Hasan Karakaya
Suriye ile kapıştıramadık, laikçilerle kapıştıralım!
Henüz "çocukluk" yıllarımızda, mahallemizin bazı "ağabey"leri; çocukları etraflarına toplarlar ve başlarlardı "kızıştırıcı" lâflar etmeye;
"Heyy Ali, sen Ahmet"in burnuna dokunabilir misin?"
Ali "Dokunurum" der, Ahmet de; serde "erkeklik" var ya; "erkekliğe halel getirmemek" için, "Hayır dokunamazsın!" derdi.
"Dokunurdun, dokunamazdın" derken, biraz öncesine kadar birlikte bilye oynayan veya top koşturan çocuklar, başlarlardı alt alta-üst üste kavgaya!.. Ali "dokunmaya" çalışır, Ahmet de kendini "savunmaya!"
Bu uzun süreli "itiş-kakış"ın sonunda, bir de bakmışsın, yüzleri kan-revan içinde kalmış!.. Onlar ağlaya ağlaya evlerine dönerlerken, "büyük ağabey" de hınzır hınzır güler, bazen kahkahayı basardı.
Öyle ya;
Amacına ulaşmış, onları "kavga"ya tutuşturmayı başarmıştır!..
SURİYE İLE SAVAŞ İSTEYENLER!
Aradan yıllar geçti... Büyüdük, kocaman adamlar olduk... Ama, bakıyorum da; birileri "ağabey" rolünü hâlâ sürdürüyor, hâlâ "kavga" çıkarmaya ve "çocuk" gördükleri "insan"ları ve hattâ "ülke"leri birbirine "kapıştırmaya" çalışıyorlar.
Önce "ülke"lerden başlayalım...
Meselâ, Suriye"den...
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan"ın, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad"a yaptığı "çağrı"dan ve hemen ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu"nu Suriye"ye göndermesinden sonra, birçok "medya organı"nda ve "papyon kravatlı emekli diplomatlar"ın çıkarıldığı televizyon ekranlarında "savaş tamtamları" çalınmaya ve "Türkiye"nin Suriye"ye girmesi" ihtimalleri dile getirilmeye başlanmıştı...
Hatta, "senaryo"lar konuşuluyordu;
"Türk ordusu nereden girebilir ve nereye kaç günde varabilir?.. Suriye buna karşılık verirse, durum ne olur?"
Evet, evet; resmen ve alenen "savaş senaryoları" konuşulmaya başlanmıştı!.. Belli ki; "büyük ağabey"ler, "Türkiye ile Suriye"nin kapışmasını" istiyordu!..
İNGİLİZ"İN GAZINA GELSEYDİK!
Bunu, en çok isteyen İngiltere idi... Kendi ülkesindeki "siyah öfke"yi durduramayan, bugüne kadar "silahsız polis"leriyle övünen ama Londra"nın "yangın yeri"ne dönmesi üzerine "plastik mermi"ler kullanmak zorunda kalan İngiltere; Türkiye"ye "övgü"ler yağdırıyordu:
"Türk ordusu bunu başarabilir" diyorlardı; "Türk ordusu aslandır, kaplandır, kahramandır!"
Yani, "ver coşkuyu!"
Türkiye, "7 yaşında bir çocuk"tu ya, "gaza gelip" vuracaktı Suriye"yi!..
Ama, Türkiye "enayi" değildi!..
Çünkü aynı İngiltere; Kıbrıs"ta bulunan "Türk Barış Gücü" için, "işgalci" diyen bir ülkeydi!.. Şu hâle bakın; KKTC"de "işgalci" olan Türk ordusu, Suriye"yi vurursa "kahraman" olacak!..
Uzatmayalım; Türkiye "İngiliz"in cazı"na, "medyanın gazı"na gelmedi ve Ahmet Davutoğlu"nu gönderdi Suriye"ye... Davutoğlu"nun "6.5 saatlik temasları"ndan sonra "tansiyon" düşmeye ve "Hama"daki Suriye tankları çekilmeye" başlamıştı ki, "fitneci"ler yine sökün etti ekranlara;
"Ama, Davutoğlu"nu, havaalanında Suriye Dışişleri Bakanı değil, yardımcısı karşıladı... Demek ki, Suriye, Türkiye"yi ciddiye almıyor!"
Oha... Ve de çüş!..
Be "dangalak"lar, be "embesil"ler; tamam Davutoğlu"nu "yardımcı" karşıladı ama, onu kabul edip, dakikalarca görüşen ve "Türkiye"nin tavsiyeleri"ni dinleyen kimdi?..
