Biliyorsunuz; Ankara Cumuhriyet Savcısı Serdar Coşkun’un, Emniyet’e bir “talimat” göndermesi ve bu talimatta, “son 10 yılda işlenen siyasî cinayetlere dikkat çekmesi” ve bu kapsamda; “Rahip Santoro, Hrant Dink, Necip Hablemitoğlu, Üzeyir Garih suikastları ile Danıştay Saldırısı ve Zirve Katliamı’nda Cemaat üyelerinin rolünü araştırın” demesi üzerine, ben de 9 Temmuz Çarşamba günü; “Cemaat’e soruşturma ya da Necip Hablemitoğlu suikastı” başlıklı bir yazı yazmış, Hablemitoğlu’nun “yazı”larından, “kitap”larından ve “iddia”larından bahsetmiş, yazının sonunda da bir “duyum”umu aktarmıştım...
Demiştim ki;
Kulağıma gelen “söylenti”lere göre; Necip Hablemitoğlu, sanıyorum “Köstebek” adlı kitabını yazdıktan sonra, “ziyaretine birileri geldi” ve ona dediler ki; “Sen, bu kitabından kaç para kazanmayı bekliyorsun?”
Necip Hablemitoğlu, “800 bin dolar” deyince, kendisini ziyaret eden kişi veya kişiler, “Bu para çok” dediler ve ona “500 bin dolar” teklif ettiler!..
“Bu parayı sana vereceğiz ama kitabı, kesinlikle piyasaya vermeyeceksin!”
“Tamam” dedi Hablemitoğlu... İddialara göre “500 bin dolar”ı aldı ama bir yandan da “kitabını basacak yayınevi aramaya” başladı!..
İşte o zaman ipler koptu!..
Sonra, gazetelerde o haber çıktı:
“Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 günü Çankaya’daki evinin önünde, saat 20.30 sıralarında uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti!”
Ona “suikast” düzenleyenler, “kitabı yayınlamaması şartıyla 500 bin dolar ödeyen ziyaretçileri” miydi, yoksa “Alman timi” miydi?..
Bu cinayet, “18 Aralık 2002 tarihinden bu yana karanlıkta”dır ve işte şimdi “aydınlatılması” yönünde bir “soruşturma” başlatılmıştır!..
Evet, aynen bunları demiştim...
Gördüğünüz gibi;
Bir “duyum”dan ve “idida”lardan söz etmiş ama hiç kimseyi “itham” etmemiş, hiç kimseye “suçlama” yöneltmemiştim!..
Üstelik “isim” de vermemiştim!..
Gelin, görün ki;
Bu yazı “olay” oldu...
Birileri “çiğ” yemiş olmalılar ki, “karınları ağrımaya” ve de “yara”ları olmalı ki, “gocunmaya” başladılar!..
AYDINLIK’IN HABERİ
9 Temmuz’daki bu yazımdan “4 gün sonra” yani, 13 Temmuz Pazar günü, Aydınlık gazetesi “benzeri iddiaları” gündeme getirdi...
Aydınlık, “Cinayetten önce son görüşme o imamla” başlıklı “manşet” haberinde, özetle dedi ki;
“Ankara’daki evinin önünde 18 Aralık 2002 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun saldırıdan önce üst düzey bir Cemaat mensubuyla görüştüğü ileri sürüldü. Hablemitoğlu’nun “suikasttan önce görüştüğü son kişi” olarak tanımlanan üst düzey cemaat yöneticisi Mustafa Özcan’ın Hablemitoğlu’ndan “Köstebek” kitabını çıkarmamasını istediği belirtildi.
İddiaya göre olay şu şekilde gelişti:
Bilindiği üzere Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, Emniyet içinde Fethullah Gülen cemaatinin yoğun faaliyetlerini kitaplaştırmak için çalışmaya başladı. Kitaba son şeklini veren Hablemitoğlu’nun bu çalışmasından F tipi örgüt haberdar oldu.
