Siyonistlere Göre Hizbullah

Siyonistlere Göre Hizbullah

Siyonist rejim istihbarat kaynakları, Lübnan Hizbullah hareketi hakkında hazırladığı geniş kapsamlı raporun tam metni.

VELFECR ÖZEL DOSYA

Küresel Terör Örgütü: HİZBULLAH

Uluslararası İlişkiler Meclis Komitesi'nin – Uluslararası Terör ve Silahsızlanma Kurulu gözetiminde, Dr. Eitan Azani'nin ifadelerine dayanarak Eylül 2006'da Uluslararası Terörle Mücadele Enstitüsü için hazırlanmıştır.

Genel Bakış

2006 yılının Hizbullah'ı tam teçhizatlı, sağlam kadrolu ve gelişmiş silahlara sahip bir terör örgütüdür. Hizbullah, bu süreç içinde hedeflerinden hiç bir taviz vermeyip yalnızca uygulamadaki temposunu değiştirmiş olsa da onun bu hali ile 1980'lerdeki devrimci hali hem yönetim hem de yürüttüğü iki ayaklı siyaset bakımından oldukça farklılık arz ediyor.

Hizbullah, bir yandan Lübnan iç siyasetine yön verirken diğer yandan Lübnan dışında da belirleyici rol oynuyor. Bu durum her iki sahnede de Hizbullah'ın rahatça hareket etmesine olanak sağlıyor. Örgütün uluslararası arenadaki eylemselliğe dönük yüzü, imaj kaybına sebebiyet verdi ve vermeye de devam ediyor. Hizbullah'ın 1992 yılında Lübnan Parlamentosuna girmesi ve 2005 yılında hükümete katılmasıyla beraber birçok kişi, örgütün radikal ideolojiden vazgeçtiğini ve ılımlılaşmaya doğru gittiğini düşünerek bu adımların değişim sürecinin önemli adımları olduğunu söylediler. Hizbullah'ın bu süreçte 'değiştik' imajı vermek için bir dizi önlemler aldığı doğru.

1990'ların başlarından beri işgal ordusuna karşı Lübnan'ın direniş hareketi olma imajını güçlendirerek meşrulaşan Hizbullah, İslamcı terörist etiketinden sıyrılmak için fazladan çaba harcamaya da başladı. Bu çabanın bir parçası olarak Lübnan'da ve uluslararası arenada Batılı hedeflere yönelik gerçekleştirdiği terör eylemlerinin sayısını azaltma yoluna gitti. Örgüt, bu tür saldırılarını artık profesyonel bir biçimde 'saman altından' yürütmeye başladı. Artık hiç bir saldırıyı üstlenmiyor ve operasyonlarla bağlantısı olduğu iddialarını yalanlıyor. 1992 ve 1994 yıllarında Arjantin'deki İsrailli ve Yahudi hedeflere yönelik gerçekleştirilen saldırılar ve 1996 yılında Amerika'daki Hobar Kulelerinin bombalanması olayları bu konuya örnek teşkil eden kayda değer meselelerdir.

Hizbullah, İsrail'e yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarda sivillere zarar vermediği için; Lübnan halkı, örgütün meşru bir gerilla hareketi olduğu konusunda olumlu bir kanıya varmıştı. 2000 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, Nasrallah ile görüşmesi, örgüte uluslararası bir meşruiyet de kazandırmış oldu ve uluslararası arenadaki aktörlerin birçoğu Hizbullah liderleriyle görüşmeye başladı.

Hizbullah, uluslararası gözlemcileri kendilerinin Lübnan'ın sosyo-siyasi meselelerine yoğunlaşmış bir çalışma içinde olduklarına dair ikna etmeyi başarmış ve Lübnan'ı İsrail saldırılarından korumak için caydırıcı bir güç oldukları konusuna inandırmıştı. Eylül 2004'te Nasrallah, lideri olduğu örgütün bundan sonra Güney Lübnan'da Lübnan ordusu ile işbirliği yapacağını ve stratejik ortaklık sayesinde Lübnan'ı işgalden koruma niyetinde olduklarını söyledi [1]. Fakat Mayıs 2006'da, İsrail'in Lübnan'dan çekilmesinden sonra Hizbullah, Güney Lübnan'da sistematik bir biçimde konuşlanarak "devlet içinde devlet" kurdu. Güney Lübnan'da sosyal anlamda huzurlu bir ortam tesis eden Hizbullah, sivil hizmet anlayışını geliştirerek bölgedeki etkisini arttırdı ve otoritesini sağlamlaştırdı.

