Yunan tanrılarının kralı Zeus’un oğlu Herkül!

Hasan Karakaya

 

 

Bugün, 8. gün... Bugüne kadar, hiçbir konuda “8 gün üst üste” yazı yazmadım... Ama; “Dershane... Cemaat... Hocaefendi” konularında, “maalesef” 8 gündür yazıyorum...
Daha doğrusu;
Yazmak zorunda kalıyorum...
Dün de ifade ettiğim gibi;
Son 3 gündür, “Bu son yazı” diyerek başlıyorum yazı yazmaya...
Gerek “Cemaat’teki arkadaşlar”dan, gerek “bu kavga bitsin” düşüncesiyle telefon açıp “arabulucu” olan dostlardan gelen “rica”lar üzerine; “Tamam bitiriyorum” diyorum...
Ne var ki;
Ben “Bitiriyorum” dedikçe, “daha fazla üzerime gelmeye” başladılar... “Eleştiri”lere zaten bir diyeceğim yok... “Hakaret”lere de kulağımı tıkadım... Ama iş, “sinkaflı küfür ve tehdit” boyutlarına ulaşınca, “susma”nın anlamsız olacağını düşünmeye başladım...

GELMİŞİNİ!.. GEÇMİŞİNİ!

Gördüğünüz gibi;

Hiçbir yazımda; gerek “Hocaefendi”ye, gerek “Cemaat”e yönelik “eleştiri” ve “talep”ten öteye bir ifade kullanmadım... Mümkün olduğu kadar “saygılı bir üslup” kullanmaya, “kardeşlik hukuku”nu çiğnememeye çalıştım... Öyle ya; yarın yüz yüze bakacağız...

Dediğim açık:
İstedim ki; Hocaefendi, “Firavun ve Karun” suçlamalarından, ya da öyle yansıtılmasından dolayı kalbini kırdığı Başbakan’dan bir “özür” dilesin, daha da olmadı “helâllik” istesin!..

Hele söyleyin;
Bu, gayet “insani bir talep” değil mi?..

Ama, “Cemaat mensupları” ne yaptılar?.. Ne “yalakalığımı” bıraktılar, ne “tetikçi”liğimi!..
Hepsini sineye çektim...
Ama, birileri kalkıp da;
“Ulan Hasan!” diye başlayıp, “Gelmişini!.. Geçmişini!.. Testiden su içmişini!” diye biten “küfür”ler yağdırmaya başlayınca, gördüm ki; bunlarda “seviye-meviye” kalmamış, iyice “çukur”laşmaya başlamışlar!..
Yine de, onları;
“Kaale almıyorum!”

22 YIL ÖNCEKİ YAZI... NE İŞ?

Ama, “Cemaat’teki arkadaşlar”a ve beni arayan “arabulucu”lara sormak istiyorum: Benim “susmamı” isterlerken, kendileri bu “kavga”yı niye sürdürüyorlar, “yangına odun atmaya” ve “ateşi körüklemeye” niye devam ediyorlar?..

Meselâ, Hocaefendi’nin; Yeni Ümit dergisinin 11. sayısı için 1991 yılında, yani “22 yıl önce” kaleme aldığı “Lider” başlıklı makalesini “dün” yayınlayan Zaman gazetesi ne yapmak istemektedir?..

Hocaefendi, 1991 yılında; “Seviyeli insan, idareci kadro ve lider kıtlığı bunalımı”ndan söz edip, demiş ki;

“Süleyman çoktan göçüp gitmiş ve o muhteşem saltanatın yerinde iblisler satranç oynuyor!”

“Süleyman” kim, “iblis” kim?..

Ve Zaman gazetesi, “22 yıl önce” yazılmış bu yazıyı, bugün niye yayımlıyor?..

Amaç ne?..

Dünden-bugüne bir “gönderme” yapıp, Erdoğan’ı “lider” olarak görmediklerini mi ima etmek istiyorlar?.. Niye “kaçak” güreşiyorlar, söyleyeceklerini niye “açıkça” söylemeyip de, “Hocaefendi’nin omuzundan ateş” ediyorlar?..
Tamam, “kavga bitsin” de,
Böyle mi bitecek?..
Biliyorum, yine diyecekler ki;
“Hocaefendi, ortaya bir elbise koydu, artık kimin sırtına uyarsa!”
Yine “iyi niyet”le soruyorum;
22 yıl önceki bir “elbiseyi” niye bugün “gardırop”tan çıkarıyor ve onu “kimin sırtına uygun” görüyorsunuz?..

Evet;
“Süleyman” kimdir, saltanatın yerinde “satranç” oynayan “iblis”ler kimdir?..
Böyle mi bitecek kavga?..
Derler ki; “Sırça Köşk’te oturanlar, evlerinin duvarı camdan olanlar, komşusunun penceresine taş atmamalıdır.”
Sizler, “taş” atmaya devam ederseniz, başkaları da sizi taşlar!..
Kimsenin eli armut toplamıyor.

SİTENİN İSMİ NİYE HERKÜL?

Bütün “hakaret”lere, “iftira”lara ve “küfür”lere rağmen, ben hiç kimseye “anladığı dilden” cevap vermeyecek ve üslubumu asla bozmayacağım...
Sadece bir “soru” sormak istiyorum...
İnşallah yine “hakaret”lere, “iftira ve küfür”lere maruz kalmam da, soruma bir “cevap” alırım...

