Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sevr, Lozan, eski hesaplar..

Kürt meselesi” bundan sonra daha çok başımızı ağrıtacağa benziyor.

Batı “Kürt meselesi”ni terör sorunu olmaktan çıkarıp, siyasi bir sorun haline getirmeye çalışıyor. Bu konuda ABD PYD’yi, Mezopotamya halklarının özgürlük/bağımsızlık hareketinin “tretoryal savunma gücü” olarak himayesi altına almaya hazırlanıyor.

Bölgede artık, Suriye ve Irak hükümet güçlerinin yanında, ABD’nin himayesinde bir ordu, Türkiye’nin himayesinde de bir ordu daha var. Yakında göreceksiniz, Rusya’nın da bir ordusu olacak.

Eski CIA Başkanı John Brennan, “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü yeniden sağlanamaz. Bu iki ülke, merkezi bir hükümet tarafından artık yönetilemez. Suriye ve Irak’taki Kürt bölgeleri gibi birçok özerk bölge ortaya çıkacak” diyor.

“…taraflardan her biri 1. maddede belirlenen sınır çizgisinin kesinliğini ve bozulmazlığını kabul ederek, bunu değiştirmeyi hedefleyen herhangi bir girişime geçmekten sakınmayı kabul eder.” (1926 Ankara Antlaşması, Madde: 5) dense de birileri Sevr’e, Lozan’a atıfta bulunuyor. Birileri AB “Yerel yönetim özerlik şartı”ndan yola çıkarak bölgede oluşturulacak bir “Kürdistan” ile “Kanton politikası” üzerinden bir yerlere varmak istiyor.

IKBY Başkanı Mesud Barzani, 14 Mart 2016’da, ABD’de Ortadoğu politikasını yeniden şekillendiği ve sınırların yeniden çizilmeye hazırlanıldığı bir zamanda “Lozan’dan beri Kürtler olarak bir devlet kurmamaktan” şikayet ederek, 28 Haziran 2017’de Washington Post’ta yayınlanan makalesinde “Yüz yıl önce, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Kürtlere bağımsız devlet olmaları için söz verilmişti. Fakat Kürtlerin taleplerinin aksine Kürdistan; Türkiye, İran, Suriye ve Irak arasında bölüştürüldü…” dedi. Daha sonra da “Yüz yıldır Kürdistan’ı bekliyoruz. Yüz yıl önce Batılılar bize Kürdistan sözü verdiler, ama sözlerini yerine getirmediler” dedi. IKBY Anayasasında, Sevr Antlaşması’nın “Kürtlere özerklik” verdiğini, ancak “Uluslararası çıkarların ve siyasal dengelerin Kürtlerin bu hakkı elde edip uygulamaya geçirmelerini engellediği”ne atıf yapılıyor. Bu talep, BOP çerçevesinde 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapılarının yeniden şekillendirileceğine ilişkin haberler çerçevesinde bölgede yeni bir tartışmanın başlamasına sebeb olmuştu. Barzani’nin yukarıdaki iddiaları Ankara Antlaşması ve Cemiyet-i Akvam kararlarına dayanan milletlerarası “sınır rejimine” karşıdır.

Sevr senaryosunda 62-64’cü maddesine göre, “İngiliz, Fransız, İtalyan temsilcilerinden oluşan komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek”ti. Bu planının 3. kısım: Kürdistan” diye başlayan bölümü 62. - 64. maddelerine göre” Kürdistan’a önce ‘özerklik’ ardından ‘bağımsızlık’ verilecek”ti. 62. maddesine göre yürürlükten sonraki 6 ay içinde İstanbul›da İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinden üçer kişilik bir komisyon toplanıp, “Suriye, Irak ve Türkiye sınırının kuzeyinde Kürtlerin sayıca üstün olduğu bölgelerin yerel özerklik planını” hazırlayacaktı. Türkiye, bu komisyonların “Özerk Kürdistan” kararını kendisine bildirildikten sonra 3 ay içinde yürürlüğe koymayı kabul edecek”ti. 64. Maddede “Bağımsız Kürdistan”dan söz ediliyor ve “Kürtler bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak” Milletler Cemiyeti’ne başvurursa ve Milletler Cemiyeti de bunu kabul edip Türkiye’den, ‘bu bağımsızlığı’ kabul etmesini isterse, Türkiye bu bölgeler üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Musul’daki Kürtlerin bu “Bağımsız Kürt Devleti”ne katılmalarına Müttefik devletlerin hiçbir şekilde karşı çıkmayacağı” belirtiliyordu. 145-148 maddelerinde ise “soy, dil ve din azınlıkları”ndan söz ediliyordu. Böylece Türkiye›de kalacak Kürtlere de “soy ve dil azınlığı” muamelesi yapılacaktı. Batının emrivaki ve inadı bitmedi. Paris ve Londra Konferanslarında karara bağlanamayan “Kürdistan Sorunu”, San Remo Konferansına taşındı ve orada karara bağlandı. 19 Nisan 1920 toplantısında “5 sayılı ek metin”le Kürdistan’ın sınırları çizildi. 10 Ağustos 1920›deki Sevr planında “Kürdistan” maddeleri bu şekilde hazırlandı. ABD Başkanı W. Wilson, Ekim 1920’de hazırladığı bir planın ekindeki haritada, Anadolu’nun kuzeydoğusunu Ermenilere, güney doğusunu ise Kürtlere bırakıyordu. Yani bu Kürdistan ve Ermenistan planı tam bir Haçlı ve onların yerli işbirlikçilerinin planı idi. Nasıl tek bir Arap ümmetinden Osmanlı bakiyesi üzerine 22 devlet icad ettilerse, Kürtlerden onlarla birlik olan birileri de, “Kürt Lawrence”lerin öncülüğünde Bölgede İsrail’in doğuşuna giden süreçte bölgeyi bu şartlara hazırlamak için bu planı dayatıyorlardı. Bu anlamda Sevr sürecini takip ederken 18 Ocak 1919- 27 Haziran 1920 tarihli Paris Barış Konferansı’nı, 12 Şubat 1920’de başlayan Londra Konferansı’nın ve 19-26 Nisan 1920 tarihli San Remo Konferansını da takip etmek gerekir.

