Zorluklar

Ahmet Taşgetiren

Siyasi ittifaklar zor işler. En sorunsuz işlediği farz edilen Cumhur İttifakı bile zorlukları aşa aşa ilerliyor. Diyelim seçim kanununda barajın yüzde 7’ye indirilmesi. Nedir bunun gerekçesi? MHP’nin barajı aşamama sorunu. Barajı aşamayınca ne oluyor? MHP’nin Meclis’e bir şekilde girmesi gerektiğine göre, MHP’lilerin nereden aday gösterileceği, Ak Parti sıralarından gösterileceklerse kaç kişinin seçilmesinin garanti edileceği vs… sorunları gelip dayanıyor. (Bkz. BBP Başkanı Destici’nin durumu) Onun zorlukları bilindiği için de, MHP’yi baraj endişesinden kurtarmak bir “ittifak zarureti” haline geliyor.

CHP – İyi Parti ittifakı, başta, CHP’nin İyi Parti’ye milletvekili transferi gibi olağanüstü bir tavrı sergilemesinin üzerine kuruldu. Bunun CHP’li milletvekillerine anlatılması, CHP kitlesine anlatılması kolay mıydı?

6 partinin birlikte yol yürümesi de çok kolay değildir. Farklı toplumsal tabanları temsil ediyor olmalarının getirdiği zorluk herkesin gördüğü bir gerçek. Hem liderler bir araya gelecek hem de temsil ettikleri kitleler o birlikteliğe onay verecekler… Liderin gittiği yere toplum gelmiyorsa, bu birlikteliğin bir anlamı olmaz. Onun için kitlelerin, liderin yaptığı işe inanıyor olması gerekir. Bu da liderin bulunduğu ittifak ortamında kaliteli bir varlık gösterdiğinden emin olmakla bağlantılıdır.

Siyasi kamplaşmanın ideolojik zeminde gerçekleştiği durumlarda, farklı kimliklerin birlikteliği niteliğindeki ittifakları gerçekleştirmek de kolay değildir. Liderlerin kendi içlerinde bunun yerli yerine oturması kolay değildir bir, kitlelerin bunun sağlıklı işleyeceğine inanmaları kolay değildir, iki. Bu alan karşıtlarca sürekli yumuşak karın haline getirilmek istenecektir.

Aslında salt parti bünyeleri bile bir tür ittifak ya da koalisyon niteliğindedir. Liderlikler, parti içi dengeleri de dikkate alırlar, farklılıkları yönetmeye ve dışarıya bütüncül bir görüntü vermeye çalışırlar. Kişisel çıkarların, şehir, bölge farklılıklarının, etnik aidiyetlerin kümeler oluşturması ve bunların birbiriyle ilişkisi, çelişkisi, mücadelesi ya da uzlaşması…. Partiler arası ittifaktan daha kolay değildir.

6 partinin bir araya gelişi… Tabii ki potansiyel sorunlar içeriyor.

Diyelim, ortak cumhurbaşkanı adayı konusu… Potansiyel sorun alanıdır. Belli ki belirlenmedi, belli ki erteleniyor ve belli ki o masaya oturan her bir lider için muhtemel sorun alanı. O yüzden her liderin “Ben”li konuşması dikkat çekiyor. İster “Aday”ın seçilebilirliği açısından olsun, ister ittifakın hangi ideolojik boyutuna yakın olması cihetinden olsun, ister her partinin söz konusu adayı kendi tabanına gönül rahatlığı ile takdim edebilmesi yönünden olsun, ister seçildikten sonraki görev çerçevesi açısından olsun tartışılacaktır. 6 lider, bu konuya ideolojik perspektifle bakıyor olmasa bile -ki bu mümkün mü?- karşıda Tayyip Erdoğan var ve o ideolojik kimliği ile biliniyor. Onun pozisyonu, karşıt ittifakı da kaçınılmaz olarak önemli ölçüde belirlemiş oluyor.

6’lı buluşmanın bir ittifaka dönüşmesinde bir başka sorunlu alan, temsiliyet meselesidir. Bu işler eskilerin ifadesiyle Hilal-i Ahmer (Kızılay) birlikteliği değildir. Parti bünyelerinde bile insanlar, göz gözü görmez ortamlarda babalarının cesedi üzerine basarak yükselmekten kaçınmazlar. Diyanet-sen kongreleri bile türlü – çeşitli çekişmelere sahne olur bizim memlekette.

“Farklı partiler nasıl bir seçim ittifakı kuracaklar?” sorusu söz konusu olduğunda, ister istemez baraj meselesi gündemle gelecek, farklı partilerin farklı partiler bünyesinden aday gösterilmeleri durumu ortaya çıkacak, bu da her bakımdan gerilim kaynağına dönüşecektir.

Her bakımdan… yani hem bünyesinden aday gösterilen parti açısından hem oraya aday gösterecek parti açısından… Baraj sorunu olmayan parti farklı partiden kaç kişiyi aday gösterebilecek, bunun için kendi içinde adaylık bekleyen kaç kişiye “Sen biraz bekle” diyebilecek, diğer parti de, diyelim şu kadar kontenjana kendi içinden kimleri aday olarak bildirecek, geride kalan adaylık beklentilerine nasıl cevap verecek?

Böyle bir seçim sürecinden sonra iktidar değişimi gerçekleşmiş olsa bile, “yeni yönetimde kim ne kadar belirleyici olacak?” sorusu da gündemden düşmeyecektir. Bu dönemin Türkiye için hayati önemde bir restorasyon dönemi olması gerektiği düşünüldüğünde böyle bir rol paylaşımı kargaşasının neye mal olacağı açıktır.

Dediğim gibi iş, “Hilal-i Ahmer” işi değildir.

O yüzden bence, şu anda gerek Davutoğlu gerekse Babacan tarafından dile getirilen “Seçim sonrası 5 yılın planlanması” konusu göç yolda düzülür mantığının etkin olduğu genel ahlakımızda, önemli bir uyarı mahiyetindedir. Bu yaklaşımın “Küçük partiler kendilerine yer açmak istiyor” tarzında eleştirilere muhatap olması, ister ittifak içi partilerin içinden, ister karşıt cenahlardan gelsin, her yönüyle ittifak çözücü propagandanın parçasıdır. İttifakın içeriğini “kuşatıcı” hale getirdikleri için önemsenmek ama siyasi ağırlık noktasında küçümsenmek, ittifakı daha baştan çıkmaza sokar.

Acaba liderler ilk buluşma sonrası gelen değerlendirmelerden – tepkilerden neyin nereye nasıl gideceği noktasında bazı tespitler yapabildiler mi?