Seyyid Nasrallah: Filistin artık Arap ülkelerini beklemiyor
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Mustafa Bedreddin’in Suriye'deki şehadetinin altıncı yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, bölgesel konuları ve Lübnan meselelerini değerlendirdi ve Arap ülkelerine
Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Şehit Bedreddin, Suriye'nin başkenti Şam yakınlarındaki bir askeri havaalanı yakınında 14 Mayıs 2016'da tekfircilerin roket ve topçu saldırısında şehit edildi.
Nasrallah, konuşmasının başında, Şehit Bedreddin'in ailesini tebrik etti ve taziyelerini sundu ve geçen yıl korona nedeniyle bu anma töreninin yapılması için şartların sağlanmadığını söyledi.
Seyyid Hasan Nasrallah, özellikle yurtdışında yaşayan ve oy kullanmak için uzun kuyruklar oluşturan Lübnan vatandaşları olmak üzere, parlamento seçimlerine katıldıkları için Lübnan halkına teşekkür etti ve şu ifadelerde bulundu: ‘Bu vatandaşların bir kısmı Hizbullah ve müttefiklerine oy verdikleri için sorunlar yaşamış olabilirler ama yine de oy kullandılar ve onların hepsinin takdir edilmesi gerekiyor.’
Şehit Bedreddin hayatını Siyonistlere ve tekfircilere karşı savaşarak geçirdi
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasında Şehit Bedreddin'in şahsiyetine değindi ve şunları söyledi: ‘Şehit Bedreddin gibi pek çok kişi cihatla meşgul olduklarından dolayı halk tarafından tanınmıyor. Onların resimleri de gizlidir. Ama şehadetlerinden sonra onların gerçek adı açıklanıyor ve hayatları hakkında belgeseller yapılıyor.
Şehit Bedreddin büyük bir cesaret ve kararlılığa sahipti. Bu şehit, bütün hayatını Siyonistlerle ve tekfircilerle mücadeleye harcadı. Bu şehit, mümin ve mücahit olan neslin sembollerinden biridir. Şehit Bedreddin, Filistin'den Lübnan'a ve Suriye'ye kadar tüm savaş meydanlarında Zülfikar adıyla yer aldı.
Nekbe olarak adlandırılan Filistin’in1948'de işgali, tüm Arap ülkeleri ve bölge milletleri için bir yenilgiydi. Halkımız bu başarısızlığın sonuçlarıyla mücadele etmeye devam ediyor. Bölgemiz de savaş yoluyla yıpranıyor ve 74 yıldır savaşla karşı karşıyadır.’
Filistin artık Arap ülkelerini beklemiyor
Seyyid Hasan Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: ‘İşgal felaketinden daha önemli olan, Filistin halkının son on yıllardaki konumudur. Filistin halkı uzun süredir kararını verdi ve artık tüm sahalarda ve meydanlarda var. Bu millet artık Arap ülkelerini, Arap Birliği'ni, İşbirliği Teşkilatını, Güvenlik Konseyi'ni ve Birleşmiş Milletler'i beklemiyor. Son 20 yılda Filistin halkının çoğunun direniş seçeneğine olan inancının her zamankinden daha güçlü olduğunu düşünüyorum.
Arap ülkelerinin Filistin'i özgürleştirebilmesi bekleniyordu. Ancak bu, Kudüs'ün, Batı Şeria'nın, Golan Tepeleri'nin, Şeba Çiftlikleri'nin ve Sina bölgesinin kaybedilmesine yol açtı. Lübnan da Filistin gibi bu felakete şahit olabilirdi. Direniş olmasaydı Lübnan'a ne olacağını bir düşünün? Lübnan halkının akıbeti ne olurdu? Lübnan halkının başına nasıl bir felaket gelebilirdi? Filistin halkı ve Arap uluslarının 1948'den 1968'e kadar beklediği gibi, Lübnan halkı da Lübnan'ın İsrail'den kurtarılması için birleşik bir Arap stratejisini beklemek zorunda kalacaktı.’
Arap dünyası Filistin'i özgürleştiremiyor ve destekleyemiyor
Hizbullah Genel Sekreteri, Arap ülkelerinin Siyonist rejimle ilişkilerinin normalleşmesini eleştirerek, “Lübnan halkı bu ülkelerden ne bekliyor ki” dedi ve şunları söyledi: ‘Gerçekten İsrail'in karşısında duran ve bu yolda şehit feda eden tek rejim Suriye idi. Bedreddin kuşağının özellikleri burada devreye giriyor. Bu nesil, Arap ülkelerini, İslam örgütlerini, uluslararası toplumu, Güvenlik Konseyi'ni beklemedi ve direniş, İsrail saldırılarının ilk saatinden itibaren düşmanla doğrudan karşı karşıya geldi ve ona karşı savaştı.