Hele söyleyin;
Beşşar Esad, "Davutoğlu"nun muadili" midir?.. Davutoğlu, "yardımcı" tarafından karşılandı ama "Devlet Başkanı" tarafından kabul edildi!..
"Ondan daha üst düzey" kim var?..
TÜRKİYE, ABD TAŞERONU MU?
Baktılar ki buradan tutturamayacaklar, bu defa başladılar, "Türkiye"nin taşeronluk yaptığını" ve Suriye"ye "ABD"nin taleplerinin götürüldüğünü" söylemeye!..
Bu, ne demek?..
Türkiye, "ABD"nin talepleri"ne uyacak ve Suriye eğer "kanlı operasyon"ları durdurmazsa bir "müdahale" olacak!..
Hem de, "taşeron" olarak, "Türk ordusu"nu kullanacak!..
Bunlar, o kadar "ahmak" ve o kadar "kör"ler ki; ne ABD"yi tanıyorlar, ne de Türkiye"yi!..
Azıcık "akıl"ları olsaydı, derlerdi ki; "Kendi içindeki PKK"yı halledemeyen Türkiye, kalkıp da Suriye"yi mi halledecek?"
Kaldı ki;
ABD"nin, mevcut şartlarda "Esad"ın devrilmesi"ni istediğini de hiç sanmıyorum!..
Çünkü, Esad sonrası "meçhul"dür, "karanlık"tır!.. Esad gidince kim gelecek Suriye"nin başına?.. Öyle ya; Suriye"de, "organize bir muhalefet" yok... Yani, yönetime kimin geleceği meçhul!..
Diyelim ki Esad devrildi ve yerine "birileri" geldi... Peki, o gelen birilerinin "İsrail"le ilişkileri" nasıl olacak?.. İsrail"e karşı, daha mı "yumuşak", daha mı "sert!"
ABD, bunu görmeden, hiç "Esad"ın gitmesini" ister mi?.. Çünkü ABD için, "Suriye"de akan Müslüman kanı"nın hiçbir değeri yok!.. Tam aksine, ne kadar "Müslüman kanı" dökülürse, o kadar memnun olur Amerika!..
ABD için önemli olan;
"İsrail"in güvenliği"dir!..
"İsrail"in güven içinde olmayacağı" hiçbir senaryoyu onaylamaz ABD!.. Tamam; "Suriye"nin devreden çıkarılması" ve dolayısıyla "İran"ın yalnızlaştırılması" canına minnettir ama, mevcut durumda; "Esad sonrası meçhul" olduğundan, "Esad"ın yıkılması" hiç işine gelmez ABD"nin!..
TÜRKİYE"NİN İMAJI NE OLUR?
Dolayısıyla, "savaş tamtamları" çalan "papyon kravatlı monşer eskileri" boşuna heyecanlanıyor, ellerini boşuna ovuşturuyorlar!..
Türkiye, dün, belki "çocuk"tu ve "gaza gelebilir"di ama bugün Türkiye "büyük bir devlet" ve eğer "Suriye ile savaşır" ise, "Ortadoğu halkları nezdindeki bütün imajının yerle bir olacağını" çok iyi bilir!..
Onun için, boşuna el ovuşturmayın!..
Burada size ekmek yok!..
Haydi, başka kapıya!..
Hiç endişeniz olmasın ki;
"Türk derin devleti"nden sonra, "Suriye derin devleti" de hizaya gelecektir.
Ben bunu bilir, bunu söylerim...
ŞORTLU KIZA SALDIRI MI?
Şimdi de, "Türkiye"nin içi"ne dönelim... Malûm; "Aaa, Kurban Bayramı, bu sene de Hac dönemine rastladı" türünden "engin fikirleri" ile "din cühelâsı" olduklarını gösteren medyamız, yine malûm ki, her "Ramazan ayı"nda, mutlaka "irtica"yı hortlatır ve sürekli "oruç dayakları"nı pompalar!..
Bunu yaparlar ki;
"İşte, sonunda İran olduk" diyenler haklı çıksın!..
Bunu yaparlar ki;
"Yaşam tarzına baskılar başladı" paranoyasıyla kıvrananların ne kadar haklı oldukları görülsün!..
Bunu yaparlar ki;
"AK Parti iktidarı"ndan güç alan "yobaz"ların ve "dinci"lerin, "mahalle baskısı"nı nasıl tırmandırdıklarını herkes görsün!..