Bu süre içinde ve Temmuz 2006'daki İkinci Lübnan Savaşı'na kadar olan sürede Hizbullah, Güney Lübnan'da işlevsel bir ağ kurmayı başardı: Güney Lübnan'ın sınır bölgelerinde ve merkezi alanlarında güçlü kuvvetli bir örgüt yapılanması... Çok çeşitli gelişmiş silahlar, idari bürolar, iletişim merkezleri, silah depoları, roket ateşleme mevzileri ve istihbarat birimlerine sahip olan bir örgüt! Dahası Hizbullah, orta menzilli kara füzeleri, binlerce Katyuşa füzesi, denizaşırı füzeleri ve güdümlü tanksavar füzeleriyle bölgede gelişmiş silahlara sahip taktiksel ve stratejik bir pozisyonda duruyor. Hizbullah'ın bütün bu silahları İran ve Suriye tarafından temin ediliyor. İran ve Suriye, örgütün sağlam bir askeri yapı inşa etmesi için tam destek veriyor ki bu da Hizbullah'ı dünyadaki diğer terörist gruplardan ayırarak onu denklik bakımından farklı bir konuma oturtuyor. Bu hakikat, İsrail'e karşı "müşterek karşıtlık" politikası üzerine ortaya çıktı. İsrail ki, askeri altyapısını teşkil eden bütün hayati üsleri, Hizbullah füzelerinin menzili içerisinde.

Hizbullah bütün enerjisini, Lübnan'a olası bir İsrail saldırısını engellemek için harcıyor. Dolayısıyla örgütü silah bırakmaya zorlayacak her türlü projeyi büsbütün reddediyor ve eğer böyle bir durumla karşılaşırsa Lübnan'daki siyasi dengeleri alt üst etmekle tehdit ediyor.

Bütün bunlara rağmen birisi çıkıp da Hizbullah'ın faaliyetlerini, kurumlarını, uluslararası ve bölgesel tavırlarını test etmeye kalkarsa, yukarıda anlattığımız Hizbullah'tan çok daha farklı bir Hizbullah portresi ile karşılaşacağız. Örgütün yönetim birimi olan 'Şura Meclisi' bir yandan örgütün askeri ve terörist eylemlerini komuta ederken diğer taraftan da sosyal ve siyasi tavırlarına yön veriyor. Örgütün Lübnan içinde ve dışındaki gizli terör faaliyetlerinden sorumlu olan ve uluslararası terör saldırılarının sorumlusu olması sebebiyle Amerikan hükümetinin 'aranan teröristler' listesinde olan İmad Muğniye, 'Şura Meclisi'nin de üyesi. Örgüt liderlerinin zaman zaman 'ağızlarından kaçırdıkları' şeyler, bu durumu doğrular nitelikte. Mesela, Ocak 2002'de Hizbullah meclis temsilcisi Muhammed Feniş şöyle bir açıklama yapmıştı: "Hizbullah'ın askeri ve siyasi birimleri birbirinden ayrı değildir." [2]

İkinci Lübnan Savaşı, Hizbullah'ın terörist bir mahiyete sahip olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Katyuşa füzelerini kasıtlı olarak İsrailli sivillerin bulunduğu mekânlara ateşleyen Hizbullah olmuştur ve Nasrallah, örgütün Telaviv'e kadar füze gönderebileceği tehdidinde bulunmuştur. [3] Üstelik Nasrallah, 'El-Menar' televizyonundaki canlı bağlantısı sırasında 'eş zamanlı olarak' İsrail'in bir savaş gemisinin vurulduğunu söylemiştir. Örgüt her ne kadar askeri eylemlerin üst düzey isimlerin bilgisi dâhilinde gerçekleştirilmediğini dile getirse de, liderlerin örgüt içindeki etkisi ve kontrolü, eylemsel boyutta da kendini gösteriyor.[4] Örneğin, İkinci Lübnan Savaşı sırasında, Hizbullah'ın roket saldırılarında iki İsrailli Arap öldüğü zaman Nasrallah, şahsi bir özür mesajı yayınlayarak operasyonunun sorumluluğunu kendi üzerine almıştı.

Hizbullah devletsel bir yapı olmadığı için, uluslararası arenada hiç bir şekilde gerçek anlamda varlıksal bir tehdit unsuru olamaz. Yine de 'iğnesi'nin oldukça tehlikeli ve zararlı olduğunu unutmamak lazım. Örgüt gücünün sınırlandırılması çabalarının farkında olduğu için kendi yolunu çeşitli failler üzerinden çiziyor. 1992 yılından beri örgüt lideri olan Hasan Nasrallah, Lübnanlılarla, bölgesel ve uluslararası sistemlerle olan ilişkilerini 'korkutma politikası' üzerine kurdu ve bütün sahalardaki avantajları örgüt lehine çevirdi.