Bunun üzerine Cemaat’in örgüt yapılanmasında ‘Türkiye İmamı’ olarak geçen Mustafa Özcan, Hablemitoğlu ile görüşmek istedi. Hablemitoğlu bu görüşmeyi kabul etti. İkilinin görüşmesinde Mustafa Özcan, Hablemitoğlu’ndan kitabı çıkarmamasını istedi. Bunun karşılığında da yüklü bir miktarda para teklif etti. Ancak Hablemitoğlu bu teklifi reddetti. Hablemitoğlu’nun, suikasttan önceki son görüşmesi bu oldu.”
Aydınlık’ın haberi böyleydi...
Gördüğünüz gibi, benim yazımda; bir “ziyaretçi”den söz ediliyordu ama “isim” yoktu... Aydınlık ise, bu ziyaretçinin “Mustafa Özcan” olduğunu iddia etti...
Doğru mudur, yanlış mıdır bilmem...
Onu “Savcı” çıkaracak ortaya!..
ZAMAN’IN HABERİ
Gerek “benim yazım”, gerek “Aydınlık’ın haberi” üzerine; önce “Zaman gazetesinin internet sitesi”nde, önceki gün de “Zaman gazetesinin 1. sayfası”nda bir “saldırı kampanyası” başlatıldı..
“Akit’in iftirasını Aydınlık manşet yaptı” başlıklı haberde dediler ki;
“Yeni Akit gazetesinin Necip Hablemitoğlu ile ilgili gündeme getirdiği iddiayı, Doğu Perinçek’in Aydınlık gazetesi manşet yaptı.
Yeni Akit yazarı Hasan Karakaya, 9 Temmuz’daki köşe yazısında 2002 yılında evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden yazar Necip Hablemitoğlu cinayetini Hizmet hareketi ile irtibatlandırmaya çalıştı.
Karakaya, hiçbir delile dayanmaksızın ortaya attığı iddiasında; Hablemitoğlu’nun, yazdığı Köstebek kitabını yayınlatmamak için cemaatten 500 bin dolar aldığı ve parayı almasına rağmen kitabı basacak yayınevi aramaya koyulduğu için öldürüldüğü iftirasını ortaya attı.
Karakaya’nın iftirası ise aynı gün, merhum Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu tarafından yalanlandı. Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, “Hasan Karakaya, yazısında bahsi geçen para alma iddialarına karşılık tarafımızdan açılacak bir dava ile karşı karşıya kalacaktır” demişti.
Aradan 4 gün geçtikten sonra Akit gazetesinin hedef gösterdiği senaryoyu bu defa Aydınlık gazetesi manşetine taşıdı. Ergenekon Terör Örgütü hükümlüsü Doğu Perinçek’in gazetesi Aydınlık, Hablemitoğlu’nun öldürülmesinde Hizmet Hareketi’ni sorumlu tutup, “Cemaat Köstebek kitabını çıkarmaması için Hablemitoğlu’na yüklü miktarda para teklif etti” ifadelerine yer verdi. Parayı teklif eden ismin ise Mustafa Özcan olduğu iftirasını attı.
Hatırlanacağı üzere İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, cezaevinden çıktıktan sonra, ilk olarak Akit gazetesine konuştu. Gazeteye geniş bir röportaj veren Ergenekon hükümlüsü “Cemaati bitirmede AKP’ye her türlü desteği veririz” açıklaması yapmıştı.
TEŞEKKÜR BEKLERKEN!
Zaman’ın bu haberi üzerine, benim de “bir çift sözüm” olacak...
Biri Şengül Hanım’a,
Diğeri Zaman gazetesine!..
Şengül Hanım; bana bir “telefon” açar, ya da “yazılı açıklama” gönderip, diyebilirdi ki;
“Eşim, kitabı için hiç kimseyle pazarlık yapmadı... Dolayısıyla 500 bin dolar para aldığı iddiası külliyen yalandır!”
Bunu demeli ve üstelik; “Eşine yapılan suikastı aydınlatmaya” çalıştığım için bana “teşekkür” etmeliydi!..
“Teşekkür” etmediği gibi, beni “dâvâ açmakla” tehdit ediyor ki, diyecek bir sözüm yok!..
Ama, “para” meselesine odaklanıp, “suikast”la ilgili açıklama yapmaması beni düşündürdü... Bende; sanki “suikastın aydınlatılmasını istemiyor” gibi bir intiba oluştu!..
