Zirvedeki görüşmenin psikolojisi

Ahmet Taşgetiren

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’ in görüşmesi…

Demokratik bir ülkede bundan daha tabii ne olabilir?

Bizde sorunlu idi. Siyaset derin bir kamplaşma üzerine bina edildiği ve partiler – özellikle iktidar cenahı- bunu siyasi strateji gereği kullandığı için, iktidar liderleri açısından da, muhalefet liderleri açısından da her türlü spekülasyona kaynaklık etmekteydi.

“Tavırlı olmak”, karşılıklı aşağılama dili geliştirmek, iktidarın da muhalefetin de ana yaklaşımı idi.

Özellikle iktidar cenahı, yüzde 50 artı 1’i kontrol alanında tuttuğu için muhalefeti küçümsemeyi de taraftarların sevdiği bir yaklaşım olarak görmekteydi.

Cumhurbaşkanı…. Anayasal çerçevede “milletin birliğini temsil” konumundaydı, ama “partili” hüviyeti ile “partili” gibi davranmaktan geri kalmıyordu. Önceki Ana muhalefet lideri onun dilinde “Bay Kemal” idi, yerine seçilen ise “Özgür Efendi” hitabına mazhar olacaktı.

Böyle bir ilişki zemininde Cumhurbaşkanı da olsa, muhalefet liderleri ile sağlıklı bir görüşme yapılabilir miydi?

Halktan 6 milyon oy alan bir muhalefet lideri yıllardır cezaevindeydi, yargılanması devam ediyordu ve yine Cumhurbaşkanı’nın dilinde, kürsülerden “Terörist” diye niteleniyordu.

Cumhurbaşkanı’nın partisinden ayrılıp parti kuran “Eski yol arkadaşları” vardı, onlar da “trenden inen ve bir tür ihanet içinde olan insanlar”dı.

Yıllar böyle geçti. Cumhurbaşkanı, 14-28 Mayıs seçimlerinde, ikinci turda da olsa halktan yeniden yetki aldı. O seçimin ikinci tura kalması, Erdoğan için bir zaaf işaretiydi.

Ve 31 Mart… “Yerel” ama Cumhurbaşkanı’nın bütün gücüyle asıldığı bir seçim oldu. Cumhurbaşkanı asıldı, bakanlar seferber edildi. İstanbul’u, Ankara’yı yeniden almak, bir tür başarı kriteri haline gelmişti.

Olmadı. İnsanlar sandığa daha az gitti, gidenler, “Enflasyon ve Emekli yangını” ile hareket etti. Ve olan oldu: CHP birinci, Ak Parti ikinci parti haline geldi. Üstelik, Ak Parti ile MHP’nin toplam oyu yüzde 40.5’tu ve yüzde 50 artı 1’in çok uzağındaydı.

Psikoloji!

Cumhurbaşkanı balkonda “Yenildik” dedi.

Özgür Özel “Kazandık, birinci partisiz” dedi.

Psikoloji:

Cumhurbaşkanı, Ak Parti genel başkanı olarak “yenilgiyi çözümlemeye ve partiyi toparlamaya”,
Özgür Özel, “belediye başkanlıklarındaki hizmetle iktidar olmanın yollarını arama”ya yöneldi.

Erdoğan’la Özel’in görüşme gündemi, bu psikoloji zemininde oluştu.

Şu sıralar Erdoğan’ın Özel’den “Özgür Efendi” diye bahsetmesini düşünebiliyor musunuz?

“Özel’in Erdoğan’la görüşmesi”ni yadırgayan mesela Kılıçdaroğlu, zemini doğru okuyamıyor.

Özgür Özel, Erdoğan’la görüşmeye, “yenilgi”nin yarasını sarma kurgusu çerçevesinde gider mi? Aksine, seçim meydanında yürüttüğü muhalefet diline yönelik halk desteğini arkasına alarak gelecek ve halkın emanet ettiği sorunları masaya koyacak.

Diyalog kötü mü?

Tabii ki kötü değil.

Ama şimdiki diyalogun kapısını, “seçim yenilgisi”nin oluşturduğu psikoloji hazırladı, bu çok açık. Onun için “psikoloji”nin altını çizdik.

Erdoğan’ın, Suud, BAE ve Mısır liderleriyle, özellikle 2019’da aşağılanmış bir tip olarak meydanlara taşınan Sisi ile “Görüşmesi” süreci de, “mecburiyet psikolojisi” ile gelmişti.

Erdoğan için bu ne yazık ki hep böyle oluyor. Kavga çok sert verildiği için görüşme de bir tür “mecburiyet” psikolojisi içinde gerçekleşiyor.

Kürt sorununu birlikte çözmek için çaba gösteren bir insan, Erdoğan’ın dün çok rahat görüştüğü insanlar, “Seni başkan yaptırmayacağız” denen bir günün sonunda, 7 yıldır cezaevinde tutulurken ve yargılama sürerken kitleler önünde “Terörist” diye suçlanır mı? Mesela “Kürt sorunu”nun bir kere daha çözümü söz konusu olduğunda hangi psikoloji ile görüşme zemini oluşturulacak?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dört yılı. Kendisi de öyle söyledi. Bahçeli “Gidemezsin” dese de, anayasa değişikliği olmazsa yasal zeminde son dört yıl.

Erdoğan’da, bu son dört yılı “Gerçekten Cumhurbaşkanı” gibi geçirmek şeklinde bir arzu da gelişmiş olabilir. Biraz geç kalmış bir arzu bu. Ben çok uyardım bu konuda geçtiğimiz yıllarda. Geçmiş yılların farklı toplum kesimlerindeki yıpranmışlığı giderecek bir “restorasyon” mümkün mü? Erdoğan “yenilgi”nin ardından öyle bir “özeleştiri” yaptı mı? Beştepe’deki Uçum’lu – Muçumlu, parmak sallamacı acayip yapılanma ve parti bünyesi böyle bir “restorasyon”a imkân verir mi?

“Erdoğan’ın zor zamanları” diye yazmıştım. Zorluk henüz ortadan kalkmış değil.

Özgür Özel, görüşmeye açık olmakla sanki biraz da Ak Parti tabanına sıcaklık hissi vermek gibi bir düşünceden yola çıkıyor. Bir tür “Buyüme” stratejisinin uzantısı olarak… Yabana atmamak lazım.