Hizbullah'ın eylem sahaları

Lübnan sahasında Hizbullah:

Nasrallah, Lübnan sahasında daha çok siyasi sistem üzerine yoğunlaştı ve Lübnan halkının Şeriat'ın uygulanması noktasındaki endişelerini gidermek üzere çalıştı. Diğer taraftan da terörist ve örgütsel altyapı çalışmalarını bütün Lübnan'a, bütün bölgeye ve uluslararası sahalara yaydı. Nasrallah'ın Lübnan'daki siyasi faaliyetlerinin, örgütün 'içtihad'a dayalı olarak 'geliştirdiği-tabi olduğu' dini Şii ideoloji ve İslam Birliği düşüncesinin mevcut sistemde örgütün uzun süreli hedeflerini gerçekleştirmek için uğraşması gereken günlük meseleleri birbirinden pragmatik olarak ayrıştırma becerisinin bir sonucu olduğu söylenebilir. Hizbullah, bir yandan Lübnan siyasi sistemine yön verirken, aynı zamanda da elde ettiği kazanımlarla dışarıdaki siyasete yön verebiliyor. Dolayısıyla 'devlet içinde devlet' kurulmuş oluyor ve Hizbullah yoluna devam ediyor.

Bölgesel sahada Hizbullah:

Hizbullah, terörizmin daimi sponsorları olan İran ve Suriye ile ilişkilerini hep sıkı tutmuştur. Bu ilişki, örgütün kapasitesini etkileyen güçlü ve önemli bir ilişkidir. Çünkü Hizbullah, her iki ülkeden de askeri, siyasi ve maddi destek görmektedir. İran ve Suriye arasında Haziran 2006 'da imzalanan 'Stratejik Savunma Antlaşması', Hizbullah'ın elini daha da güçlendirdi ve İkinci Lübnan Savaşı'ndan sonra da askeri ve maddi destek almaya devam edeceğinin garantisi oldu. İran'daki aşırılıkların tırmanması anlamına gelen, İran seçimlerinde Ahmedinecad'ın yeniden başkanlığa gelmesi -ki kendisi bunu 'yeni bir İslam Devrimi' olarak niteledi- İran'ın nükleer programı etrafında şekillenen bir krize sebebiyet verdi ve bu süreç Hizbullah'ı İran'ın intikam aracı kıldı. İran, Hizbullah'ı İslam devriminin hedeflerini gerçekleştirmek, Orta Doğu'daki çıkarlarını korumak ve İran'ın gerileyen nükleer programı çerçevesinde şekillenen krize karşı kullanabilirdi.

Filistin sahasında Hizbullah:

İran'ın temsilcisi olan Hizbullah, Filistin meselesinde de terörist faaliyetlerin gerçekleştirilmesi noktasında oldukça emek harcamış ve Filistin Yönetimi ile İsrail arasında gerçekleşmesi muhtemel bütün anlaşmaların önünü tıkamıştır. Hamas, İslami Cihad, Fetih – Tanzim, Cibril Halk Cephesi vb. gibi Filistin terör gruplarıyla bağlarını devam ettiren Hizbullah, eylemsellik noktasında onlara ciddi manada maddi destek verirken Filistinli teröristlerin eğitilmesi mevzuunda sorumluluk üstleniyor ve Lübnan'daki terör kamplarında eğitim almalarını sağlıyor, silah kaçırmalarına yardımcı oluyor ve istihbarat paylaşımında bulunarak Filistinlilerin terörist eylemler gerçekleştirmeleri noktasında adeta onları özendiriyor. Bazı durumlarda doğrudan Hizbullah devreye giriyor ve saldırılarda Filistinlilere rehberlik ediyor.

İsrail'e karşı Hizbullah:

Hizbullah, İsrail ile olan mücadelesini ve sürtüşmesini Lübnan sınırı dolayısıyla doğrudan; eğittiği ve rehberlik ettiği Filistinli teröristler dolayısıyla da dolaylı olarak devam ettiriyor. Devam ede gelen bu mücadelenin temel hedefi ise İsrail devletini ortadan kaldırmak. Mayıs 2000 tarihinde İsrail'in Lübnan topraklarından çekilmesini izleyen süreçte, Hizbullah, İsrail'e yönelik doğrudan terör saldırılarına devam etmişti.

Hizbullah'ın düşüncesi, 13.000 Katyuşa füzesi ile İsrail'i haritadan silmekti. Nasrallah 'Korkutma Politikası' dediğimiz siyaseti bu süreçte uygulamaya koydu ve İsrail'e karşı gerçekleştirilecek her saldırıyı maliyet-fayda analizine göre komuta etti. [5]

İkinci Lübnan Savaşı, Lübnan'da yeni bir durum yarattı. Hizbullah'ın altyapısına ve Lübnan'daki saygınlığına büyük zararlar verdi. Lübnan Ordusu, uluslararası güçlerin desteğiyle Hizbullah'ın kullanımında olan bölgelerin kontrolünü ele geçirdi ve böylece Lübnan hükümeti, Güney Lübnan'daki etkinliğini arttırmış oldu. Olaylar taze olduğu için bu sürecin nereye doğru evrileceğini tahmin etmenin çok güç olduğunu söyleyebiliriz. Kesin olan bir şey var ki bu mesele tamamıyla Lübnan hükümetinin kararlılığına ve azmine bağlı bir meseledir. Bundan sonra Hizbullah ile yüzleşme noktasında Lübnan hükümeti temel sınırlarını belirlemeye ve bu yüzleşmenin sonuçlarına katlanmayı göze almak zorundadır.