Arap dünyasının Lübnan'ı destekleyebileceğini kimse düşünmesin. Arap dünyası birlikteyken bile Filistin'i kurtaramadı ve bugüne kadar Filistin'i destekleyemedi. Hatta Lübnan'ı özgürleştirmeye bile yardımcı olmadı. Ama Bedreddin kuşağı bu ülkeleri beklemedi. Arap dünyası ile ilişkiler tartışılmayacak ilkelerden biridir ama bu ülkelerden yardım beklememeliyiz. O dönemde Lübnan'ı sadece Suriye ve İran İslam Cumhuriyeti destekliyordu.’
Hiç kimse Arap rejimlerine güvenemiyor
Seyyid Hasan Nasrallah şu ifadelerde bulundu: ‘Arap ülkeleri ile Siyonist rejim arasındaki 74 yıllık savaşın ardından Lübnan'da kimse Arap rejimlerine güvenmiyor.
1983'te Lübnan hükümeti, zayıflığından dolayı Siyonist rejimle müzakerelere girdi ve utanç verici bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşma Lübnan'a hiçbir egemenlik bırakmamış ve iki milletvekili dışında tüm gruplar bu anlaşmayı onaylamıştır. Bu anlaşma, bugün egemenlik ve Arap dünyasıyla bağları olduğunu iddia eden bir grup tarafından desteklenmiştir. Ancak bazı milliyetçi gruplar ve Müslüman âlimler bu anlaşmaya karşı çıkmıştır ve Suriye ve İran da bu anlaşmaya şiddetle karşı çıkmıştır.
Lübnanlı direniş grupları bu anlaşmayı engelledi ve Bedreddin nesli bu anlaşmaya teslim olmadı. Hükümet, Ortadoğu'nun en güçlü ordusuna sahip ABD destekli bir düşmana karşı Lübnan'ı desteklemek için 17 Mayıs'ta ne yaptı? Hükümet yetkilileri o dönemde en kötü seçimi yaptılar ve zayıflık ve teslimiyetten dolayı düşmanla müzakere etmeye ve Lübnan'ın onurunu ve özgürlüğünü ihlal eden bir anlaşmaya varmaya yöneldiler. Karar vermeye cesaret eden adil ve yetenekli bir hükümet oluşturulmalıdır. Fakat bu hükümet ABD'ye ve müstekbir ülkelere meydan okuyabilir ve ulusal çıkarları savunabilir mi?’
Seyyid Hasan Nasrallah, Şehit Bedreddin'in Siyonistlere karşı mücadelede ve Siyonist rejime karşı birçok operasyonu yönetmedeki rolüne değinerek şunları söyledi: ‘Direniş 1996'da Siyonist casus ağlarını yok etmeyi başardı. Şehit Bedreddin de bu konuda hükümetin yanındaydı. Esir değişimi ve Lübnan'ın kurtuluşu konulu tüm görüşmelerde hazır bulundu. Lübnan'ın bugüne kadar İsrail düşmanına karşı kendini savunmasına yardım eden oydu. Direniş, ordu ve güvenlik güçleriyle birlikte Lübnan'da iç güvenliği sağladı.
Güvenlik servisleri, Siyonist rejimin casus ağlarını yok etmeye kararlıdır. Tüm siyasi grupları bu eyleme destek vermeye çağırıyoruz. Bu konu ve direnişin kabiliyetinin artması, Siyonist rejimin daha fazla paralı askere ihtiyaç duymasına ve onları profesyonel olmayan bir şekilde göreve almasına neden oldu. Askeri mahkeme de bu konuyu ciddiye almalı ve bu kişilere ağır cezalar vermelidir.’
ABD, Hizbullah'ın el-Kuseyr Taarruzuna katılmasına şaşırdı
Seyyid Hasan Nasrallah, Şehit Bedreddin'in Suriye savaşında yer alması konusuna da değindi ve şu ifadelerde bulundu: ‘Bu şehit, Suriye savaşını ilk aşamasından itibaren Lübnan’dan yönetti, ancak durum kötüleştikten sonra Suriye'nin içinde bu görevi üstlendi. Elbette, önümüzdeki yıllarda Suriye'ye karşı savaşın amaçlarının ne olduğunu gösterecek belgeler ortaya çıkacaktır ve bu amaçların çoğu Suriye’nin gaz, petrol ve kaynaklarına yönelik açgözlülüktür. Şehit Bedreddin bu savaşta güçlü bir şekilde varlık gösterdi.’
