Küresel yoksulluk, zenginler ve güçlülerce yürütülen politikaların doğrudan sonucudur. Egemen küresel kapitalist sistem zenginleri daha da varsıllaştırmak, yoksulları da daha fakirleştirmek için tasarlanmıştır. Yoksulluk, kendisini yaratan politikalar değişmedikçe son bulmayacaktır.
Dünya Bankasının Küresel Yoksulluk Raporu (Nisan 2018) bazı alarm verici veriler sunuyor. Günde 1.90 dolar ya da daha az kazananların sayısı 2017 Ekimi'ndeki 764 milyon insandan Nisan 2018'de 783 milyona çıkmıştır, yani 6 ay içinde 20 milyon daha fazla şahıs yoksulluk çukuruna düşmüştür. Eğer kazanç eşiğini günlük 5.50 dolar sayarsak bu sayı 3.481 milyar gibi muazzam bir miktara, dünya nüfusunun yarısına çıkmaktadır. Çoğu Güney Asya (1.418 milyar), Doğu Asya/Pasifik (853 milyon) ve Sahra altı Afrika'daki (807 milyon) yer alan yoksullar dünya nüfusunun yaklaşık olarak yarısını teşkil etmektedirler.
Dünyadaki en zengin 62 kişi en alttaki 3,6 milyar insan kadar servete sahiptir. Oxfam, Ocak 2018 tarihli raporunda geçen yıl üretilen yaklaşık 1 trilyon dolarlık zenginliğin sadece 20 kişiye gittiğini açığa çıkardı. Oxfam'ın 2017 raporu ise daha korkutucu ifşaatlar içermekteydi.
“%1 İçin Bir Ekonomi” başlığını taşıyan rapor, dünya nüfusunun en yoksul yarısının servetinin 2010 yılından bu yana bir trilyon dolar daha azalırken dünyanın en zengin 62 kişisinin servetlerinin -evet sadece 62 kişi- yarım trilyon dolardan fazla (542 milyar dolar) artarak 1.76 trilyon dolara vardığını (2015 verilerine göre) gösteriyor. Birkaç zengin adam dünya nüfusunun en yoksul yarısının (3.6 milyar insan) servetini elinde tutuyor.
Bu tablo, zengin ve muktedirlerin adil olmayan ve çoğunlukla da illegal faaliyetlerinin doğrudan sonucudur. Amerikalı milyarder Warren Buffet “kendi ev hizmetçisinden daha az vergi ödemekle” övünüyor. Benzer bir şekilde ABD Başkanı Donald Trump da “akıllı” olduğunu çünkü vergi ödemediğini söylüyor. Akıllı mı yoksa dalavereci mi? Kanunlar zenginlerin faydalanabilmesi için bilinçli bir şekilde yasal boşluklar içerecek şekilde yapılmıştır.
Ülkeler içinde olduğu gibi ülkeler arasında da sorunlar mevcuttur. Zenginler kendi ülkelerindeki yoksulları sömürdükleri gibi -gayri safi milli hasılası 17 trilyon dolar olmasına rağmen ABD'de yaklaşık 50 milyon yoksul vardır- ülkeler arasında da büyük eşitsizlikler mevcuttur. Bunlar da yine adaletsiz ticaret pratiklerinden kaynaklanıyor.
Londra Ekonomi Okulu'nda (London School of Economics) antropolog olan Jason Hickel2017'de yayımlanan The Divide: A New History of Global Inequality (Bölüşüm: Küresel Eşitsizliğin Yeni Tarihi) kitabında “Zengin ülkeler sadece bir yılda yardım ve yatırımlarının karşılığından 2 trilyon dolar fazlasını yoksul ülkelerden geri alıyorlar. Yabancı yardımlarıyla en çok övünen ülkeler en büyük kitlesel hırsızlığı yapanlardır” diyor.
ABD merkezli Küresel Finansal Bütünlük (Global Financial Integrity-GFI) ve Norveç Ekonomi Okulu yakınlarda çok dikkat çekici veriler yayımladı ve zengin ülkeler ile yoksul ülkeler arasında her yıl yapılan finansal transferlerin çetelesini tuttu. Verileri kaydedilen son sene 2012'de, gelişmekte olan ülkelerin toplamda 1,3 trilyon dolar yardım, yatırım ve dışardan gelen gelir elde ettiklerini bulguladılar. Fakat aynı yıl içerisinde bu ülkelerin 3,3 trilyon doları dışarı aktı. Başka bir ifadeyle gelişmekte olan ülkeler her yıl aldıklarından 2 trilyon dolar fazlasını geri ödediler. Eğer bu veriler 1980'e kadar alınırsa küresel güneyden akan net miktar 16,3 trilyon dolar gibi çarpıcı bir sayıya varır ki bu neredeyse ABD'nin gayri safi milli hasılasına eşittir.
Açıkça anlaşılmaktadır ki gelişmekte olan ülkelerin Batı'dan “yardım” aldığı söylemi bütünüyle yanlıştır. Aksine gelişmekte olan ülkelerden dev miktarda kaynak Batılı ülkelere akıyor. Bunun içinde borç faizi, borcun ödenmesi ve sahte faturalama yoluyla paranın araklanması yer alır. Hickel, yine GFI verilerine dayanarak şöyle yazar: “…dahası bu akışın en büyük kısmı kaydedilmemiş -ve genellikle gayrimeşru- sermaye kaçışıdır. GFI gelişmekte olan ülkelerin 1980'den bu yana gerçekleşen kayıt dışı sermaye kaçışı yoluyla toplam 13,4 trilyon dolar kaybettiklerini hesap ediyor.”
Yerli ve uluslararası şirketler boğazlarına kadar sahte faturalamaya batmıştır. Bu durum gelişmekte olan ülkelerden vergi cennetlerine yapılan para transferini kolaylaştırıyor, buna ticari fatura sahteciliği deniyor. Bu işte vergiden kaçmak asıl hedef olsa da amaç sadece bununla sınırlı değildir. Bu işlem para aklamak ve sermaye kontrolünü atlatmakta da kullanılıyor. 2012 yılında gelişmekte olan ülkeler 700 milyar doları bu ticari sahte faturacılık yoluyla kaybettiler, aynı yıl aldıkları yardımın beş katı bir parayı yani.
Bu durum Pakistan halkına tanıdık gelecektir. İki hırsız sülale -Şerifler ve Zerdariler- Pakistan'dan milyarlarca dolarını çalarak Batılı offshore vergi cennetlerine yatırdılar. Küresel ölçekte toplam 7,6 trilyon dolarlık şahsi servetin bu hesaplarda saklandığı tahmin ediliyor.
Zafar Bangash, Çağdaş İslam Düşüncesi Enstitüsü (ICIT) müdürüdür
Çeviri: Medya Şafak