Taliban'dan İrana Destek

Taliban'dan İrana Destek

Pakistan'daki Dar'ul Ulum Hakkaniye medresesinin sorumlusu Mevlana Sami el Hakla reportaj.

 

Pakistan’daki “Dar’ul Ulum Hakkaniye” medresesinin başında bulunan Mevlana Sami el Hakk, kendisiyle yapılan bir röpörtajda, "İran’ın Ortadoğu’da “Şii Hilali” oluşturma gibi bir emelinin olduğu iddia ediliyor. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?" şeklindeki soruya şu şekilde cevap verdi:

 

"Bu iddia, Müslümanların gücünü bölmek amacıyla yapılan bir Amerikan propagandasıdır. Şii-Sünni konusu, işgal güçlerinin Irak’taki yenilgisini örtbas etmek ve Amerika’nın Ortadoğu’daki hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla, Amerika tarafından oluşturuldu ve geliştirildi. Bunun yanı sıra, Amerika, İran’ın Irak’ın iç işlerine karıştığı iddiası ile İran’ın dünya ülkeleri arasındaki konumunu zedelemek amacıyla zehirli propagandalar geliştiriyor. Bu, tamamen temelsizdir. Ben iki ay önce İran’ın önemli liderleri ile buluşmak amacıyla İran’daydım. Ben, onlara Amerikan propagandalarına karşı durmaları, Kürtleri, Arapları ve Sünnileri memnun etmeleri gerektiğini söyledim. Açık bir şekilde şunu belirttim; “eğer İran bütün İslam ümmetinin desteğine ihtiyaç duyarsa, o zaman siz, Amerika’ya karşı sadece Şiilerden değil Sünnilerden de destek toplamanız gerekmektedir”.

 

 

 

“TALİBAN’IN BABASI” OLARAK NİTELENDİRİLEN MEVLANA SAMİ-ÜL HAKK İLE BÖLGEDEKİ SON DURUM İLE İLGİLİ YAPILAN RÖPORTAJ…

 

Mevlana Sami-ül Hakk, Pakistan’da faaliyet gösteren “Dar’ul Ulum Hakkaniye” medresesinin başında bulunmaktadır. Molla Ömer gibi Taliban Hareketi’nin önemli liderleri bu medresede eğitim gördüklerinden ötürü, Sami-ül Hakk, “Taliban’ın babası” olarak sıfatlandırılmaktadır.

 

Amerika’da faaliyet gösteren The Jamestown Vakfı’nın analizcisi olan Imtiaz Ali, Sami-ül Hakk ile bölgedeki konuları değerlendirmek amacıyla bu röportajı gerçekleştirmiş.

 

The Jamestown Vakfı’nın misyonu kendi internet sitesinde, “Bilgi vermek ve eğitmek” olarak tanımlanırken, “ABD için stratejik ve taktiksel açıdan önem taşıyan konular hakkında” bilgiler yayımladıkları dile getiriliyor. Vakıf üyeleri arasında ABD’nin eski Başkanı Jimmy Carter’ın bir dönem ulusal güvenlik danışmanlığını üstlenen Zbigniew Brzezinski de yer alıyor.

 

The Jamestown’un misyonu ve amaçlarından da anlaşılacağı üzere, Imtiaz Ali’nin Mevlana Sami-ül Hakk ile yaptığı röportaj sadece sıradan bir gazatecei edası ile yapılmamıştır. Sami-ül Hakk’a yöneltilen sorular da bu varsayımımızı kanıtlamaktadır. Lakin, biz sorulardaki önyargılardan ziyade sorulara verilen cevapların niteliksel anlamdaki öneminden yola çıkarak bu röportajı tercüme etmeyi uygun gördük.

 

Röportajdan gerektiği şekilde istifade edebilmek duasıyla…

 

 

Imtiaz Ali: Rus işgali sırasında, sizin medresenizden olan öğrenciler “cihad” için Afganistan’a gidiyorlardı ve daha sonra bu öğrencilerin birçoğu Taliban hükümetinde yönetici veya vali olarak görevlendirildiler. Aynı durum bugün de sürüyor mu? Siz hala Afganistan’a “cihad” için insanlar gönderiyor musunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Orada cihada katılanlar, sadece “Taliban” değildi. Bu, düzeltilmeye ihtiyaç duyan bir varsayımdır. Rusya’nın Afganistan’ı işgalinden sonra, her çeşit insan “cihad” için Afganistan’a gitti. Medrese öğrencilerinden daha fazla sayıda üniversite ve kolej öğrencisi bölgeye gitti.

 

Imtiaz Ali: Fakat, şu inkâr edilemeyecek bir gerçektir ki, sizin medresenizden mezun olan öğrenciler “Taliban rejimi”nin kurulmasında önemli rol oynadılar.

