Bugünlerde, hemen herkes “Yunanistan’ın iflâs”ını ve “Çipras’ın hezimeti”ni konuşuyor!..
Oysa; daha 6 ay öncesine kadar “Çipras’ın zaferi” konuşuluyor, “genç, enerjik ve yakışıklı” olduğundan bahisle, onu bir “rol model” olarak pazarlıyorlardı!..
Çünkü Çipras;
Bir “Sosyal Demokrat”tı!..
“Dünya ezilenlerinin umudu”ydu!..
“Erdoğan’ı beşe katlar”dı!..
Bir “balon” gibi şişirdiler Çipras’ı!..
Ama, her “balon” gibi, sonunda Çipras da patladı!..
Öyle bir patladı ki;
“IMF’ye borcu 315 Milyar Euro” olan Yunanistan, bugün o borcun “1 milyar 600 milyon Euro’sunu bile ödeyemediği” için, “iflâs” etmiş durumda!..
Ne ilginç değil mi;
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti’nin şahsında,“Türkiye” üzerinde bir “Algı operasyonu” yürütülürken, “iflas” eden,“Çipras’ın Yunanistan’ı” oldu!..
Malûm;
“Cumhurbaşkanlığı Sarayı”ndan tutun da, buradaki “masa”lar, “klozet”ler,“tabak”lar, “çatal”lar ve “bardak”lar üzerinden bir “algı operasyonu”yürütülüp, deniliyordu ki; “İsraf diz boyu!”
YUNAN’IN DERDİ, PARALEL’İ GERDİ!
İşte bu “israf”ı(!) diline pelesenk eden “paralel gazetelerden biri”, önceki günkü manşetinde, yine “Erdoğan’a gönderme” yaparak, “Yunanistan” için diyordu ki;
“İsraf’ın sonu iflâs!”
Haberin özeti şöyleydi:
“IMF’ye borcunun ilk taksidi olan 1 milyar 600 milyon Euro’yu ödeyemeyen Yunanistan teknik olarak iflâs etti!..
Yıllardır alınan dış borçların israf edilmesi, ülkeyi batağa sapladı!.. AB’ye girdikten sonra Atina’nın çevre düzenlemesine 14 milyar Euro harcandı...
Üretmeden tüketim arttırılırken, 14 maaş verilen memurlara; mesaiye zamanında gelme tazminatı bile ödendi!..
Zenginler de, gelirini düşük gösterip, vergi kaçırdı... Ve böylece, Yunanistan’ın borcu 315 milyar Euro’ya yükseldi!..”
Paralelci gazete; “Yunanistan sana söylüyorum, Türkiye sen anla”modunda verdiği bu haberde, aslında Türkiye’nin “iyi durumda” olduğunu itiraf ettiğinin farkında değil!..
Çünkü Türkiye; “devasa yatırımları aynı anda devam ettirdiği” halde, ekonomik olarak dimdik ayakta!..
Dahası; “IMF’ye olan borçlarını ödediği” ve hatta “IMF’ye borç verme”noktasına geldiği halde, “Yunanistan’daki kriz”den fersah fersah uzakta!..
Ve hatta;
“Yunanistan’a yardıma bile hazır!”
ERDOĞAN’I BIRAK, İNÖNÜ’YE BAK!
Lâfı uzatmanın alemi yok;
“Dünya ezilenlerinin umudu oldu” diye pompalanan, “Türkiye’ye de umut aşılayacağı” iddia edilen, “Selahattin Demirtaş’la birlikte sol bir devrim gerçekleştireceği” söylenen, “Türkiye’deki solculara rol model olacağı”ileri sürülüp, bir “balon” gibi şişirilen Çipras, sonunda Yunanistan’ı duvara toslattı ve “iflas bayrağı”nı çektirdi!..
“Erdoğan’ı beşe katlayacağı” söylenen Çipras, Yunanistan’ı “uçurum”a sürüklerken, Erdoğan gayet rahat!..
Bana kalırsa; “Aydın Doğan gazeteleri ve Paralel Medya”, genlerine işlemiş “Erdoğan düşmanlığı”nı bir tarafa bırakıp, “Ulusal Şef İsmet İnönü dönemi”ne mercek tutmalı ve asıl İnönü’nün, ne gibi “israf”larda bulunduğunu ve Türkiye’yi “Yunanistan’dan beter” hâle nasıl getirdiğini masaya yatırmalıdır!..
1940’LI YILLARIN MANZARASI
Yıldıray Oğur’un, Türkiye gazetesindeki “belgeli” yazısı; İnönü dönemindeki “israf, lüks ve şatafat”ı gayet güzel anlatıyor!..