Uluslararası sahada Hizbullah:

Geçen yirmi yıllık süreç içerisinde, Hizbullah yaklaşık 40 ülkeyi kapsayan geniş çapta uluslararası bir terör ağı oluşturdu. Bu yapının kontrol mekanizması Şura ve Cihad Meclisi tarafından işletiliyor ve bu meclislerin başında da sırasıyla Hasan Nasrallah ve İmad Muğniye bulunuyor. 1990'lardan bu yana uluslararası sahada İsrail, Amerika ve Batı'nın bütün çıkarlarına tehdit niteliği taşıyan terör eylemlerinde bulunan bu uluslararası terör şebekesi, dünyanın en disiplinli örgütü –ki zaten İsrail, Amerika ve Batılı devletler nazarında da Hizbullah, bir terör örgütü statüsünde-. Hizbullah'ın uluslararası terör şebekesi, dünya çapında gerçekleştirdiği eylemlerle geniş çapta istihbarat topluyor; Yahudileri, İsraillileri ve Batılıları (genellikle de Amerikalıları) hedef alan saldırılar gerçekleştiriyor; öte yandan silah ticareti ve silah kaçakçılığının yanı sıra dünya genelinde örgüt faaliyetleri için maddi kaynak temin etmek için çalışıyor.

Hizbullah ve Irak cihadı:

Irak'taki Amerikan işgaline karşı anti-propaganda yürüten bir numaralı medya kuruluşu olarak Hizbullah'ı gösterebiliriz. Fakat Hizbullah'ın yaptıkları bununla sınırlı değil. Hizbullah, Iraklı Şii radikal grupları finanse ederken bir yandan da Iraklı ve İranlı ajanları sayesinde üstü kapalı bir şekilde Irak'taki eylemsellikte ciddi bir rol oynuyor. Iraklı milislerle ortak hareket ederek, ülkedeki Amerikan hedeflerine yönelik büyük çapta operasyonlar gerçekleştiriyorlar.

Örgütün, her türlü engellemeye rağmen hayatta kalması, geniş bir tabana yayılması ve başarıdan başarıya koşması iki temel öğeye dayanıyor:

1) Örgüt, Lübnan'ın hem içindeki hem de dışındaki etkin hiyerarşik yapısı, askeri kapasitesi ve kendisine sağlanan maddi destek sayesinde etkin eylemler ortaya koymayı başarabiliyor

2) Meşruiyet unsuru: Bu kısım, örgütün gerektiğinde stratejik değişiklikler yapabilmesi için dini gerekçeler sunan örgütsel söylemine dayanıyor. Lübnan'ın ulusal sorumluluklarını üstlenmek, takiyye ve Lübnan siyasetinde var olma üzerine şekilleniyor.

Bir İdeolojik Çatı Olarak; Hizbullah

Ayetullah Humeyni tarafından şekillenen Şii ideoloji ve prensipler, bugün Hizbullah'ın örgütsel işleyişinin de zemini olmuştur. Aşağıdaki uygulamalar Humeyni'den miras kalan prensiplerdir: [6]

1) Şii eylemsellik için meşruiyet kazanma:

Humeyni dönemine kadar Şii toplum (%90'ı Sünni olan) Müslümanlar arasında azınlık olmalarından kaynaklanan bir pasiflik içerisindeydiler. Humeyni ile birlikte Şiiler bir değişim geçirdiler ve bazen şiddete başvurmak gerekebileceği söylemi üzerinden belli siyasi hedeflere ulaşmak için çaba göstermeye ve böylelikle dünya sahnesinde aktif rol almaya başladılar. Humeyni, 'mazlumları' (Şiileri) 'zalimlere' karşı harekete geçmeye çağırdı.

2) Çürümüş Müslüman rejimlerin meşruluğunu yitirmesi:

Humeyni Şeriat kanunlarına uymayan rejimleri 'çürümüş ve gayrı meşru rejimler' olarak niteleyerek onların devrilmesi gerektiği fetvasını verdi.

3) İslam ümmetinin oluşabilmesi için yozlaşmış Arap diktatörlerine ve Batı'ya karşı Cihad eden gruplara katılma çağrısı yaptı.

