İlk zenci başkan
Barack Obama, Demokrat Parti'nin Cumhurbaşkanı adayı oldu. Eğer Demokratlar kazanırsa, ilk defa bir zenci, başkanlık koltuğuna oturacak.
Nereden nereye...
ABD'de zenci hakları mücadelesinde bazı önemli isimler ön plana çıkıyor.
1950'li yıllardan başlayıp 1960'lara uzanan süreçte, şiddet yanlısı Malcolm X ile Gandi'nin " sivil itaatsizlik " felsefesini benimseyen Martin Luther King'i ön saflarda görüyoruz. Malcolm X, ABD'den ayrı bir Afrika Birliği kurmak isterken, King, "Günün birinde 4 çocuğunun, derilerinin rengiyle değil, kişilikleri ve karakterleriyle değerlendirilecekleri" günün hayalini görüyordu.
Bu arada, 1996'da Başkanlık Özel Ödülünü alan, 1999'da da Kongre tarafından altın madalya ile ödüllendirilen Rosa Parks'ı da anmak isteriz. 1950'li yıllarda, Jim Crow yasaları gereği, toplu taşıma araçlarında zencilerle beyazların koltukları ayrılmıştı. Sadece trende, otobüste değil, ayırımcılık, otelleri, tiyatroları, lokantaları, kütüphaneleri, hatta asansör ve kiliseleri bile kapsıyordu. 1 Aralık 1955'te, Alabama eyaletinde, Parks, beyazlara ait otobüs koltuğuna oturmuş, şoförün ikazına rağmen erinden kalkmamıştı. Kanunlar, siyahların beyazların koltuğuna oturmasını yasakladığı için şoför, polis çağırdı ve Parks tutuklandı. Martin Luther King bu fırsatı değerlendirdi; 382 gün süren Montgomery otobüs boykotunu başlattı. Zenciler otobüse binmediler, her yere yürüyerek gidiyorlardı. Bazı beyazlar da onlara destek veriyordu. Sonunda Amerika Federal mahkemesi, ırk ayrımcılığını yasakladı.
ABD Başkanı Bill Clinton, Rosa Parks'a madalyasını takarken " İyi ki, o gün o koltuktan kalkmadın" diyordu.
ABD Dışişleri bakanı Condoleezza Rice, bir toplantıda, Rosa Parks'ı anarak, " O olmasaydı, ben bugün bu koltukta oturamazdım" diye konuştu.
Ve elbette, Rosa Parks olmasaydı, Barack Obama da olmayacaktı.
Ayrımcılığa karşı direneler, kendilerinin olmasa bile, sonraki nesillerin daha iyi bir hayat yaşayabilmesinin şartlarını hazırlıyor. Öyleyse umudumuzu kaybetmeyelim.
Nereden nereye...
ABD'de zenci hakları mücadelesinde bazı önemli isimler ön plana çıkıyor.
1950'li yıllardan başlayıp 1960'lara uzanan süreçte, şiddet yanlısı Malcolm X ile Gandi'nin " sivil itaatsizlik " felsefesini benimseyen Martin Luther King'i ön saflarda görüyoruz. Malcolm X, ABD'den ayrı bir Afrika Birliği kurmak isterken, King, "Günün birinde 4 çocuğunun, derilerinin rengiyle değil, kişilikleri ve karakterleriyle değerlendirilecekleri" günün hayalini görüyordu.
Bu arada, 1996'da Başkanlık Özel Ödülünü alan, 1999'da da Kongre tarafından altın madalya ile ödüllendirilen Rosa Parks'ı da anmak isteriz. 1950'li yıllarda, Jim Crow yasaları gereği, toplu taşıma araçlarında zencilerle beyazların koltukları ayrılmıştı. Sadece trende, otobüste değil, ayırımcılık, otelleri, tiyatroları, lokantaları, kütüphaneleri, hatta asansör ve kiliseleri bile kapsıyordu. 1 Aralık 1955'te, Alabama eyaletinde, Parks, beyazlara ait otobüs koltuğuna oturmuş, şoförün ikazına rağmen erinden kalkmamıştı. Kanunlar, siyahların beyazların koltuğuna oturmasını yasakladığı için şoför, polis çağırdı ve Parks tutuklandı. Martin Luther King bu fırsatı değerlendirdi; 382 gün süren Montgomery otobüs boykotunu başlattı. Zenciler otobüse binmediler, her yere yürüyerek gidiyorlardı. Bazı beyazlar da onlara destek veriyordu. Sonunda Amerika Federal mahkemesi, ırk ayrımcılığını yasakladı.
ABD Başkanı Bill Clinton, Rosa Parks'a madalyasını takarken " İyi ki, o gün o koltuktan kalkmadın" diyordu.
ABD Dışişleri bakanı Condoleezza Rice, bir toplantıda, Rosa Parks'ı anarak, " O olmasaydı, ben bugün bu koltukta oturamazdım" diye konuştu.
Ve elbette, Rosa Parks olmasaydı, Barack Obama da olmayacaktı.
Ayrımcılığa karşı direneler, kendilerinin olmasa bile, sonraki nesillerin daha iyi bir hayat yaşayabilmesinin şartlarını hazırlıyor. Öyleyse umudumuzu kaybetmeyelim.