Öyle ya;
“Aradan 14 yıl geçtikten sonra, Hablemitoğlu suikastını yeniden gündeme getirdiğim için” bana “teşekkür” etmeli değil miydi?..
Kendisi bilir...
Dâvâ açacaksa, açar!..
Canı sağolsun!.
BİZİ, BİLEN BİLİR!
Gelelim Zaman gazetesine...
“Doğu Perinçek’in, hapisten çıkar çıkmaz Akit gazetesine açıklama yapması” niçin bu kadar önemlidir anlayamadım...
Aramızda bir “bağlantı” mı kurmaya çalışıyorlar, bir “fikrî akrabalık” olduğunu mu ima etmek istiyorlar, anlayabilmiş değilim...
Hemen herkes bilir ki;
Dün “Maoist” bir çizgide, bugün de “Kemalist” bir çizgide olan Doğu Perinçek’le de, onun Aydınlık gazetesi ile de bir bağımız, bağlantımız ve yakınlığımız olamaz!.. Olmadığını da; “Akit’in, Perinçek ve Aydınlık aleyhindeki yayınları”nı takip edenler gayet iyi bilir!..
Akit; “Akil İnsanlar Heyeti”nin çalışmaları esnasında da, malûm “Gezi Kalkışması” esnasında da, “Çözüm Süreci”nde de; “Perinçek’in, Aydınlık’ın ve Ulusal Kanal’ın tavrını” en sert şekilde eleştirmiş, yerden yere vurmuştu!..
Akit, her üç süreçte de “Barış ve Kardeşlik yanlısı” bir yayın sürdürürken, ne gariptir ki; Zaman gazetesi “Perinçek, Aydınlık ve Ulusal Kanal paralelinde” yayınlar yapıyordu!..
Demem o ki;
Eğer bir “bağlantı ve yayın kardeşliği”nden söz edilecekse, biz; “Zaman’ın eline su dökemeyiz!”
“Aydınlık’la kardeşlik,
Zaman’a çok yakışır!”
ZAMAN’IN PERİNÇEK’E İLGİSİ!
Bunu dedikten sonra, gelelim; “Akit’in Perinçek’le yaptığı röportaj” meselesine!.. “Perinçek’le röportaj” yapmak bir “suç” ise, “o suçu ilk işleyen” de Zaman gazetesinden başkası değildir.
Herhalde hatırlarsınız;
“Akit’in Perinçek’le röportaj yapması” üzerinden, kamuoyunda bir “algı” oluşturmaya çalışan “Zamane arkadaşlarımız”ın kendileri, “bizden çok önce” Perinçek’le röportaj yapmışlardı...
Tarih, 1 Aralık 1988...
Zaman’ın 1. sayfasından “5 sütuna” yayınlanan röportajın başlığı şöyleydi: “Doğu Perinçek’le konuştuk!”
Vay beee...
Demek ki, “Doğu Perinçek’le konuşmak” çok önemli bir olaydır!..
İşin tuhaf tarafı;
Perinçek, Zaman’la yaptığı röportajda, “tam bir sosyalizm propagandası” yapıyordu, iyi mi?.. Ve onlar da; bu “sosyalizm propagandası”nı, birinci sayfalarından “5 sütuna” duyuruyordu!..
PERİNÇEK’İN ELİNİ KİM SIKTI?
Dahası da var:
Biz, nihayetinde; bir “gazetecilik olayı” olarak gördük ve gitik Perinçek’le röportaj yaptık... Lütfen dikkat; “Perinçek, Akit’in kapısından içeri girmedi!”
Ama, ya “Zamane”ciler?!?..
Hele söyleyin;
“Zaman gazetesine ziyaret”e giden Doğu Perinçek’i “esas duruşta” bekleyen ve onu “kapıda karşılayan” kimdi?..
Sana soruyorum Ekrem Dumanlı!..
“Doğu Perinçek’i esas duruşta bekleyip, kapıda karşılayan ve elini sıkan sen değil miydin?”