4) Düşmanın tanımlanması:

Humeyni İslam düşmanlarını tanımlamak için iki yeni kavram türetti: 'Büyük Şeytan', Amerika ve 'Küçük Şeytan', İsrail.

5) Adanmışlık:

Humeyni adanmışlık ilkesini yeniden tanımladı. O, devletin feda edildiği bir anlayıştan ziyade İslam düşmanlarına karşı bireylerin feda olması gerektiğini savundu ve Cihad fikriyle insanların İslam'a adanması gerektiğini söyledi. Böylece, intihar saldırılarının önü açıldı ve terörizmin hedeflerini gerçekleştirme yolundaki temel stratejik araç oldu. Hizbullah intihar saldırıları fikrine erken adapte oldu ve 1983-85 yılları arasında Lübnan'daki yabancılara karşı birçok intihar saldırısı gerçekleştirdi. İntihar saldırıları sonradan bütün terör örgütleri tarafından uygulamaya konuldu.

6) "İçtihadi Hüküm":

Humeyni'nin anlayışına göre devletin din adamları tarafından yönetilmesi gerekiyor; çünkü Allah'ın kanunlarını en iyi bilenler ve yorumlayabilenler din adamlarıdır. Bu sistematik, radikal Şii düşüncesine hastır; Hizbullah da bu sistematiğin takipçisidir.

Evrensel İslami görünüşüyle devrimci bir Şii örgüt olan Hizbullah, Humeyni'nin öğretilerinden yola çıkarak, kurulduğu günden itibaren gerçekleştirme arzusu içinde olduğu üç temel hedef belirlemiştir:

1) Evrensel İslam devriminin bir parçası olarak Lübnan'da İslam şeriatını uygulamaya sokmak:

Bu hedef Hizbullah'ın her zaman gündeminde olan bir hedeftir, fakat örgüt yöneticileri 1990'lardan beri bu hedefin üstünü örtmek için çabalıyorlar; çünkü Lübnan'da varılması gereken daha öncelikli hedefler var. Fakat bu durum, Hizbullah'ın Lübnan'da güçlenmesinden endişe eden Arap liberallerin gözünden kaçmadı ve Hizbullah'ın Lübnan'da bir İslam cumhuriyeti kurma hedefinden hiç bir zaman vazgeçmediğini belirten bir açıklama yaptılar. Bu konu Ahmedinecad'ın ilk defa İran cumhurbaşkanlığına gelmesi ve İkinci Lübnan savaşı ile yeniden alevlendi. [7]

2) Yabancı güçlerin Lübnan'dan kovulması:

Bu, Hizbullah'ın temel hedeflerinden bir tanesiydi. 1980'lerde çok uluslu güçlerin Lübnan'dan defedilmesinden sonra 2000 yılında da İsrail'in Lübnan topraklarından kovulması Hizbullah'ın prestijini oldukça yükseltmişti. Hizbullah, bu misyonunun Şeba çiftlikleri İsrail'in elinde olduğu müddetçe tamamlanmamış olacağını iddia etmiş ve bu yüzden 'direniş'in devam etmesi gerektiğini söylemişti. Nasrallah, 22 Eylül 2006 Cuma günü yaptığı konuşmada "direniş"in işgalin, tutukluların, çalınan su kaynaklarının ve Lübnan'ın bağımsızlığına yönelik saldırıların bir sonucu olduğunu söyledi. 'Direniş'in ortaya çıkış sebepleri ortadan tamamen kalkmadan 'direniş'in silah bırakmasının söz konusu olmayacağını ekledi.

Lübnan'daki çok uluslu işgal kuvvetleri hakkında konuşan Nasrallah, verdiği tavsiyeyle aslında üstü örtülü bir şekilde tehdit göndermesinde bulunmuş oldu. Nasrallah, bu kuvvetlerin kendi işlerini yapması gerektiğini söyleyerek Lübnan ordusuna yardım etmekten başka bir şeye odaklanmamaları, Hizbullah'ın içine ajan sokma girişimlerinden vazgeçmeleri ve Hizbullah üyelerinin silahlarına el koymayı bırakmaları gerektiğini hatırlattı. [8]

3) İsrail'in ortadan kalkması ve Kudüs'ün özgürleşmesi:

Hizbullah ideolojisinin temel taşlarından bir tanesi de ('Küçük Şeytan') İsrail'e karşı onu ortadan kaldırana ve Kudüs'ü özgürleştirene kadar mücadele etmektir. Bu hedefin yerine getirilmesi için Hizbullah, teoride ve pratikte, her alanda İsrail'e karşıtlık politikası gütmektedir ve onu her cephede düşman olarak görmektedir. Hizbullah, İsrail'i ortadan kaldırma niyetinde olduğunu her fırsatta dile getiriyor. [9] Hizbullah'ın İsrail'e karşı takındığı bu tavrın doğal sonucu olarak; Hizbullah, gelecekte İsrail ile olası herhangi bir uzlaşının asla söz konusu olamayacağını, İsrail devletini hiç bir zaman tanımayacağını ya da İsrail ile bölgede bir arada yaşamaya razı olmayacağını söylüyor.