Ama, peşinen söyleyeyim:

Sorum “Hocaefendi”ye değil,

“Hocaefendicilere”dir!..

Evet, “Hocaefendici”lere!..

Merak ediyorum; Hocaefendi’nin “vaaz”larının, “konuşma”larının ve “mesaj”larının yayınlandığı “internet sitesi”ne “Herkul.org” adını veren kimdir?.. Bu “internet sitesi”nin kuruluş tarihi 13 Ekim 2001’dir... Daha sonra da, yani 3 Ocak 2002 tarihinde de “Fgulen.com” adlı internet sitesi kurulmuştur.

Peki ama, Hocaefendi’nin konuşma ve mesajları, daha çok niye “Herkul.org”ta yayınlanıyor?..

Bu siteye, “Herkül” adını verenler, acaba Hocaefendi’den “izin” almışlar mıdır?..
Sitenin ismini “Herkul.org” koyanlar, bu ismin, hiç de “İslâmi bir isim” olmadığını, tam aksine “Yunan tanrısı Zeus’un oğlu Herkül”ün adını taşıdığını acaba bilmiyorlar mıydı?..

Yoksa, o ismi verenler;
“Kulların her biri” anlamında,
“Her Kul” mu demek istediler?

Öyle sanıyorum ki;
Hocaefendi, bütün “Müslüman”lara; “Çocuklarınıza İslami isimler koyun” tavsiyesinde bulunur...
Peki; “Hocaefendi’nin bir çocuğu” olarak görülebilecek “internet sitesi”ne, “Yunan tanrısı Zeus’un oğlu”nun adını kim münasip gördü?..
Tekrar soruyorum;
“Yunan tanrısı Zeus ve karısı Alkmene’den doğma Herkül”ün adı, bu siteye; “Hocaefendi’nin bilgisi dahilinde” mi verildi, yoksa “Hocaefendi’ye rağmen” mi?..
Siteye “Herkül” adını verenler, acaba; Herkül’ün; “Yunan mitolojisinde sözü geçen, çok kuvvetli ve en ünlü kahraman” olduğunu mu düşündü?..

12 GÖREV VE ACI SON!

Ve yine;
Siteye “Herkül” adını verenler; “Herkül’ün, bir kâhin tarafından kendisine verilen 12 görevi yerine getirmek” için, “yok etmediği hedef” ve “öldürmediği canlı” bırakmadığını bile bile mi bu adı verdiler?..
Eğer bu isim “tesadüfen(!) değil de, “biline biline” verildi ise, bu “Hocaefen-dici”lere, “Herkül’ün akıbeti”ni hatırlatmakta fayda var...
Hikâyenin sonu şöyledir:
“Herkül, bu 12 görevi başarıyla sonuçlandırdıktan sonra serbest kalınca Deianira adında bir kadınla evlendi... Bu kadın Herkül’ü kıskandığından, bir gün ona zehirli bir elbise giydirdi. Herkül zehirlenince o kadar büyük bir acı çekti ki, en sonunda dağın tepesinde kütüklerden bir küme yaptı, bunların üzerine uzandı... Arkadaşı Philoktetes’ten kütükleri ateşe vermesini istedi. Böylece Herkül’ün vücudu cayır cayır yandı ve yok oldu.”
Bu hikâyeyi anlattıktan sonra, son olarak şunu demek istiyorum;
Hem “Yangın sönsün” diyen, hem de, buldukları bütün “odun” ve “kütük”leri ateşin üzerine atan arkadaşlar, korkarım ki; bu gidişle “Herkül’ün bedeni”ni de yakacaklar!..
Bütün bunlara rağmen; ben yine de “Zeus’un oğlu Herkül”ün değil, “Her kul”un kastedildiğine inanmak istiyorum...
Bugünlük bu kadar!..

 

Sadece ziyaret etmedim, telefon da ettim!
Bazı arkadaşlar, benim “Hocaefendiciler” için söylediğim sözleri “Hocaefendi” için söylediğimi yazıp, ona “hakaret” ettiğimi iddia etmişler... Oysa, Hocaefendi’ye saygıda kusur etmem... Hele de; “Hoca” olarak kaldığı sürece.
“Hizmet ehli bir yazar”, dün benim ABD’de bulunduğum sıralarda; “Bir grup gazeteciyle Hocaefendi’yi ziyaret ettiğimi, orada saygı cümleleri kurduğumu” yazmış... Doğrudur, Hoca’ya saygıda kusur etmem... Kaldı ki, bu “gizli-kapaklı bir olay” değildi...
Arkadaş yazmamış ama, ben “dahasını” da yaptım... Birkaç hafta önce, Hocaefendi’nin “rahatsızlık” geçirdiğini duyunca, aradım; “Geçmiş olsun” dedim, “acil şifalar” diledim... Bunun da ilanı Zaman’da yayınlandı... Ama benim, Hocaefendi ile görüşmüş olmam ya da ona “Geçmiş olsun” demem, “biat” ettiğim anlamına gelmez... Dahası; “saygı gösterilen insanların eleştirilemeyeceği” diye bir kural da yok...
Bu vesileyle, o arkadaşın “iftira”sına da bir cevap vereyim:
“Taraf ve Sol gazeteleri, hiçbir zaman Akit’in matbaasında basılmadı... Bu, hem yalan, hem de iftiradır!.. Sen, istersen; Taraf’ı kimin sübvanse ettiğini araştır!”

yeniakit