Evet, hemen her yıl bunu yaparlar... Ve böylece, "oruçlu" insanlara Ramazan"ı zehir ederler!..
Bu yıl, "ortalık sakin" diyorduk ki, "kavga" isteyen "iri kıyım ağabeyler" yine sahneye çıktı ve ellerindeki "tek malzeme" ile başladılar taarruza;
"Şortlu diye dövüldü!.. Şortlu kıza otobüste yobaz dayağı!.. Şortlu kıza otobüste saldırı!.. Kendini ahlâk bekçisi sanan yobaz, şortlu kızı hastanelik etti!.."
Ve daha başka başlıklar!..
5 N-1 K KURALI NEREDE?
Haber, "gazete"lerden sonra "facebook" ve "twitter"a da yansıyınca, bazıları başladı "Bu hayvanı bulun" kampanyası açmaya!..
Uzun lâfın kısası;
Aylardan "Ramazan", günlerden "oruç" olunca; "bir bardak suda fırtına koparmak" için, bulunmaz bir fırsat çıktı ve bunu kullandılar!..
Hâlâ da kullanıyorlar!..
Kullanıyorlar kullanmasına da;
"Kullanıldıklarının" farkında değiller!..
Tamam; "medyanın gazı"na geldiler, "öfke"lendiler ve "infial"e kapıldılar da; bu adamlarda "kuş beyni" kadar da beyin yok mu ki, şu soruyu hiç sormadılar:
"Böyle bir olay, gerçekten yaşandı mı?.. Olay; genç kızın, tek taraflı anlattığı şekilde mi cereyan etti, yoksa başka bir sebep mi var?.."
Malûm, "gazetecilik"te, değişmez bir "kural" vardır... "5 N-1 K" kuralı!..
Bir gazeteci, haberini yazarken, bütün bu sorulara cevap vermelidir...
Şimdi, "olay"a dönelim.
"Yobaz(!) saldırısı"na uğrayan "kim"dir?.. Nurcan İbrahimoğlu adlı 19 yaşındaki bir voleybolcu!..
"Nerede" saldırıya uğramış?..
"Bahçeköy-Levent hattı"nda!..
"Niçin" saldırmışlar ona?..
"Şortlu" olduğu için?..
Ve yine "5 N"den bir soru:
"Ne zaman?"
Şimdi sıkı durun!..
¥ Nurcan adlı genç kız "ne zaman" saldırıya uğramış biliyor musunuz;
"28 Temmuz"da!..
Yani, "Ramazan"a 4 gün kala!"
Peki, bu olayın "Ramazan"la veya "oruç"la ilgisi ne?..
Ve en can alıcı soru:
28 Temmuz"da, yani "Ramazan"a 4 gün kala" meydana gelen bir olay, niye "Ramazan"ın ortaları"nda gündeme getiriliyor?..
Demek oluyor ki;
"Medyatör"lerimizin "oruç düşmanlığı" yine depreşti ve "Ramazan dayağı bulamadık, Ramazan öncesi dayak verelim" dediler!..
¥ Sorarım onlara; hadi "saldırgan"la görüşmek mümkün değil, peki olayın yaşandığı "İETT otobüsünün plâkasını ve şoförünü" de mi bulamadınız?..
O otobüste, olaya "şahit" olan yolculardan birini de mi bulamadınız?.. Onlara niye sormuyorsunuz, bu olay "şort"tan mı oldu, yoksa "zort"tan mı?..
ORADA, HİÇ Mİ LAİKÇİ YOKTU?
¥ Ben, bu olayın bir "düzmece" olduğuna inanıyorum... Söyleyin Allah aşkına; bir otobüste bir "genç kız" saldırıya uğrayacak ve otobüste bulunan hiç kimse, bu olaya "müdahale" etmeyecek!..
Mümkün mü bu?..
"Bir otobüs dolu adam"ın hepsi "yobaz(!) kafalı" mıdır ki; gözlerinin önünde bir genç kızın dövülmesine sesini çıkarmayacak!.. Hele hele, "Türk erkekleri" buna asla göz yummaz!..
Kaldı ki, o semt; "dinci(!)lerin cirit attığı" bir yer değil, "Bahçeköy-Levent hattı"dır!.. Yani, "laikçilerin mebzul olduğu" bir yer!..