Yıldıray Oğur; “1940’lı yıllar”da, mahkemede, “hasta çocuğu için bostandan meyve çalarken bir bekçinin vurduğu adamın karısı, kocasını savunurken” sarf ettiği “şu sözler”le girmiş yazısına;
“Allah’ın verdiği canı yaşatmak amacıyla çaldığımız için, günah olmayacağını düşündük!”
Ve, yazının devamında şöyle demiş:
“Zor yıllardı. Savaş patlamıştı... 1940 yılında enflasyon yüzde 103, 1941 yılında yüzde 165 olmuştu... Ekonomi 1940’da yüzde 4.8, 1941’de yüzde 10.4 küçülmüştü. Bütçenin yüzde 61’i orduya gidiyordu. Kişi başına milli gelir 1600 dolardı!..
Eksik beslenmeden akciğer hastalıkları yaygınlaşmış, hırsızlık yüzde 50 artmış, gazetelerde her gün besleyemediği için çocuğunu öldüren anne babalar, sokaklara terk edilen bebekler, karneyle dağıtılan ekmek için yaşanan kavga edenler üzerine haberler çıkmaktaydı.”
SPOR OTOMOBİL SİPARİŞİ!
Peki, o günkü Türkiye halkı; tıpkı, bugünkü Yunan halkı gibi; bu “acı reçete”ye katlanmak ve “bostandan meyve çalmak” zorunda kalırken,“Çankaya Köşkü’nde oturan İnönü” ne yapmaktadır?..
Yıldıray Oğur, bir-iki örnek vermiş!..
Bütün bu acı reçetenin sebebi ülkeyi savaşa sokmamaktır... Kapıdaki savaşı içeri sokmamak işi de, en başta Londra, Paris, Berlin Büyükelçileri’ne düşmektedir.
l 7 Şubat 1940 günü, Çankaya Köşkü Umumi Katibi (Genel Sekreteri)Kemal Gedeleç, Paris Büyükelçisi Behiç Erkin’e “Hususi” ibareli bir yazı yazar:
“Reisicumhurumuzun mahdumları (oğulları) için Delahi (Delahay) marka bir spor otomobili almak istiyoruz. Motörü sekiz silindirli olmak şartile bu markanın güzel modellerinden bir otomobilin bedeli serbest dövizle ödenmek ve İstanbul’da gümrüksüz olarak teslim edilmek şartı ile, kaça alınabileceğinin lütfen, iş, arını ve mümkin olduğu takdirde intihap edilecek modelin bir de resminin irsalini derin saygılarımla rica ederim.”
l 18 Nisan 1940... Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri’nin hususi yazısı bu kez Londra Büyükelçisi Tevfik Rüştü Aras’a gitmektedir:
“Pek Sayın Bay Dr. Aras, Londra’da Regent Streette kain Morny mağazasında satılan ve reklamı ilişik ilan da bulunan traş sabunundan iki düzine gönderilmesine müsaadelerini diler, bilvesile derin saygılarımı teyit eylerim.”
BİLARDO VE TENİS TOPU!
l 5 Nisan 1940... Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Gedeleç’ten, yine Paris Büyükelçisi Behiç Erkin’e:
“Reisicumhurumuzun bilardoları için lüzum hasıl olan ve müfredatıyla satıldığı mağaza adresi ilişik muhtırada yazılı bulunan levazımın tedarikine ve faturasıyla birlikte gönderilmesine müsaadelerini rica eder, bilvesile derin saygılarımı yenilerim.”
l Yine aynı yıl... Çankaya Genel Sekreteri’nden “Şifreli telgraf”ın gittiği adres Bükreş Büyükelçisi ünlü entelektüel Hamdullah Suphi Tanrıöver:
“Reisicumhurumuzun çocukları için ihtiyaç hasıl olan tenis toplarını memlekette bulamıyoruz. Orada tedariki kabilse iki düzine kadar alınarak münasip bir vasıta ile gönderilmesini değilse başka yerden tedariki çaresine bakılmak üzere bildirilmesini derin saygılarımla rica ederim.”
Bu “gizli telgraf”lara ve “özel mektup”lara verilen “cevap”ların ayrıntılarına girmiyorum...
Çünkü, “elçi”lerin cevaplarında;
“Bugün otomobil fabrikasına gittim. Boya, körük ve döşeme renklerini gördüm, kati karar veremedim. Otomobilin rengi için 1, 2 ve 3 numaralı üç numune takdim ediyorum… Lütfen bunların tetkikiyle hem otomobilin rengi ve hem de derinin rengi için mesela (3 numara ve sarı deri) şeklinde telgrafla emirlerinize intizar ederim” deniliyor!..