Hizbullah, Arap 'mahallesinde', İsrail ile müzakerelerde bulunanlara ve bölgede barış girişimleri içinde olanlara karşı çıkarken oldukça sertleşiyor. Geçen birkaç yılda İsrail ile Filistinliler arasında barışın sağlanmasını engellemeye yönelik çabalar özellikle gündemde tutuldu; bu arada bu topraklar üzerinde şiddet ve terör devam ede geldi. Hizbullah'ın İsrailli sivilleri hedef alan terörist saldırıları 'Müslüman Kardeşler'in önemli üyelerinden Şeyh Yusuf Kardavi'den de bu eylemlerini meşrulaştıran fetvalar alıyor. Sivillere yönelik saldırıların meşrulaştırılması Nasrallah'ın İsrail nüfusunu, kadınlar ve çocuklar da dâhil, 'askeri bir toplum' olarak görmesinden kaynaklanıyor ki bu da 'hiç bir sivil masum değildir' demek oluyor. İsrail'in her bir vatandaşı devletin askeridir ve savaşma sorumluluğu vardır. [10]

Hizbullah'ın 'Büyük Şeytan' Amerika'ya karşı tutumu

Hizbullah, Amerika'ya karşı derin bir düşmanlık içinde olduğunu da kanıtladı. Örgüt ideolojisinde merkez konumda duran bu düşmanlık, İran devriminin Amerika'yı 'Büyük Şeytan' olarak görmesinin bir yansıması aslında. Hizbullah, Amerikan siyasetinin temel hedefinin bölgenin bütün doğal kaynaklarından Arapları mahrum bırakmak ve buraları ele geçirmek olduğunu iddia ederken İsrail'in de bu planda kullanılan araçlardan birisi olduğunu ileri sürüyor. Hizbullah, Amerika'nın 11 Eylül saldırılarından hemen sonra başlattığı uluslararası terör karşıtlığı kampanyası dolayısıyla, yine Amerika'nın Irak'ta bulunması sebebiyle, İran'ın nükleer programının krize dönüşmesi yüzünden ve İkinci Lübnan Savaşı bahanesiyle Amerikan karşıtı söylemlerini ve propagandalarını önemli ölçüde arttırdı.

Aslında Nasrallah ve diğer radikal İslamcılar, İkinci Lübnan Savaşı'nın Amerika'nın Orta Doğu'yu ve doğal kaynaklarını kontrol altına alma çabası olduğunu düşündüler. İsrail'i Amerika'nın bölgedeki emellerini gerçekleştirme yolundaki bir temsilcisi olarak gördüler. [11] Bu süreçte "Amerika'ya ölüm ve İsrail'e ölüm" sloganları, Lübnan'daki Hizbullah mitinglerinde ve İran'da ve dünyanın diğer bölgelerinde Hizbullah'ı destekleyen herkes tarafından sıkça atılmaya başlandı.[12]

Hizbullah'ın nefret dolu söylemi El-Menar televizyonu, Nur radyosu ve çeşitli internet siteleri aracılığıyla tüm dünyaya yayıldı. Diğer Arap televizyonları da, halk nazarında önemli bir etkiye sahip olan ve coşkulu konuşmalar yapan, Hasan Nasrallah'ın görüntülerini yayınlayarak bu söylemin yayılmasına katkı sağladılar.

Komuta merkezi; Hizbullah'ın karar mekanizması: "Şura Meclisi"

Yirmi yılı aşkı süredir devam eden operasyonlarıyla Hizbullah, örgütsel gelişim anlamında önemli bir yol kat etti. Lübnan'da faaliyet gösteren bir çok yerel terör örgütü arasından sıyrılarak siyasi bir hareket olmayı başarmış, uluslararası terör sahasında kendini göstermiş, askeri ve istihbarı altyapı açısından ciddi bir ilerleme kaydetmiş ve füzelerle dolu önemli bir cephanenin sahibi olmuştur. Sivillerden, askerlerden ve sosyal etmenlerden oluşan bu karmaşık örgüt yapısı "Şura Meclisi" denen karar mekanizması ile işletilmektedir. Meclis'in başına, 1992'de örgüt siyasetinin kilit ismi olan Seyyid Hasan Nasrallah geçti.