Böyle bir yerde;
Bir "yobaz"(!), hem de "şortlu bir kız"a saldıracak ve "laikçi yaşam tarzının bekçileri" buna sessiz kalacak, öyle mi?.. Rüyamda görsem inanmam!..
"Laikçilik öldü mü be!"
"Cumhuriyet"i kanla kuranlar"(!)ın yoğun olduğu bir semtte; bırakın bir "Cumhuriyet kızı"na saldırı olmasını, ona yan gözle bakacak bir adamı bile "linç" ederler, linç!..
Uzatmayalım... Eldeki bütün "veri"leri yan yana getirin ve görün, bu olayda bir "çarpıtma" vardır, bir "kavga çıkarma" arzusu vardır!..
Hepsi bir tarafa da; "28 Temmuz"da meydana geldiği iddia edilen bir olay, niçin "Ramazan"ın ortası"nda servise konulmuş ve ortada bir "darp raporu" bile yokken, niçin böyle köpürtülmüştür?..
Bu olay var ya;
En az, Özdemir İnce"nin; "Mini etekli kızı diri diri yaktılar" haberi kadar "palavra", en az onun kadar "uydurma"dır, "düzmece"dir!..
YİNE BAŞARAMAYACAKLAR!
Hani, bu olay "muhafazakâr"ların oturduğu bir semtte olsaydı, belki ihtimal verirdim... Ama, Bahçeköy, Levent dediğiniz yer; "milyon dolarlık villalar"ın bulunduğu, "holding patronlarının oturduğu" ve de "laikçi hassasiyet"in zirvede olduğu bir yerdir!.. Buralarda, "yobaz"(!)lar barınamaz ki, kalkıp, bir de "saldırı" gerçekleştirsinler!..
Bizim "Yeniçeri askeri"nin, "Ben yeni duydum" demesi misali, "28 Temmuz"da cereyan ettiği iddia edilen bir olayın, "Ramazan"ın ortası"nda servise konulması da gösteriyor ki; birileri; "hükümet" ile "laikçi"leri "birbirine kapıştırmak" istemektedir!..
"Suriye ile kapıştırmayı beceremedik, laikçilerle kapıştıralım!" hesabı...
Ama, yine avuçlarını yalayacaklar!..
Suriye ile kapıştırma senaryosu tutmadı, bu senaryo da tutmayacaktır!..
Çünkü biz;
Bu filmleri çoook gördük!..
Ve bir "son dakika" haberi:
Nurcan İbrahimoğlu adlı genç kızın "darp" edilmediği, tam aksine o "erkek yolcu"ya kendisinin "tasma" benzeri bir cisimle vurduğu İETT şoförü ve "tanık"ların beyanıyla ortaya çıkmıştır!..
Bu da, "hergele"lere kapak olsun!..
IKEA... Burası İsveç toprağı!
"Mobilya" türü malzemeler ve "mutfak eşyaları" satan "IKEA" mağazalarını bilirsiniz... İşte, bu IKEA"ların Esenler Şubesi"ne giden bir vatandaş, gitmiş bir görevliye ve demiş ki; "Affedersiniz namaz geçmek üzere... Namaz kılabileceğim bir yer var mı?"
Görevli ne dese beğenirsiniz;
"Burası İsveç toprağı bayım!..
Burada ne mescid olur, ne de namaz kılınır!"
"Kusura bakma" demiş vatandaş; "Ben burasının Türkiye toprağı olduğunu sanıyordum!"... Demiş ve çıkmış dışarı!..
Dışarı çıkınca ne görmüş biliyor musunuz... Koskocaman bir "bez afiş" ve üzerinde şu yazı: "İftara bekleriz!"
Biraz önceki konuşma gelmiş aklına... Burası "İsveç toprağı" ise, burada "iftar"ın işi ne?.. "Demek ki" demiş; "İstismar sınır tanımıyor!.. Namaza gelince İsveç toprağı oluyorlar ama, para kazanmaya gelince, iftara hoşgeldiniz!.."
Saf ayaklarına yatıp, sormuş bir görevliye; "Burada iftar yemeği mi veriyorlar?" diye... Görevli; "yoo" demiş; "Lokanta var!.. Basıyorsun parayı, yiyorsun yemeği!.."
Vatandaş öğrenmiş ki; lokantanın "köftesi" meşhurmuş...
Sonra düşünmüş; "Burası İsveç toprağı olduğuna göre, köftenin eti de herhalde kuzu veya dana eti değildir!"
Çıkmış gitmiş IKEA"dan... Bir daha gelmemek üzere.
akit