Bu yürek yangını ile kendisine başsağlığı dileyen Başbakan'a söyledikleri, acı içinden çıkan bir iyilik ışımasıdır.
Sakık "Büyük acını anlıyorum ve yürekten paylaşıyorum" diyen Başbakan Erdoğan'a teşekkürden sonra "İzniniz olursa birkaç şey söylemek istiyorum" diyor ve şunları söylüyor:
"Siz anne, baba, kardeş acısı yaşadınız. Ancak evlat acısı yaşamadınız. Allah size evlat acısı yaşatmasın Sayın Başbakan. Bu ülkede her gün evlat acısı yaşayan anneler var. Türk ve Kürt gençleri ölmeye devam ediyor. Bu sürece göz yummayalım. Her ülkenin azizleri vardır. Siz de bu ülkenin azizi olabilirsiniz. Arkanızda halk desteği var. Bu sorunu çözün, bu ülkenin azizi olun Sayın Başbakan."
Bunlar, politik arenada, siyasi hesapla söylenen sözler değil. Yüreği evlat acısı ile yanan bir babanın sözleri.
Leyla Zana gibi
Bu sözler, hemen herkesin hatırına Leyla Zana'nın, haziran ayında Hürriyet'ten Enis Berberoğlu ve Metehan Demir'e söylediği sözleri getirdi.
Leyla Zana da orada, "Bu işi Başbakan Erdoğan çözer" diyordu açıkça, tekrar okuyalım, işte onun sözleri:
"Asker çözer, polis çözer, yargı çözerle bu iş olamaz. Burada bir gerçek vardı. Bunu hepimiz açıkça söyleyelim ve kabul edelim. Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdım. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizin başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir."
Ben o zaman, Leyla Zana'nın bu sözlerini de, BDP'nin güncel polemikleri dışında bir çıkış olarak gördüm. Daha süzülmüş, daha insan merkezli bir değerlendirmenin ürünü.
Leyla Hanım o günden sonra bir tür suskunluğa mahkum oldu, edildi.
Şimdi Sırrı Sakık, o insan merkezli noktada bir çıkış yapıyor.
Aslında bunlar, Türkiye realitesinin, Türk-Kürt realitesinin, Ortadoğu-İslam realitesinin de zorunlu kıldığı bir nokta.
Erdoğan'ın gücü meselesi değil
Olay, "Erdoğan güçlü, o çözer" olayı değil bence. Erdoğan çözer çünkü onun temsil ettiği stratejik, siyasi, sosyal, kültürel, manevi çerçeve, böyle bir çözüm ümidini getiriyor.
Bu coğrafyada ne Türk-Kürt ne Sünni-Alevi hatta gayrimüslim inanç eksenlerini feda etmeyen, ötekileştirmeyen, aksine kucaklayan bir kavrayış...
Bütün coğrafyayı kucaklayan bir yürek.
Ahmet Davutoğlu, Hürriyet'teki söyleşisinde "Osmanlı rüyası"ndan bahsederken, Sırp Başbakan'la Bosna Başbakanı'nı kucaklaştırmış olmayı örnek olarak gösteriyor.
Başbakan Erdoğan kendi etnik aidiyeti ne olursa olsun, bir tek Kürt'ün kılına zarar gelmesini kabul edebilir mi?
Zana ve Sakık'a düşen
Bence Sırrı Sakık da Leyla Zana da oturup bir Tayyip Erdoğan değerlendirmesi yapsa, evet onda, ne faşist bir kimlik bulabilir ne jakoben bir kimlik. Eski hastalıklı Ankara'nın arazlarını da bulamazlar onda.
Ama dağda silahla dolaşan ve orada burada sivil-asker demeden kan döken bir grup varsa, bir başbakan onu da seyredemez.
Sırrı Sakık'ın, Leyla Zana'nın, tüm BDP'lilerin belki, dağdakine seslenip "Kan dökmeyi bırakın" diyecek durumları yok, Başbakan'a seslenmek daha kolay, bu bile işin BDP'liler açısından dramatik yanını ortaya koyuyor. Ama eğri oturup doğru konuşalım dersek, kan dökülmesini durdurmanın yolu, Başbakan'la birlik olup, dağa "Silahları bırakın gelin, Türkiye'nin şefkatine teslim olun" demektir.
Dağa yönelik kahramanlık hikayelerinin tümü, Kürt gençlerinin kanı üzerinden kahramanlık yapmaktır ki, o daha çok anne baba için evlat acısı demektir.
bugün