Peki kim bu “Kürt Lawrence”i? Hindistan ve İran’da görev yaparken Kürtçe de öğrenen İngiliz Binbaşı ‘Kürt Lawrence’ Noel, 1919 yılında “Kürtlerin ulusal önderi” olmak istiyordu. Noel, Kürtler hakkında “onlar gibi kimse yoktur, onlar çok asil, çok iyiler diyor. “Ermeniler ise değersiz ve hilebazdırlar. Kürtler hiç Ermeni öldürmedi, aksine onları korudular, fakat Ermeniler Kürtleri öldürdüler” diye İstanbul’daki İngiliz elçiliğine raporlar yazıyordu.. Paris Konferansı Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyid Abdülkadir Bey ve arkadaşları için bir fırsat olmuş. Heyet İngiliz temsilcine “Hilafeti de koruyarak Osmanlı Devleti içinde Kürtlere otonomi verilmesi” talebini iletmişti. Bedirhanlar ve Cemilpaşazadeler ise bağımsız bir Kürdistan için ABD, İngiltere, Fransız ve İtalyan heyetleri ile temas yolları arıyorlardı. 27 Şubat 1920’de İstanbul’a sadık Kürt beyleri, şeyhleri Padişaha, Paris Barış Konferansı heyetine, ilgili ülkelerin sefaretlerine, Meclis-i Mebusan’a ve Ankara’daki Heyet-i Temsiliye’ye birer telgraf çekerek, “Muazzam Osmanlı kitlesinin en metin ve sarsılmaz, kale gibi direnci olan Kürtler, her şeyden evvel İslam’dır. Ve ikinci olarak Osmanlı’dır ve en sonra Kürt’tür. Muhteşem Osmanlı hanedanının ve şu İslam kardeşliğinin en fedakar ve en bağlı ve en uyumlu bir uzvu olan Kürtlerin bu beraberlikten zerre kadar ayrılmamaları onların gayesi ve emelidir. Kürtler Osmanlı idaresinin adil ve ulvi egemenliğine katılma onuruna sahip oldukları günden beri hiçbir ihanet eseri göstermemiştir ve ebediyen de göstermeyecektir. Dünyada hiçbir kuvvet tasavvur edilemez ki Kürtlük ile Osmanlılık arasındaki bu kadim ve tarihi uyumu kaldırmaya ve yok etmeye muvaffak olabilsin…” şeklinde mesajlarla, kendi durdukları yeri gösterdiler. Bu Kürt beyleri, karşı görüşteki Şerif Paşa ve arkadaşlarını “gafil, çıkarcı, milyonlarca lira topladığı ve zimmetine geçirdiği, böyle birinin hiçbir zaman Kürtleri temsil edemeyeceği ve vatan haini olduğunu” ileri sürüyorlardı.. Bugün gelinen noktada durum ortada. Mazlum (Company) Kobani ABD’nin himayesinde. ABD Temsilciler Meclisi: “Türkiye Ermenilere soykırım yapmıştır!” diye bir karar alabiliyor. Bir yandan ABD ve AB ülkeleri kendi aralarında birlik olurken, bizi böl-yönet politikaları ile birbirimize düşürmeye, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet arayışını sürdürüyorlar. Ulus devletlerin sonuna gelinirken birileri hâlâ ulus devlet olabilmek için Sevr hayalleri kurabiliyor. Birileri de bölgede kendi himayelerinde bir “Kürdistan” kurmak için, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin sınırlarının değişmesi hayalini kurabiliyor.

Bu konu burada bitmeyecek. Yarın da devam edelim. Bu coğrafyada, Türklerin, Arapların, Selahaddin’in çocukları üzerine oynanan oyunlar da bitmiyor. Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 1102 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar