü bir tepkiyi anlarım.
Ama ortaya konan iddia, olan biten hadiselerin mantığını izah niteliğine büründüğünde gündeme getirilen şeyi görmezden gelemezsiniz. En azından iddia edilen şeyi iktidarın görmezden gelmesi mümkün olmaz.
Nagehan Alçı hadiseyi her ne kadar CHP içinden kimi (Tunç Soyer, Canan Kaftancıoğlu, Özgür Özel gibi) isimlerle bağlantılı olarak seslendiriyor, bu arada Ekrem İmamoğlu’nun da hatırını soruyorsa da, asıl yaptığı iktidarın konumuna ve devlet yönetiminin niteliğine ilişkin tespittir.
Konu Habertürk’teki bir tartışma ile başladı. Alçı orada söylediklerini Habertürk’ün internet gazetesindeki yazısıyla detaylandırıyor. Özetle söylediği şu:
-Türkiye’de bir yeşil Kemalist düzen var. Buna Batı’da “Esteblishment” deniyor, bizde “Müesses nizam – Devlet mekanizması” denilebilir. “Kurulu düzen”in eski ifadesi.
-Bu iktidardan farklı bir şey. AK Parti sistemin çok önemli bir aktörü ama geçmişte kendine karşıt olan devlet aktörleriyle zorunlu bir uzlaşma içinde davranmak durumunda kalıyor.
-Devlet mekanizmasının dindarlarla uzlaştığı bir oluşum söz konusu ve bu Batı’da “Yeşil kemalizm” olarak tanımlanıyor.
-Nagehan Alçı, bu yapının CHP’den bazı isimleri tehlike olarak gördüğünü ve onları her fırsatta silkelediğini iddia ediyor. Ona göre Tunç Soyer, Canan Kaftancıoğlu gibi isimlerin gündeme taşınması bu yüzden. Mansur Yavaş ise kabul edilebilir konumda.
Şu ifadeler de o yazıdan: “İktidar zannedilen bazı siyasetçiler ise kimi devlet kurumlarından inanılmaz derecede korkarak yaşıyorlar….. Günümüz Türk siyasetini derinlemesine anlamak isteyenlerin önce bunu kavraması gerekiyor.”
Alçı’nın yazısı ilk planda CHP’li kimi isimlere yönelik “Devlet mekanizmasının uyarısı ya da tehdidinin nakledilmesi” gibi görünse de asıl olarak iktidarın niteliğine yönelik kanaatleri ortaya koyuyor.
Hani bir “Derin devlet” vardı. Hep sorardık “Derin devlet var mı? Varsa nedir? Kimlerden oluşur? Ordu, MİT neresinde bu yapının? Ak saçlılar diye bir şey var mı?” diye. Ben 18 yıllık iktidarından sonra son zamanlarda “Ak Parti derin devleti ne yaptı? Böyle bir şey varsa Tayyip Erdoğan derin devlete tahammül mü ediyor?” diye sormaya başlamıştım. Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek ile ilişkiler ve Ak Parti’nin girdiği “Güvenlik öncelikle mecra” klasik Ak Parti’den başka bir şeyin devreye girdiğini, artık “Kemalist devlet refleksi” sergilendiğini gösteriyordu. Birkaç kişiye sordum, kimse net tanımlayamıyordu.
İşte apaçık söyleniyor: Yeşil Kemalist bir yapı var.
Şu yukarda ifade edilen tespitlerin en başta Tayyip Erdoğan’ı ilgilendirdiği açık. Sonra Ak Parti’nin tüm yapısını ve Ak Parti’ye oy veren tüm insanları.
Sonuç itibariyle “Paralel bir yapı”dan söz ediliyor. Eskiden bir seçimle gelen “Hükümet” ten bir de “Devlet”ten söz edilirdi. “Hükümet böyle düşünüyor ama bakalım Devlet ne düşünüyor” denirdi. Cumhurbaşkanlığı, TSK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay vs… büyük harfle “Devlet”in halk iradesi üzerindeki denetim unsurları idi. “Ak Parti bu yapı ile mücadele etti, etti, Cumhurbaşkanlığını, TSK’yı, AYM’yi, düzene soktu, sonunda iktidar oldu” deniyordu. Meğer bir arpa boyu yol mu kat edilmiş? Sonunda “Mekanizma”nın içine mi düşülmüş?
Mekanizma her türlü oyunu bertaraf edip kendi oyununu hâkim kılacak ölçüde usta bir oyuncu mu imiş?
Buralardan bakıldığında işin sadece Tunç Soyer, Kaftancıoğlu, İmamoğlu “hassasiyeti”nden ibaret olmadığını görmek tabiidir.
Onlarla ilgili hassasiyetin bile sandıkla, seçimle, millet iradesi ile doğrudan bağlantılı olduğunu, sonuçta “Devlet mekanizması”nın millet iradesi ile sorunlu olduğunu düşünmek gerekiyor.
Tabii o yapının nerelerde hangi örgütsel mekanizma halinde bulunduğunu, diyelim Tayyip Erdoğan’a nasıl nüfuz ettiğini, neyi nasıl düzelttiğini, o yapının “Türkiye’nin çıkarı” denen şeyi nasıl okuduğunu, hep doğruyu nasıl yaptığını, doğru yapmadığında onu kimin tashih ettiğini, o yapıya başka nüfuzlar olduğunda bunun nasıl süzüldüğünü anlamak da gerekiyor.
Tabii “Yok böyle bir şey” demek de mümkün. “Tüm yorumlar boş” demek de. “İktidar her şeye hakim” demek de. “Derin yapı her şeye hakim olsa milletin eğilimlerini de doğru okur” demek de. “Reis bugüne kadar bir çok çevre ile ilişki kurdu, onların güçünden istifade ederek tehlike odaklarını tasfiye etti, Derin – Merin her ne ise onlarla ilişkisi varsa bile bu da önceki paralel yapılar gibi vakti zamanı gelince tasfiye edilecektir” gibi sür-reel bakmak da…
Tartışmayı görmezden gelmek mümkün değil. Bakalım daha kimler katılacak tartışmaya?