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Afganistan’da hizipsel savaşlar doruk noktasına ulaştığında, öğrenciler kendi çalışmaları ile meşguldüler. Elbette ki, liderler bir şey yapamayınca, öğrenciler, harap olmuş olan ülkeyi kurtarmak için gelmeliydiler. Bu yüzden dolayı, öğrenciler, ülkelerini hizipsel savaşlardan kurtarmak için geriye geldiler. Benzer biçimde, Amerika, 2001 yılının sonunda Afganistan’a saldırdığında aynı olay gerçekleşti; şu anlaşılması gerekmektedir ki, kâfir bir topluluk Müslüman bir ülkeye saldırdığında, o vakit, bu ülkeyi savunmak her Müslüman için bir sorumluluktur. “Tahrik Nifaze Şeriat Muhammedi”(İslam Şeriatını Uygulama Hareketi)’nin lideri Mevlana Sufi Muhammed,  binlerce insanı cihada götürdü; bu, övülmeye değer bir harekettir. Amerika’nın Afganistan saldırısı, açıkça terörist bir saldırıdır. Fakat herhangi bir kimse Amerika’ya karşı silahlı direnişe geçtiğinde, o zaman bu kimse “terörist” olarak nitelendiriliyor. Bu, son derece tuhaf ve mantıksız bir felsefedir.

 

Imtiaz Ali: Taliban liderlerinin Afganistan’daki ‘ilkbahar operasyonu’ ile ilgili yeni takviyeler istediği belirtiliyor. Bu doğru mu?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Bunlar sadece asılsız raporlardır. Onların medrese öğrencilerinden talepte bulunmaları veya bizden takviye güçler istemeleri söz konusu değildir. Taliban Hareketi böyle bir organizasyon değildir. Onlar mağaralarda yaşıyorlar. Taliban’ın, uygun haberleşme araçları ve lojistik sistemler hususunda eksiklikleri bulunmaktadır ve bu, onların neden yeni üyeler talep etmediklerinin bir cevabıdır. Afganistanlılar, kendi kendilerine silahlandılar ve Amerika ve NATO güçlerine karşı kendi başlarına savaşıyorlar.

 

Imtiaz Ali: Eğer Taliban sizden bir yardım talebinde bulunursa sizin cevabınız ne olur?      

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Taliban, asla bizden yardım talebinde bulunmaz. Biz şu ana kadar Taliban’a ne öğrenci gönderdik ne de bundan sonra göndereceğiz. Bu, bizim medrese olarak politikamızdır. 

 

Imtiaz Ali: Siz Afganistan’daki durumu nasıl tanımlıyorsunuz? Bu bir cihad mı?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Sovyetler Birliği Güçleri Afganistan’a girdiğinde, bu bir bağımsızlık savaşıydı ve biz hepimiz bu savaşın cihad olduğu konusunda hem fikirdik. Hatta Amerika, Rusya’nın Afganistan’dan çıkarılması gerektiğini dillendiriyordu. Rusya, Afganistan’dan çıkarıldığında, bu sefer aynı suçu Amerika işledi. Bu yüzden dolayı, iki durum da aynı. Bir “kâfir güç” yerini başka bir “kâfir güç”e bıraktı. Toplamda hiçbir fark yok. Rusya olsun Amerika olsun fark etmez, bu bir “cihad”dır. 

 

Imtiaz Ali: Bazı analizciler Afganistan’daki durumu Peştun isyanı olarak tanımlıyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Bu, ne Peştun, ne Fars, ne Sünni ne de Şii bir ayaklanmadır. Esas olarak, Afgan halkı, işgalci Amerika ve onun müttefiklerine karşı silahlı mücadelede bulunuyor. Bu bir bağımsızlık savaşıdır. Taliban rejiminin yıkılmasından sonra, Afgan halkı iki yıl boyunca hayatlarında pozitif bir gelişme olup olmayacağını görmek için sessiz bir konumda kaldılar. Fakat Afgan halkı, Taliban rejimi yıkılırken kendilerine verilen sözlerin hiçbirinin yerine getirilmediğini gördüler ve bu durum, Afgan halkının işgal güçlerine karşı neden ayaklandıklarını bizlere açıklıyor. Şimdi, bu savaş tüm Afganlılar için bağımsızlık savaşıdır. Onlar, Amerika’nın başını çektiği işgal güçlerini, kendi topraklarından atmak istiyorlar. Bu mücadeleyi sadece bir Peştun ayaklanması olarak tanımlamak tamamen yanlış bir varsayımdır.

 

Imtiaz Ali: Siz Karzai Hükümetini Müslüman bir hükümet olarak görmüyor musunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Biz Karzai’nin Müslümanlığı ile ilgilenmiyoruz. Onun ne derece Müslüman ya da gayri-Müslim olduğunu belirlemek bizim işimiz değil. Biz sadece Afgan halkının acılarını sonlandırmak istiyoruz. Biz, harap halde bulunan Afganistan’da devamlı olacak bir barış için yol hazırlamak amacıyla Afgan yöneticilerden Taliban ve diğer “Cihad Güçleri” ile müzakerelere başlamalarını istiyoruz.   

