Yolların bittiği nokta

İnsan ömrüyle alâkalı her şey, bir bir kopup, mazi dehlizinde kayboluyor. Arkadaşlar, hatıralar, saadetler, ıstıraplar, gençlik, servet, ilim... Hepsi, bu gidenler arasında...
Nihayet insan hayat yolunu bir baştan bir başa kat' ediyor ve kabir denilen noktada dünya bitiyor.

Yolların bittiği noktada yeni bir yolculuk başlıyor. Eski kalelerin yer altı noktaları olurmuş. Taşı kaldırıp girerlermiş. Uzun-kısa bir yolculuktan sonra, bir başka kaleye veya bir başka beldeye çıkarlarmış. Dünya, kabir ve ahiret ayniyle bu!

Mazi, her şeyimizi yiyip yutarken efsunkâr bir şekilde bizimle alâkadardır. Nasıl ki, inşa edilmekte olan on katlı binanın her yapılan katı için, eskisi alt kattır; aynen böyle de mazi şu anımızın temeli, istikbalimizin mimarıdır.

Dinimize göre, mazimiz adına elimizde kalan tek şey, "tövbe"dir. Etraflıca bir nefis muhasebesi yaptıktan sonra, iyiyi kötüyü ayırmak, bütün günahlarımız için tövbe etmek ve bütün iyilikleri lütfettiği için, Rabbimize şükür, şükür, şükür...

Tövbe, o kötülüğü bir daha yapmamaktır. Şükür ise dil ile olur, kalp ile olur. Bir de Allah'ı bilmek ve her yaratıkta O'nun Sâni sıfatını görmeye bağlıdır.

Buradan şu anlaşılıyor ki, İslamiyet, Müslüman isimli fazilet abideleri yetiştirir. Eğer bu, İslam beldelerinde az, gayrimüslim beldelerinde çok ise, ellerimizi dizlerimize vurup, feryadımızdan dünyayı ayağa kaldırmamız ve bir anda bomba gibi infilak edip, hemen aslımıza kavuşmamız gerekir.

Yoksa öz nefsimizin ve öz inancımızın katili olarak kendimizi takdim edebiliriz!

Süflî makam, çakıl taşları gibidir. Basittir, boldur, herkes ona sahip olabilir. Hemen hemen ücreti yoktur. Fakat mazi ve istikbal nisbeti, hazır bir ceza gibi bekler. Bir ömrü, yassı taşlarla oynayarak tüketenden, zayi ettiği mazinin hesabı sorulur.

Mazi, istikbalimize ışık tutan bir fenerdir. Tarihi hakikatlere sırtımızı döndüğümüz gün, onu söndürmüşüz demektir. Bilhassa Türk-İslam tarihini iyi bilip, anlamayan kimselerin bu zulümat içinde gidecekleri yer neresi olabilir? Nur varken karanlığı seçenler, gözlerini inkâr ediyorlar demektir; bunun bir cezası yok mu? Hem ceza bazen öyle müthiş geliyor ki, insan düşmanına uşak oluyor.

Peygamberimiz'i (sas) ve ashabını öğrenmemiz, yani Asr-ı Saadet'i anlamamız, İslamiyet'i anlamaya denktir!..

Zaman, bir uzunluk değil, belki bir atmosfer veya bir dairedir. Cahiliye devrini tamamladığımıza göre Asr-ı Saadet'e gidiyoruz demektir. Böylece bir nokta geliyor ki, mazi, istikbal olmaya başlıyor. Zirveye göre dağın iki yüzü gibi...

Ve biz, yepyeni bir imanla "ashabımsı" bir hayat yaşayacağız. Böylece yurdumuz Kur'an hakikatlerine ayna olacak ve bu nur dünyayı aydınlatacak.

Çünkü, İNANIYORUZ!

Zaman