Hizbullah'ın iki kolu var: Birincisi 'sosyo-politik kol' ve diğeri de 'askeri kol'. Her iki 'kol' da birbiriyle iç içe işleyen, birbirini destekleyen ve Hizbullah'ın 'Şura Meclisi'nin denetiminde olan silahlar niteliğinde. 18 Ocak 2002 tarihinde, Hizbullah'ın Lübnan parlamentosu temsilcisi Muhammed Feniş, bu iki kolun birbiriyle olan ilişkisini şu şekilde ifade etti: "Hizbullah tahrik edildi. Amaçları siyasi kola zarar vermek değil askeri kola zarar vermekti. Fakat şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki Hizbullah'ın siyasi ve askeri kolları arasında hiçbir ayrım yoktur."[13]

Örgütü kuran lider kadro ve kurumlar, örgütsel ve hiyerarşik yapıyı Hizbullah kurulduğu günden itibaren geliştirmeye, oluşturmaya başladı. Bu yapı, 1986'da lider kadroyu –Şura Meclisi-ni açıkça ilan edene kadar, gizli bir şekilde işletildi.

Şura Meclisi

Meclis, 7'si Lübnanlı ve 2'si İran'ın çıkarlarını temsil etmek üzere İranlı olan toplamda dokuz üyeden oluşuyor. Meclisin başında Şubat 1992'den bu yana Hasan Nasrallah bulunuyor. Şura Meclisi bir kaç yılda bir yapılan seçimlerle belirleniyor. Son süreçte seçimler iki üç yılda bir yapılıyor. Mayıs 1991'de Meclis'in genel sekreterliğine seçilen Abbas Musavi, şehid edildikten sonra, genel sekreterliğe Hasan Nasrallah seçildi. Altıncı Şura Konseyi seçimleri sırasında Hizbullah, örgütün işleyişini değiştirme kararı aldı ve genel sekreterin üç yıl olan görev süresini görev yapabildiği süre boyunca uzatma yolunu seçti. Şura Meclisi çatısı altında beş farklı meclis bulunmakta: [14]

1) Cihad Meclisi:

Bu meclis, İmad Muğniye tarafından yönetilmekte ve örgütün Lübnan içindeki ve dünya çapındaki terörist operasyonlarından sorumlu.

2) Yönetim Meclisi:

Bu meclis, Hashem Safi el-Din tarafından yönetilmekte ve örgütün sosyal aktivitelerinden, insan gücünden ve eğitim faaliyetlerinden sorumlu. Ülkesel-yani yerel- bir sorumluluğa sahip olan bu meclis, dolaylı yoldan örgütün operasyonel ve terörist eylemleriyle de ilişkili. Meclisin önde gelen üyelerinden Şeyh Nebil Kavuk, güney bölgeden sorumlu ve örgütün 1990'dan bu yana bu bölgeden başlattığı terör saldırılarının da sorumlusu.

3) Yürütme Meclisi:

İbrahim Emin el-Sid'in başkanlığındaki bu meclis, parlamento üyelerini kapsıyor ve Lübnan iç siyasetinin sorumluluğunu üstleniyor.

4) Siyasi Danışman:

Hacc Hüseyin Halil. Örgütsel siyasetin ve siyasi çıkarların daha ötelere taşınması için Lübnan içinde ve dışındaki diğer siyasi kuruluşlar, örgütler ve partiler ile birebir ilişki kurma sorumluluğunu yürütüyor.

5) Şer'i Meclis:

Şeyh Muhammed Yezbek. Bu meclis, Hizbullah kontrolündeki alanlarda, özellikle de Şii bölgelerdeki adaletten sorumlu.

Şu anda "Şura Meclisi"nde görev yapanların çoğu, 1990'dan beri bu meclise tekrar tekrar seçiliyorlar.

Şura Meclisi'nin sorumluluk alanları

Meclis, örgütün bütün askeri, siyasi ve sosyal bileşenlerinin düzgün bir şekilde işlemesinden sorumlu. Ayrıca örgütün Orta Doğu ve dünyadaki bütün faaliyetlerinden de... Meclis yerel, bölgesel ve evrensel çaptaki bütün terör eylemlerinin stratejik kararlarını, örgütün Lübnan içindeki, bölgedeki ve dünya çapındaki sosyo-politik siyasetini göz önünde bulundurarak alıyor. Sahada uygulamaya konulan bütün fiiller, meclis kararıyla gerçekleşiyor.

İkinci kademedeki meclislerin başındaki liderlerin hepsi Şura Meclisi üyeleri olduğu için Şura Meclisi bütün örgütün kontrolünü elinde tutuyor. Dolayısıyla Hizbullah, bütün terör eylemlerinin tek merkezden yönetildiği bir örgüt yapısına sahip.

