İbrahim Karagül
Sıkışan İsrail, Mescid-i Aksa kartına mı sarıldı?
Uluslararası Aton Enerjisi Ajansı Başkanı Muhammed el Baradey; Ortadoğu'daki en büyük tehdidin nükleer silahları dolayısıyla İsrail olduğunu açıkladı. İran Atom Enerjisi Organizasyonu Başkanı Ali Ekber Salihi ile yaptığı basın açıklaması sırasında sarfedilen bu sözler, dünyanın İran nükleer projelerine odaklandığı günlerde İsrail'i bir anda ön sıraya yerleştirir nitelikte. 1 Ekim'de BM Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya ile İran arasında yapılan pazarlıklardan sonra Tahran'ın tesislerini demetime açma sözü vermesi üzerine İran'a giden Baradey, ABD yönetiminin de İsrail'in nükleer tesislerinin denetlenmesi yönünde bazı olumlu adımlar attığını söyledi. Son yıllarda İran'a odaklanan, bu yönde uluslararası kampanya yürüten ancak bir taraftan da giderek yalnızlaşan İsrail, Batı'nın İran'la iyileşen ilişkilerinin sonucu olarak dar alana sıkışmışlığa karşı ne yapabilir? Bu soru önemli. Ancak cevaba geçmeden önce, görüntüyü netleştirmek için birkaz ayrıntı daha yansıtalım. Almanya, İsrail'e U212 sınıfı iki adet Dolphin denizaltısı daha verdi. Bu denizaltılar, Doğu Akdeniz'de İsrail donanmasının gücünü daha da artıracağı gibi, İran'a yönelik saldırı planları için vazgeçilmez nitelikte. Cruise füzeleri taşıyabilen, İsrail tarafından nükleer füze için yeniden donanımı yapılan denizaltıların, böyle gerilimli dönemlerde bu ülkeye verilmesi, Almanya adına pek de iyi görüntü değil. Yani İsrail, bütün dünyanın "hayır" demesine rağmen, İran'a odaklanmaya, askeri gücünü bu ülkeye karşı konuşlanmaya devam ediyor. 1 Ekim'de Cenevre'de yapılan Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya ile İran arasındaki pazarlıktan hemen sonra yeni bir bilgi dunyaya duyuruldu. Geçtiğimiz ay, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ortadan kaybolmuş, bir gün boyunca nerede olduğu tespit edilememiş, bu sır üzerine değişik spekülasyonlar üretilmişti. Daha sonra Netanyahu'nun Rusya'ya gittiği, İran konusunda pazarlık yaptığı ortaya çıkmış, saldırmayacağına dair Moskova'ya söz verdiği açıklanmıştı. (Gazze saldırısından hemen önce Türkiye'ye de benzer bir söz veren İsrail'in sözlerine ne kadar güvenilebileceği ayrı konu.) Ancak söz konusu gizli ziyarette, İsrail yönetiminin Moskova'ya bir liste verdiği söyleniyor şimdi. Listede İran'la çalışan Rus bilim adamlarının isimleri var. Bu bilim adamadamları, İsrail'e göre, İran'da nükleer silahlar üzerine çalışıyor. Bazı çevreler bu bilimadaklarının Rus hükümetinden bağımsız bir şekilde İran'la çalıştığını söylese de İsrail, listedeki kişilerin Kremlin'den habersiz hareket etmesinin mümkün olmadığına inanıyor. Moskova'yı "zor duruma düşürmemek için" listenin açıklanmadığı, doğrudan Rusya ile pazarlıkta kullanılmadığı söyleniyordu. 