Şimdi kalkmış;
“Akit’le, Aydınlık’ın arasında bağlantı varmış gibi bir algı oluşturmaya” çalışıyorsun!..
“Biz, Doğu Perinçek’in elini hiç sıkmadık!.. Ama, sen sıktın!.. Biz, onu kapıda karşılamadık ama sen karşıladın!.. Biz; onun, sadece görüşlerini yayınladık ama siz sosyalizm propagandası yapmasına çanak tuttunuz!”
Biz, hiç kimseyle “el ele, kol kola” girmedik... Ama sizinkiler; “28 Şubat cuntacıları” ile de, “Vatikan’ın Papa’sı” ile de el ele-kol kola girdiler ve üstelik “ellerini de öptüler!”
Açtırmayın kutuyu!..
Demek o ki;
“Perinçek’le röportaj” meselesinden size “ekmek” çıkmaz!.. Siz, en iyisi mi; “başka kapıya” meselâ; “Ekmek için Ekmeleddin”in kapısına gidin!..
Gerçi, hep o kapıdasınız ya!..
ÖZBEKİSTAN’A GİDEYİM Mİ?
Haa, şunu da söyleyeyim:
“Akit’in iftirasını Aydınlık manşet yaptı” ya da “Akit hedef gösterdi, Aydınlık manşet yaptı” başlıkları atıp da, kamuoyunda bir “algı” oluşturmaya çalışmak yerine; “Bizim rüşvet teklifleri ile para-pul işleri ile işimiz olmaz!.. Bizim o taraklarda bezimiz yok” deseydiniz “daha inandırıcı” olurdunuz ve ben de şu yazıyı yazmak zorunda kalmazdım!..
Ama şimdi;
“Dürbün”ü elime aldım, “uzaklara” bakmaya, meselâ Özbekistan’ı gözetlemeye başladım!..
Merak ediyorum;
Özbekistan Hükümeti’nin “okul kapatma ve öğretmenleri rehin alma” kararı üzerine, “Özbekistan’a giden kim” veya “kimler”di ve de “rehineleri nasıl kurtardılar?”
Madem açtınız konuyu,
Alın, bir “soru” daha!..
Buyrun, cevap verin!..
Aydınlık’a da bir çağrım var;
“Siz çıkın aradan!”
**************************************************************
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ipi kimin elinde?
Köyün birinde, bir “imam” varmış... Ya “izne” ayrılmış, ya da “tayini” çıkmış olmalı ki, ayrılmış köyden... İmam gitmesine gitmiş ama, “namaz”ı kim kıldıracak, Cuma günü “hutbe”yi kim okuyacak?..
Köylüler toplanıp, “içlerinden biri”ni ikna etmeye çalışıyorlar... Adamcağız, “ben yapamam” dediyse de, “yaparsın” demişler... “Namazı nasıl olsa kıldırırsın, hutbede de biz sana yardımcı oluruz!.. Ayak parmağına bir ip bağlar, yanlış yaptığında o ipi çeker, seni ikaz ederiz!”
Tabiî, bu konuşmaları “köyün puştu”nun duyduğundan haberleri yok!.. Oysa, köyün puştu; bütün plânları duymuş ve Cuma günü geldiğinde de; gitmiş camiye, “ikazcı köylünün oturması gereken yere” geçip, oturmuş!..
“Çakma imam” da, çıkmış minbere, başlamış “hutbe” okumaya... Daha ağzını açıp; “Elhamdülillah” demiş ki, “ip” çekilmiş!.. Başka bir şey dediğinde, yine çekilmiş ip!.. Bakmış, ne dese ip çekiliyor!..
Bir de bakmış ki, “ikazcı köylü”nün yerinde, “köyün puştu” oturuyor!.. İp de, elinde!..
Cemaate dönüp, demiş ki;
“Ey Cemaat-i Müslimin; ip puştun eline geçmiştir... Bu hutbe, burada biter!”
İnmiş aşağı!..
“Muhafazakâr bir söylem”le yola çıkan ama, son günlerde “abuk-sabuk şeyler” söylemeye başlayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu görünce, bu fıkra geliverdi aklıma!..
“İpi kimin eline geçti” acaba?..
yeniakit