Talim Terbiye Kurulu eski Başkanı Prof. İrfan Erdoğan, yeni sınıf geçme yönetmeliği için "tarihî tehlike" uyarısı yaptı; "Bu model asla hayata geçmemeli. Hiçbir gerekçe, bu modelin yaratacağı tahribatı mazur gösteremez" diyor
YÖK'ün üniversiteye girişi kolaylaştıran çalışması tartışma yaratırken, Milli Eğitim Bakanlığı da lisede 6 zayıfla bile sınıf geçmeyi sağlayacak değişiklik planlıyor. NTVMSNBC, Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliği'nde planlanan değişikliği "tehlike" olarak niteleyen Talim Terbiye Kurulu eski Başkanı Prof. İrfan Erdoğan'a sordu.
Ortaöğretimde mevcut uygulamaya göre (Türkçe hariç) iki dersi zayıf olan öğrenci, not ortalaması "geçer" ise, bir üst sınıfına geçiyor. Planlanan yeni düzenleme ise, 6 derse kadar zayıfı olan öğrenciyi bir üst sınıfa geçirmeyi, böylece sınıfta kalacak öğrencinin devlete olan mali külfetini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Prof. İrfan Erdoğan'a göre bu sistem, problem, kaos ve çelişki yaratacak, ortaöğretimi çökertecek. Erdoğan, şimdiden yüzbinlerce öğrencinin "6 zayıf da olsa sınıfı geçerim" düşüncesiyle dersleri bıraktığını, bunun yaratacağı birikim ve stresin maliyetinin çok daha ağır olacağını söylüyor. Erdoğan'ın NTVMSNBC'ye yaptığı değerlendirme şöyle:
ÖĞRENCİLER REHAVETE KAPILIP, DERSLERİ BIRAKACAK
Prof. İrfan Erdoğan;
Eğer bu sene uygulanacaksa, apayrı bir problem. Ama uygulanmayacaksa, bunu şu anda ilan etmenin hiçbir anlamı yok. Sene sonu gelirdi, öğretim yılı bittiğinde açıklanırdı ve öğrencilerin de rehavete kapılmasına yol açılmazdı. Bir tahribat olurdu ama tahribatın yaratacağı etki az olurdu. Bu sene uygulanacaksa olacakları tahayyül edemiyorum. Bu haftadan başlamak üzere milyonlarca öğrenci "dört zayıfım da olsa geçebilirim" rehavetine kapıldı. Zaten onbinlerce, yüzbinlerce öğrenciniz iki zayıfa rağmen ortalama ile geçiyordu diyelim, yüzbinlerce öğrenciniz de sınırdaydı. Üç zayıfı olan, biraz daha derslere asılıp, daha rahat tatil yapayım, düşüncesiyle iki zayıfla durumu kurtarabilecekti. Ama bu açıklamadan sonra onbinlerce, yüzbinlerce öğrenci "Üç zayıf da olsa problem değilmiş" düşüncesine kapılıp, şimdiden önem vermesi gereken derslere önem vermemeye başladı. Bu, durup dururken yüzbinlerce öğrencinin iki zayıf alacakken, üç-dört zayıf almasına yol açmak demektir. Üç zayıfın, dört zayıfın önümüzdeki yıllarda, hem okul, hem öğretmen, hem de öğrenci üzerinde yaratacağı birikim ve stresin de bir maliyeti var.
EĞİTİMİ OTOMOBİL FABRİKASI GİBİ ELE ALAMAYIZ
Karşımıza çıkan bu tasarı, not ortalamasına bakılmaksızın, 5 veya 6 dersten kalan öğrencinin, otomatik olarak, herhangi başka bir performansı gözönünde bulundurulmaksızın, bir üst sınıfa geçişini sağlıyor. Bunu açıklarken de Milli Eğitim Bakanlığı'nın kamuoyuna sunduğu gerekçe şu: "Çok sayıda -onbinlerce- öğrencinin belirli derslerden kaldığı halde sınıf tekrarı yapması, büyük bir mali külfet ortaya çıkartıyor. Ayrıca bir üst sınıfa geçebilecekken, sınıfta kalmanın öğrenci üzerinde yarattığı baskı, bazı disiplin problemlerine yol açıyor."
Problem, kaos yaratacak bir tasarı. Abartılı söylemiyorum; eğitimi, özellikle de ortaöğretimi bitirecek bir sonuca getirebilecek bizi. Bu, yetkililerin dikkatinden kaçan bir durum. Bunu açık bir şekilde ifade etmek istiyorum: Eğitimle ilgili konuları ele alırken basit maliyet hesapları yapılamaz. Eğitim gerekirse masraflı olabilir. Eğitim için gerekirse bir ülkenin enflasyonu birkaç puan yukarı da çıkabilir, gerekirse kalkınmadan belli ölçülerde taviz verilebilir. Eğitimi otomobil fabrikasındaki işleyiş gibi ele alamayız. Dünyada serbest pazar ekonomisine bir gidiş var ve bu gidişin mantıklı temelleri de sözkonusu. Ancak eğitimin her zaman bir kamusal niteliği var. Eğitimi tamamen piyasaya bırakamayız. Eğitimi piyasanın paradigmaları çerçevesinde ele alırsak, işte bu tür modeller ortaya çıkar ve bu modeller de eğitimi bitirir. Bu model hayata geçerse yaratacağı sonuçlar "problem, kaos ve çelişki" olacaktır.
FEN BİLİMLERİNDE TAM BİR FACİA OLACAK
Kaldı ki daha fahiş bir problem var. Ortaöğretimde "derslerin ardaşıklığı" diye bir şey sözkonusu. Özellikle de fen derslerinde, kimya, biyoloji ve matematik gibi dersler ardışık bir şekilde programda yer alır. 9. sınıfta alınan matematik dersinin üzerine 10. sınıf matematik dersi alınır. 10. sınıfın üstüne 11 ve 12. sınıf gelir. Aynı şey fizikte, kimyada, biyolojide de sözkonusudur. Hatta bu ardışıklık çapraz bir şekilde de kendini gösterir. Matematiği eksikse öğrencinin 11. sınıftaki fiziği verimli bir şekilde alması problem olabilir. Türkiye'de özellikle son yıllarda fen bilimleri alanındaki durumumuz da malum. Bütün uluslararası araştırmalar Türkiye'nin fen alanında parlak bir tabloya sahip olmadığını ortaya koyuyor. Şimdi bu düzenleme hayata geçerse, her bir sınıfta, o sınıftaki dersi almaya yeterli olanlar ve olmayan öğrenci grubuyla karşılaşacağız. Öyle ki, fiziği eksik olan, matematiği eksik olan veya kimyası yerinde olan veya fazla olan gibi çok değişik kombinasyonlardan oluşan bir sınıfla karşılaşacağız. Sosyal bilimler derslerinde, ardışıklık daha az olduğu için çok problem olmayabilir ama fen bilimlerinde kelimenin tam anlamıyla tam bir faciayla karşılaşabiliriz. Hiçbir neden bu düzenlemeyi haklı gösteremez.
ORTAÖĞRETİM KAN KAYBEDECEK
Ortaöğretim sistemi son 10 yıl içindeki yanlış uygulamalardan dolayı gerçekten büyük problemler yaşamaya başlamıştı. Okul odak olmaktan çıkmaya başlamıştı. Oysa ortaöğretim çok önemlidir; telafisi olmayan bir kademedir. İlköğretimde çocuğa annesi-babası yardım edebilir. Yükseköğretimde belirli bir bilişsel seviyeye sahip olduğu için kendi çabasıyla takviye edebilir. Ama ortaöğretim öyle bir kademedir ki, bu dönemde problem yaşanırsa sistemin belkemiği kırılır. Ortaöğretim sistemin belkemiğidir. Bu düzenleme hayata geçirilirse ortaöğretim kan kaybedecek.
SINIFIN HER TARAFINDAN PROBLEM FIŞKIRACAK
Disiplin problemleri bu düzenlemeyle fazlasıyla karşımıza çıkabilir. Aynı sınıfta çok farklı alt yapıya, farklı birikime sahip öğrencilerin birarada olduğunu düşünün. Sınıfın öğretmen tarafından yönetilmesi zor olur. Başarılı öğrenciler problem yaşar, başarısı düşük olan gençler de problem yaşar. Her anlamda sınıfın her tarafından problem fışkıracak bir durum yaratmış oluruz. Ayrıca temel altyapının kazandırıldığı ilk ve ortaöğretim çağında eksiği ile öğrenci bir üst sınıfa geçmez genelde. Dünyada da bu böyledir. Eksiğiyle veya tercihiyle bir üst kademeye geçmek, üniversiteye mahsus bir şeydir. Fakat burada görebildiğimiz kadarıyla hiçbir sınır, temel ilkeler bütünü sözkonusu değil. Bu model asla hayata geçmemeli. Hiçbir neden bu modelin hayata geçmesi için mazur görülmemeli.
TAHRİBATI AZALTACAK ÖNERİLER
Buna rağmen modelin hayata geçmesi konusunda ısrar olursa bizim sadece eğitim adına yaşayabileceğimiz zararı ve tahribatı azaltmak için birkaç önerimiz var. Öğrencilerin almış olduğu dersi tekrar almasının mantıksız olduğu ileri sürülüyor. Bunun için şöyle bir çözüm üretilebilir: Öğrenci gerçekten çok sayıda dersten kaldıysa ve sınıfta kalınca başarılı olduğu dersleri de alması mantıksız bulunuyorsa, başarılı olduğu dersleri almaması sağlanabilir. 10. sınıftaki öğrenci 5 dersten kalmış, 5 dersten geçmişse; sınıf tekrarında geçtiği değil, kaldığı derslerden sorumlu olabilir. Bu durumda öğrenci için daha rahat, zenginleştirilmiş, sosyal aktivitelerle geliştirilebilecek çok güzel programlar yaratılabilir. Gereksiz ders tekrarı problemi ileri sürülüyor ya; bunu önleyebilmek için bu yöntem izlenebilir.
ZAYIF DERSLER İÇİN MERKEZİ SINAV YAPILSIN
Geri adım atılmazsa, burada da şunu kesinlikle çok önemseyerek öneriyoruz. Öğrenciler, bir alt sınıftaki dersin sınavını, kendi okulunda değil de, daha nesnel çerçevede hazırlanan, merkezi bir anlayışla sunulmuş olan açık lise veya açık öğretim gibi programlarda versin. Bu olmazsa öğretmen ve okul üzerinde müthiş bir baskı olur. Biriken derslerin veli-öğrenci kanalıyla öğretmene yansıyan, okula yansıyan korkunç baskısı ortaya çıkacaktır. Bu baskı altında eğitim-öğretim zedelenecektir. Layıkıyla yerine getirilemeyecektir. Sürekli tolere edilen, eksiğiyle bir yukarıya gönderilen öğrenciler problemiyle karşı karşıya kalacağız.