1 Ekim'deki görüşmelerde rüzgarın yönünü değiştirmesi İsrail'i phanikletmiş olmalı ki, bilgi dışarı sızdırıldı. Buradan hareketle İran'ın barışçı amaçla değil, nükleer silah edinmek için söz konusu projeleri yürüttüğüne dair bir kampanya başlatılmış durumda. Ancak küresel konjonktür bu alanda İsrail için hiç de uygun değil. Birleşmiş Milletler'in Gazze için hazırladığı ve İsrail'i savaş suçu işlemekle suçlayan raporu, bir çok askeri ve sivil yönetici hakkında ciddi suçlamalar içeriyor ve bu kişilerin bazı ülkeleri giriş çıkışlarını tehlikeli hale getiriyor. İsrail, dünya genelinde, söz konusu raporun etkisini kırmak için kampanya başlattı. Bunun için de küresel konjonktür bu sıralarda İsrail lehine gözükmüyor. (Hazır söz gelmişken, Türkiye'nin Gazze raporuna ne olduğunu da burada sormak gerekiyor.) Türkiye'nin bölgesel açılımı, İsrail'in alanını daraltıyor, bu doğru. Bölgede Türkiye öncülüğünde gelişen kalıcı yeni yapılanmaları hep birlikte izliyoruz ve burada tartışıyoruz. İran, nükleer projelerinde Batı ile gerilimi azaltıyor, küresel diplomasi İran'la iyi geçinmeye çalışıyor, en azından daha esnek bir durum söz konusu. Bu durum, İran'ın bölgesel ve küresel etkisini artırıyor, pazarlık gücünü daha yukarı çıkarıyor. Dünya, İsrail'e ipotek edilmiş bir Ortadoğu vizyonu yerine biraz daha geniş bakmanın işaretlerini veriyor. Lübnan'daki yenilgi, Gazze'deki çirkinlik, son yılların, İsrail'in karizmasını çizen çok önemli gelişmeleri olarak not edildi. Bu iki olay, İsrail etkisindeki daralmanın sonuçları sadece. Böyle bir durum, çatışmayla, krizle, sorunla güç devşiren bir ülke olan İsrail'i başka arayışlara itiyor. Bu daralma nasıl aşılabilir, Batı kamuoyunda ve devletleri düzeyinde de aynı etki nasıl tekrar kazanılabilir? Çünkü daralma sadece Müslüman dünya ile sınırlı bir durum değil. Tartışmasız koruyucusu olan ABD ile bile sorunlarından söz edilir olan bir ülke ve nükleer gücünün denetlenmesi kırk yıl sonra ilk kez Batı kamuoyu tarafından da dile getirilir oldu. İşte tam bu sırada Kudüs'e ve Mescid-i Aksa'ya dikkat etmek gerekiyor. Son günlerde, Mescid-i Aksa'daki çatışmalara, Filistinliler'in tepkilerine, gözaltılara özellikle de binlerce Ortodoks Yahudi'nin Mescid-i Aksa'yı basmak için hazırnlanmasına dikkat etmek lazım. İsrail, Mescid-i Aksa üzerinden bir kriz mi hazırlıyor? Binlerce Yahudi'nin bölgeye toplanması kendiliğinden mi? Senaryoyu kim hazırladı? "Bir milyon Yahudi Mescid-i Aksa'yı basacak" kampanyası nereden çıktı? Dünyanın en zayıf noktası olan, hem İslam dünyasının hem de Batı kamuoyunun üzerinde çok dikkatle durduğu Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinden bir provokasyon mu tertip edilyecek? 1969 yılında Mescid-i Aksa'nın yakılması üzerine İslam Konferansı Örgütü kurulmuştu. Daha önceki provokasyonlarda İntifada başladı. Bu seferki provokasyon Filistinlilerle sınırlı kalmayabilir. Bütün bölgeyi etkileyebilir ve bugünkü görüntü bir anda değişebilir. İsrail, İran'ı mı tahrik etmek istiyor yoksa bütün Müslümanları mı? Amacı ne olursa olsun bu çok çok tehlikeli bir oyun. Elindeki kozları zayıflayan, en caydırıcı gücü olan nükleer silahları bile tartışmaya açılmaya başlanan İsrail, Kudüs ve Mescid-i Aksa kartına mı sarıldı? Peki bi nasıl bir senaryo? Henuz bilmiyoruz. Ama her ne olursa olsun, Türkiye'de bile birçok şehirde tepkilere neden olan gelişmelerin kontrolden çıkması mümkün. Bu sefer başka bir dikkat gerekiyor. Çünkü İsrail hiç bu kadar dar bir alana sıkışmamış, bu kadar gerilememiş, bu kadar etkisizleşmemişti. Bugüne kadar kullandığı kartlar pek işe yaramıyor olacak ki, Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinden bir senaryo hazırlığı hissediliyor.