Örgütün yöneticileri her defasında şunu vurguluyorlar: Hizbullah'ın bir çok birimi olmasına rağmen aslında organik tek bir birim gibi işlemektedir. Mesela 'eylemsel anlamdaki ve siyasi arenadaki kararları kim alıyor?' sorusuna Nasrallah şu cevabı veriyor: "Hizbullah'ın lider kadrosu, partinin de lider kadrosudur; direnişin de lider kadrosudur ve bu kadro örgütün her şeyinden haberdar olan, direnişin çıkarlarını gözeten ve eylemsel siyaseti göz önünde bulunduran bir kadrodur. Sahadaki kardeşlerimiz ise; bu siyasetin taşıyıcıları olma şerefine sahiptirler." [15]

Nasrallah'ın yardımcısı, Şeyh Naim Kasım da buna benzer bir açıklamada: "Biz direnişi önceleyen siyasi bir partiyiz; çünkü İsrail'e karşı savaşmak ve işgal politikasının karşısında durmak, siyasi bir partinin yapabileceği bir şeydir. Bizler direniş ve siyasetin ayrılmaz bir bütün olduğuna inanıyoruz." [16]

"Eğer askeri kol ile siyasi kol birbirinden ayrılsaydı, siyaset sahnesinde bunun sonuçlarını ve etkilerini görürdük. Fakat Hizbullah'ın tek bir liderlik makamı vardır o da "Şura Meclisi"dir. Meclis, örgütün askeri, sosyal ve siyasi bütün eylemlerini yönetme yetkisine sahiptir. Hizbullah genel sekreterinin, "Şura Meclisi"nin dolayısıyla CihadMeclisi'nin başkanı olması demek tek bir liderimiz ve yönetimimiz var demektir." [17]

Hizbullah, hedeflerine ulaşabilmek için Lübnan siyasetinden istifade ediyor ve hem siyaseti hem de onun dışındaki yöntemleri kullanıyor. Hizbullah, Lübnan halkı üzerindeki etkisini arttırmak, aleyhine alınan kararların önüne geçmek ve örgütün çıkarlarını müdafaa etmek için 1990 yılında yerel yönetimlere ve 2005 yılında da hükümete katıldı. Ekim 1994'te Nasrallah: (Hizbullah'ın Lübnan siyasetinde temsilcisi olan) Vefa partisi, direnişin parlamentodaki, Lübnan'daki ve uluslararası arenadaki sesi olmuştur." [18] dedi.

Devam edecek

Dipnotlar:

[1] Hasan Nasrallah ile röportaj, el-Menar, 4/9/04
[2] Muhammed Feniş, el-Menar, 18/1/02
[3] el-Şark'ul-Evsat, 27/7/2006. http://www.aawsat.com/details.asp?section=4&issue=10103&article=375115&search=حزب%20الله&state=true
[4] http://news.msn.co.il/news/StatePoliticalMilitary/Military/200607/20060715072749.htm
[5] http://www.islamonline.net/Arabic/news/2006-08/27/11.shtml, http://www.nrg.co.il/online/1/ART1/470/132.html
[6] Shaul shai, "terror in the name of the Imam - twenty years of Shiite terrorism 1979-1999" (İmam adına işlenen terör – Şii terörünün yirmi yılı 1979-1999) (Herzliya - IDC, Israel, 2001) pp. 23-28.
[7] El-Nabulsi, "Will Lebanon become an Islamic republic?" (Lübnan bir İslam cumhuriyeti mi olacak?)
http://www.elaph.com/ElaphWeb/ElaphWriter/2006/8/170391.htm,
[8] http://www.ynet.co.il/articles/0,7340,L-3307104,00.html
[9] El-Menar, 7/5/1998.
[10] Hasan Nasrallah, El-Menar, 27/12/97.
[11] Radyo Nur, 16/2/2000 –http://www.intelligence.org.il sitesinden alınmıştır.
Ayrıca bkz: "el-Menar" 11/11/2001, 22/10/2002, 26/1/2003, ve 3/3/2003.
Ayrıca bkz:http://www.islamonline.net/Arabic/news/2006-08/22/03.shtml
[12] El-Menar TV, http://www.memritv.org/search.asp?ACT=S9&P1=566, 18-19/2/2005
[13] Muhammed Feniş, El-Menar, 18/1/2002.
[14] Şura Meclisi'nin görevi ve yapısı için bkz: Naim Kasım, Hizbullah – Al-Manhajj Al-Thajraba Al-Mustaqabal, (Beyrut, Dar Al-hadi, Abri, 2002) pp. 85-87
[15] El-Mecla, 24/3/02.
[16] Lübnan televizyonu, 23/1/03,
www.intelligence.org.il/sp/hizbullah/hizbu_ae.doc
[17] El-Mustakbel, 31/12/00,
www.intelligence.org.il/sp/hizbullah/hizbu_ae.doc.
[18] Hasan Nasrallah ile röportaj, El-Beled, 22/10/94