Ya da;
“İstanbul’a yetişdim ve almış olduğum siparişlerle meşgul olmağa başladım. Altın kutular ve tualet takımı için lazım olan altını hesap ederek 400 adet altın liraya ihtiyacım olacaktır… Tualet takımına lazım olan fırçalar, ayna, tarak, kristal şişeleri bugün telgrafla Paris’e sipariş verdim, bunlar zatıalinizin namına gelecek, ihtimal ki parçaların üzerine konulacak pırlantalar ve ipekli kadife burada bulunmadığı takdirde onları da Paris’e sipariş etmeğe mecbur olacağız…” cevabı veriliyor!..
Dönem, İsmet İnönü dönemi!..
Görüyorsunuz ya;
Çankaya Köşkü’nden “lüks otomobil” siparişleri veriliyor, “tıraş sabunu, bilardo takımı, Erdal ve Ömer İnönü için tenis topu siparişleri” veriliyor!..
Hem de;
Londra, Paris ve Bükreş’e!..
Türkiye’de ise kampanya yürütülüyor:
“Yerli malı, Türk’ün malı,
Her Türk onu kullanmalı!”
Vay anam, vay!..
TEZCAN HANIM, HENÜZ DOĞMAMIŞTI!
O zamanlar, herhalde TMMOB yoktu!..
Ve tabiî; “malı gözünden tanıyacak”(!) kadar “uzman”(!) olan Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan da, anasının karnından henüz doğmamıştı!.. Ne doğması... Daha anasının rahmine bile düşmemişti!..
Hoş, doğsaydı da fark etmezdi!..
Bugün, “Koç Üniversitesi için yapılan ağaç katliamı”nı ve “Aydın Doğan’ın Trump Towers’ını” nasıl görmediyse, o gün de “İsmet İnönü’nün Köşk’teki lüks, israf ve şatafatını” görmezdi!..
“Görmezdi” değil, “göremezdi!”
Çünkü efendim;
“İnönü’lü yıllar”da, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde; “iftar yemeği”verilmiyordu ki!..
Ne iftarı?!?..
“Ezan” bile yasaktı!..
“Cami”ler de kilitli!..
Bugün, “Tezcan Karakuş Candan Familyası” ve “Paralelci müttefik”lerinin arzusu ise, “İftarsız!.. Ezansız!.. Kur’an’sız... 1940’lı yıllara dönmek”tir!..
Yunanistan Başbakanı Çipras’ı “rol model” olarak görmeleri ve ona“güzellemeler” yapmaları da, “İnönü’lü yıllara duyulan özlem”in dışa vurumundan başka bir şey değildir!..
Öyle ya;
Çipras “Solcu”dur!..
Aaa ne tesadüf;
İnönü de, “Ortanın Solu”ndaydı!..
Sizi gidi “yüzsüz”ler sizi!..
****************************************************************************************
850 bin gazete bas, 750 bini okunmasın!.. Bu israf değil mi?
Nedir israf?..
“İhtiyaçtan fazlası”nı bulundurmak...
Masada “ekmek” veya “yemek” var ama hepsini yemek mümkün değil... Eğer bunu çöpe atacaksan, işte o “israf”tır, işte o “haram”dır!..
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki “tabak, çanak, kaşık ve bardak” gibi malzemelerin hepsi “Özal ve Demirel’den kalma” olduğu halde, özellikle“Paralel İhanet Çetesi”nin gazeteleri diyordu ki;
“Bunlar israftır!.. İsraf da haramdır!”
Bir an için farz edelim ki, yazdıkları doğrudur!.. Peki, adama sormazlar mı;“İsraftan şikâyet eden bir gazetenin kendisi hiç israf eder mi?..”
Heyy Zaman’eler, size söylüyorum:
Bayide satılan Zaman’ın sayısı 20-25 bin civarı!..
Ama diyorsunuz ki; “Tirajımız 850 bin!”
Kalıbımı basarım ki;
Dağıttığınızı iddia ettiğiniz “850 bin gazete”nin 100 bini ya okunuyor, ya okunmuyor!..
Eee, geri kalan “750 bin gazete”yi ne yapacağız?.. “İsraf” için ne dedik?..
“İhtiyaçtan fazlası”nı bulundurmak!..
Peki, “ihtiyaçtan fazla gazete basmak” da bir “israf” değil midir?..
Hani, “israfın sonu iflas” diyorsunuz ya, bu başlıkla herhalde kendinizi tarif ediyorsunuz!..
Çünkü, “haram”a battınız!..
yeniakit