Yine güvenlik teşkilatı meselesi

Abdurrahman Dilipak

Geçen gün yazdığım yazı, çeşitli kesimlerden olumlu tepkiler aldı..

Bu işin fazla sürüncemede bırakılmaması gerek..

Düşünsenize, MİT Müsteşarının özel kalemi bile MİT’çi olabiliyor. Emniyette 23 yıllık bir yapılanma sözkonusu. O gün teşkilata alınanlar, bugün neredeyse emeklilik yaşına geldiler..

Yaş haddinden emekli edilenlerin, sicil ve sağlık durumu yerinde olanları, sözleşmeli olarak, ihtiyaç duyulan alanlarda göreve çağırırsanız, 3-5 yıl içinde terfi yöntemi ya da belediyeden, jandarmadan alacaklarınızla bu açığı kapatabilirsiniz..

Güvenlik bir bütün olarak ele alınıp, tamamı yeniden yapılandırılmalı ve gruplar arası personel geçişlerine izin verilmeli..

Ordu ayrı, istihbarat ayrı, polis teşkilatı ayrı.. Ülke güvenliğinin patron, ordu, istihbaratın patron MİT, iç güvenliğin patron Polis.. Ordu ya da polis istihbaratı da bir şekilde MİT ile koordinasyon içinde olmalı.. Ülke güvenliği sözkonusu olduğunda, ordu tüm güvenlik birimlerini kendi koordine etmeli. İç güvenlik sözkonusu olduğunda, polis diğerlerinden yardım alabilmeli..

Bu disiplinler arası koordinasyonu MGK ve Kamu Güvenliği Müsteşarlığı yapabilir.. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, aslında ARGE çalışmaları, diğer kurumlar arası ilişkiler ve sivil taleplerin karşılanması konusunda bir bağlantı köprüsü olabilir.

Aslında Sahil Muhafaza, Orman Muhafaza, Gümrük Muhafaza niye bu güvenlik şemsiyesinin altına alınmıyor ki..

Afet yönetimi konusunda, neden İnsani yardım örgütleri ile, sivil savunma konseptinde bir işbirliğine gidilmez. Kızılay ya da AFAD bir üniversite ile işbirliği yaparak, bu gönüllülerden acil çağrı gücü olarak, hatta yurtiçi ve yurtdışı operasyonlarda büyük ölçüde destek alabilir. Bu insanları rütbelendirebilir..

Karakol polisleri de belediyeye devredilebilir.. Toplum polisinin de rutin hizmetler için bir kısmı yerel yönetimlere bağlı olmasında ne sakınca olabilir ki!

Bu kişiler kendi memleketlerinde görev yapabilirler ve şark hizmetinden de muaf olurlar..

Tekrar söylemek gerekirse, bunların müdür, amir ve şeflerinin kesinlikle Ankara’dan merkezi bir oryantasyonla atanması gerekir.. Eğitimleri, işe alımları ve gerektiğinde ulusal polise entegrasyonları belli esaslara bağlanması gerekir.. Askeri polis, kır polisi, şehir polisi, merkezi polis teşkilatı bir bakıma olimpik helezonlara benzer şekilde, içiçe ama kendi içinde bir bütün olacak şekilde yapılandırılması gerek. İstihbarat yapılanması için ise en iyi model Anadolu çimi, ayrık otu..

Siber güvenlik, siber savunma, siber istihbarat konusunun da yeniden ele alınması gerekir..

Bana kalırsa emniyet, belediye ve özel kuruluşların güvenlik kamera sistemleri, tek bir merkezden yönetilmesi ve entegre olarak çalışması gerekir.. 

İstihbaratın da istihbaratı gerekli. Sistem içinde bir otokontrol mekanizması geliştirmek gerek. İç istihbarat, tüm güvenlik ve istihbarat elemanları ve askeri şahsiyetlerin, muvazzaf ve/veya emekli olduktan sonraki riskli faaliyetlerini takip etmeli.. Ya da bu insanların bilgi ve becerilerinden bir şekilde yararlanmak için de bir proje geliştirilmeli.. Bunların bir takım istihbarat örgütlerinin ağına düşmeleri önlenmeli.. Bu kişileri ara istasyon olarak kullanmak isteyenler olabilir. Bu derin ve paralel yapıdan birilerinin zaman içinde CIA, FBI, NCI, MI5 ya da MOSSAD’ın “ara istasyonu” olmadığından nasıl emin olabilirsiniz..

Yeni güvenlik sistemi içinde, uluslararası arenaya açılan şirket yöneticilerine, STK’lara, özel ya da tüzel kişilere, talepleri halinde özel eğitim de verilmeli.. Kendilerine herhangi bir şekilde silah verilenlere de talebe bağlı olarak benzer eğitimler verilebilmeli aslında..

Tüm özel güvenlik elemanları da aynı şekilde özel eğitime alınabilmeli.. Ortada önemli sayıda silahlı bir güç var. Bunlardan afet halinde ya da sivil savunma için yararlanılabilmeli..

Güvenlik birimleri sadece kendi içini dinlememeli, belediyeler dahil, tüm kamu kuruluşlarında bir otokontrol ve iç denetim mekanizması oluşturulmalı. Özellikle de kripto bilgilere sahip personel bu anlamda yakın takibe alınmalı. Geçmişte bu konuda acı tecrübeler yaşadık. Bir takım uzman kişiler faili meçhule kurban gittiler.. Bu kişilerin özellikle doğrudan ve dolaylı olarak güvenlik ihtiyaçlarının en üst düzeyde sağlanması gerek.

Bizden emekli olan asker, istihbarat elemanı ve polisler, zabıtalar, neden dost ve kardeş ülkelere danışman olarak gitmiyorlar. Eğitim vermiyorlar.. Bu insanların dil eksikleri bir şekilde telafi edilemez mi?

Güvenlik kurumlarının ciddi anlamda artık bilimsel açıdan ARGE yapabilecek bir kapasiteye ulaşması gerek.. Genom’dan da anlamalı, bilişimden de anlamalı güvenlik elemanı. Mali konulardan da anlamalı, bankacılıktan da, borsadan da.. Hukuktan da anlamalı, sanattan, toplum psikolojisinden, sosyolojisinden de anlamalı.. Bir yazılım üssü olmalı. Kendisi için özel HW’ler geliştirmeli.. Kimya da bilmeli, fizik de.. İlle de beline silah takıp dolaşması gerekmiyor. Silahsız polis de olabilir..

Bu mesele ele alınırken TSK’dan MGK’ya bir bütün olarak ele alınmalı.. OYAK da konuşulmalı, askeri kantinler, Polis Vakfı, Mehmetçik Vakfı, THK hepsi, doğrudan ve dolaylı olarak bu yapı ile ilgili tüm kurumlar ele alınmalı.. Bu kurumların devlet içindeki hiyerarşisinden tutun da, kalkınma hamlesinde ordunun elindeki insan kaynakları ve teknik donanımın etkin bir şekilde kullanılması için ne kadar konu varsa hepsi birden değerlendirilmeli.. Hastaların GATA’da tedavisi yetmez. O kadar istihkam birliğine mensup yetişmiş insan ve makina var, neden doğrudan kalkınma faaliyeti içinde etkin ve aktif rol almasınlar ki..

Meseleyi, paralel yapının sistemden arındırılması gibi dar çerçevede görmeyelim. Bu operasyonla birlikte, bu işten ülke olarak herkesin kazançlı çıkacağı yeni bir hamle için fırsat olarak değerlendirelim.. 

Selam ve dua ile..

yeniakit