Hizbullah Genel Sekreteri, Kuseyr Taarruzuna ve Hizbullah'ın bu savaş için kararını verdiğine değinerek şunları söyledi: ‘Binlerce kardeşimiz savaşa gitti. Bu grubun liderleri, özellikle de Amerikalılar, Hizbullah'ın Kuseyr Taarruzuna girmesine şaşırdıklarını itiraf ettiler. Bu savaşın stratejik gelişmelere yol açan sonuçları oldu. Bu savaşta şehitlerimiz Suriye güçleriyle birlikte savaşın seyrini değiştirmeyi başardılar. Bu savaş, ez- Zabadani ve Kalamun dahil olmak üzere sınır bölgelerinin kurtuluşunu sağladı. Bu savaş Lübnan'ı intihar İHA’larından kurtardı.
Lübnan’da İsrail’i destekleyenler yenilgiden başka bir şey elde edemediler
Seyyid Hasan Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: ‘Siyonist rejime güvenen ve onu desteklemek için kaleler haline gelen bazı Lübnanlılar yenilgi ve kaçıştan başka ne kazandı? Başka bir grup Arap ülkelerinin stratejisini bekliyor, ancak hiçbir şey elde edemediler. Bir diğer grup ise Lübnan halkının iradesinden kaynaklanan direnişi istiyor ve bu grup kazandı. Tabii ki Lübnan'da hala seçenekler üzerinde bir savaş var. Ancak seçimlerimizin ve siyasi tercihlerimizin doğru olduğunu ve kazandığını söylemekten gurur duyuyoruz.
Lübnan'daki İsrail destekçileri ciddi şekilde mağlup edildi. Lübnan'ın onuru ve izzeti için birçok fedakârlık yapan ve çok sayıda şehit veren ve hapse atılan Lübnanlı gruplardan biriyiz. Ülkeyi herkesten çok kurtaran grubuz, ancak Lübnan'da hala boşluk var ve birçok sorun ve zorlukla karşı karşıyayız.’
Lübnan'ın sorunu direnişin silahı değil, geçim kaynağıdır
Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'ın elektrik, un, ilaç ve yakıtla ilgili sorunlarına da değindi ve şunları söyledi: ‘Asıl sorun, direnişin silahı değil, ekonomik ve geçim krizi ve ekmek krizidir. Kırk yıldır Lübnan'ın özgürlüğü, güvenliği, onuru ve izzeti için silah taşıyoruz. Bu başarıları sürdüreceğiz. Ne yabancı pasaportu ne de ikinci vatandaşlığı olmayan biziz. Yurtdışında gayrimenkulümüz yok. Biz burada doğduk ve burada öleceğiz. Dolayısıyla milletimizi ve vatanımızı terk edeceğimiz gün de gelmeyecektir.
ABD'ye bağlı siyasi grup, halkın sorunlarıyla ilgilenmiyor. Bazı dünya ekonomistleri, Ukrayna ve Rusya savaşı nedeniyle İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ülkeler ve Lübnan da dâhil olmak üzere 64 ülkenin çöküşün eşiğinde olduğunu söylüyor. Bu ülkelerden biri de varlıklarını satmaya başladı. Dolayısıyla kimse, İsrail ile ilişkilerimizi normalleştirseydik iflastan kurtulacaktık diyemez.’
Hizbullah Genel Sekreteri, Lübnanlı milletvekili ve yetkilileri vakit kaybetmemeleri ve ülkenin ekonomik sorunlarını çözmemeleri konusunda uyardı ve şunları vurguladı: ‘Bu durum, parlamento ve yeni hükümetin derhal harekete geçmesini gerektiriyor. Ayrıca Doğu ile Batı arasındaki ilişkiyi ve ABD'ye teslim olmamayı mantıksal olarak destekliyoruz. Bu nedenle Suriye ile ilişkilerimizi hızla yeniden kurmalıyız. Suriye ile ilişkilerin yeniden tesis edilmesinden en fazla fayda sağlayacak ülke Lübnan'dır.’
Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının sonunda, mevcut krizden çıkmak için gaz ve petrol çıkarılması gerektiğini vurguladı ve şunları söyledi: ‘Dünya Bankası'ndan borç almamalıyız. En iyi yol, hazinemizi denizden çıkarmaktır. Avrupalıların şimdi gaza ihtiyacı var. Bu tarihi bir fırsattır. Herkesi bu konuda sorumlu davranmaya çağırıyoruz.’ (Ajanslar)