Otobüste başörtülü
Star gazetesinin, Prof. Mümtaz'er Türköne, Doç. Dr. Ahmet Demirel ve Doç. Dr. Ferhat Kentel'e yaptırttığı araştırmada bir soru dikkatimi çekmişti: "Otobüste yanınıza bir başörtülü oturursa sizi rahatsız eder mi?" Rahatsız olmam % 94.8; Rahatsız olurum % 5.2. Aynı şekilde, başörtülülerin % 95'i de yanına oturan başı açık kişiden rahatsızlık duymadığını ifade ediyor.
Siyaset, tefrika yaratmazsa, biz işte böyle kaynaşmış bir toplumuz. Sorunu, siyaset üretiyor. ABD'deki gelişme Türkiye'nin "zencilerine" de umut vermeli. Bugünler değilse bile yarınlar daha adil olabilir
ABD, öyle hassas bir noktaya geldi ki, zenciye zenci demek bile incitici bulunuyor. " Afrikalı Amerikalı" demek zorundasınız. Şüphesiz, bizde de "sıkma baş " " yumurta kafa " gibi tanımlamalar, bu kelimeleri sarf edenlerin ayıbı olarak arşivlerde kalacaktır.
ABD'de Jim Crow yasaları değil, Martin Luther King'in hayalleri kazandı.
Jim Crow, Thomas Rice'ın 1828'de yarattığı bir karakterdi. Rice, yüzünü kömürle boyayıp bu rolü oynardı. Geri zekâlı, ilkel, her türlü aşağılanmaya maruz kalan bir zenci tiplemesi söz konusuydu. Beyazlar, zencilere, Jim Crow adını takmıştı. Jim Crow unutuldu ama, Rosa Parks ve Martin Luther King hâlâ yaşıyor. Altın madalyalarıyla birlikte. Baykal, " etnik kimlik kişinin şerefidir " dedi. Bu cümle, CHP'yi bağlayarak, Kürt sorununda ileri adımlar atılmasını kolaylaştıracaktır.
Kürt meselesinde çok söz sarf edildi; ama az adım atıldı. " Devletin Kürt Filmi" isimli kitabında Belma Akçura birkaçını sıralıyor: Atatürk : "Türkiye'nin halkı mevzuubahis olurken, onları da (Kürtler) beraber ifade lazımdır. İfade olunmadıkları zaman bundan, kendilerine ait mesele ihdas etmeleri her zaman variddir". Özal : "Kürt meselesini mutlaka çözeceğim, bu benim milletime son hizmetim olacak." Demirel : "Yani şimdi biz Kürt halkına kötü davranıyoruz da, Türk halkına daha iyi mi davranıyoruz ?" Türkeş : "Biz ne kadar Türksek, onlar o kadar Türk, onlar ne kadar Kürtse, biz o kadar Kürdüz". Ecevit : "Kürt sorunu yok, aşiret sorunu var. Erdoğan : "Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok diye inanacaksın."
Şeyh Sait'in torunu Melik Fırat da kimlik konusunda bir seferinde bana şöyle demişti: " Ben kavak ağacıyım. Sen, hayır, çınar ağacısın diye ısrar ediyorsun. Hiç kavak ağacı çınar ağacı olur mu?"
Siyaset, tefrika yaratmazsa, biz işte böyle kaynaşmış bir toplumuz. Sorunu, siyaset üretiyor. ABD'deki gelişme Türkiye'nin "zencilerine" de umut vermeli. Bugünler değilse bile yarınlar daha adil olabilir
ABD, öyle hassas bir noktaya geldi ki, zenciye zenci demek bile incitici bulunuyor. " Afrikalı Amerikalı" demek zorundasınız. Şüphesiz, bizde de "sıkma baş " " yumurta kafa " gibi tanımlamalar, bu kelimeleri sarf edenlerin ayıbı olarak arşivlerde kalacaktır.
ABD'de Jim Crow yasaları değil, Martin Luther King'in hayalleri kazandı.
Jim Crow, Thomas Rice'ın 1828'de yarattığı bir karakterdi. Rice, yüzünü kömürle boyayıp bu rolü oynardı. Geri zekâlı, ilkel, her türlü aşağılanmaya maruz kalan bir zenci tiplemesi söz konusuydu. Beyazlar, zencilere, Jim Crow adını takmıştı. Jim Crow unutuldu ama, Rosa Parks ve Martin Luther King hâlâ yaşıyor. Altın madalyalarıyla birlikte.
Kürt olmak şerefi
Kürt meselesinde çok söz sarf edildi; ama az adım atıldı. " Devletin Kürt Filmi" isimli kitabında Belma Akçura birkaçını sıralıyor: Atatürk : "Türkiye'nin halkı mevzuubahis olurken, onları da (Kürtler) beraber ifade lazımdır. İfade olunmadıkları zaman bundan, kendilerine ait mesele ihdas etmeleri her zaman variddir". Özal : "Kürt meselesini mutlaka çözeceğim, bu benim milletime son hizmetim olacak." Demirel : "Yani şimdi biz Kürt halkına kötü davranıyoruz da, Türk halkına daha iyi mi davranıyoruz ?" Türkeş : "Biz ne kadar Türksek, onlar o kadar Türk, onlar ne kadar Kürtse, biz o kadar Kürdüz". Ecevit : "Kürt sorunu yok, aşiret sorunu var. Erdoğan : "Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok diye inanacaksın."
Şeyh Sait'in torunu Melik Fırat da kimlik konusunda bir seferinde bana şöyle demişti: " Ben kavak ağacıyım. Sen, hayır, çınar ağacısın diye ısrar ediyorsun. Hiç kavak ağacı çınar ağacı olur mu?"