 

Imtiaz Ali: O zaman, sizin için, hükümet Afgan hükümeti olduğu müddetçe, Karzai veya Taliban hükümeti olması fark etmez. Öyle mi?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Biz şunu söylüyoruz; Afganistan’da dış güçlerin her şeye karıştığı bir durum olmamalı ve Afganistanlılar kendi çözümlerini kendileri üretmelidirler. Bütün gruplar-liderler, Taliban, “Cihad Güçleri”- meydana çıkmalı ve barış için ortak çalışmalılar. Onlar, kendi kaderlerine dış güçlerin etkisi olmadan karar vermeliler. Fakat ben kesinlikle şuna inanıyorum ki, Afganistan’da yabancı güçlerin varlığı yok edilmedikçe, barış ve istikrar için hiçbir şans bulunmamaktadır.

 

Imtiaz Ali: Afganistan ve Pakistan arasındaki Durand sınır çizgisi boyunca savaşa katılmak amacıyla yapılan geçişler ile ilgili sizin düşünceleriniz nelerdir?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Daha öncede söylediğim gibi, bu savaş, Afgan halkının işgal güçlerine karşı ayaklanmasıdır ve bu savaşın Pakistan’dan gelen savaşçılarla ve sınır boyunca yapılan geçişlerle hiçbir ilgisi yoktur.

 

Imtiaz Ali: O zaman, neden hükümet sınırı çitlerle örmeye ve sınırın Pakistan tarafına mayınlar döşemeye karar verdi? Siz bunu onaylıyor musunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Ben bu plana karşıyım, çünkü sınırın her iki tarafındaki Peştun halkı, kültürel, ırksal ve dini değerlerini paylaşıyorlar. Onların hayatları, birbirlerini bütünlemektedir. Onların hepsi Müslüman. Onlar tek bir halk. Sınıra çitler örmek sorunu çözmeyecektir. Pakistan-Afganistan sınırındaki gerilimin arkasındaki esas problem, Afganistan’daki Amerika öncülüğündeki işgal güçlerinin varlığıdır. Bu işgal güçleri Afganistan’ı terk ettiği gün, bu gerilimde çözülecektir.

 

Imtiaz Ali: 2003 yılında hükümet tarafından yabancı öğrencilerin ülkedeki medreselere girişlerinin yasaklanması ile birlikte, sizin medresenize kayıt olan öğrenci sayısı değişti mi?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  Bu yasak, bizim temel haklarımıza karşı yapılan bir tecavüzdür. Öğrenciler buradan eğitim almak için Amerika’ya ya da İngiltere’ye gidebiliyorlar. Benzer biçimde, diğer ülkelerden öğrencilerde eğitim amacıyla Pakistan’a geliyorlar. Bu da bizim diğer Müslüman ülkelerdeki öğrencilere sağladığımız bir fırsattı. Bu yasak, kurallara aykırı, insanlık dışı ve yasa dışıdır. Hükümet, bu yasağı sadece Amerika’yı ve onun batılı yandaşlarını teskin etmek amacıyla yürürlüğe soktu. Bu durum bizim için utanç verici, çünkü Hindistan seküler bir ülke olmasına rağmen, Müslüman ülkelerden eğitim amacıyla Hindistan’a gelmek isteyen öğrencilere vize veriyor.

 

Imtiaz Ali: Fakat ortada bu medreselerde teröristler eğitildiğine dair bir takım suçlamalar bulunuyor.   

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Bu durum, medrese eğitimine karşı sürekli olarak sürdürülen propaganda örneklerinden başka bir şey değil. Bu tür şeyleri bu zamana kadar hep duyduk, fakat hiç kimse bu konu ile ilgili güçlü bir kanıt ortaya koyamadı.

 

Imtiaz Ali: Medreseler tarafından alınan paraların denetiminin az olmasından dolayı, bu konu hep sır olarak kaldı, doğru değil mi?

 

 Mevlana Sami-ül Hakk: Biz, mali sistemimizi hükümete denetletmek zorunda değiliz; çünkü onlar bize hiçbir maddi yardımda bulunmadı. İlk olarak, onlar bize medresenin masraflarını karşılamak için yardımda bulunsunlar, o zaman biz, onlara denetleme haklarını verelim. Onlar, bize hiçbir yardımda bulunmazken, neden denetleme hususunda acı çekiyorlar?  Sadece, bize maddi yardımda bulunan kişiler, bizi denetleme hakkına sahiptir. Biz kendi “bağış yapma” sistemimize sahibiz ve hükümetten de hiçbir yardımı kabul etmeyiz. Şunu da belirtmek istiyorum ki, biz medresemize yapılan yardımların hepsinin listesini tutarız.  Yapılan yardım not edilir, yıllık raporlar hazırlanır ve bu raporlar, yardım eden kişilerin isimleri ile birlikte yazılı olarak çıkarılır.

 

Imtiaz Ali: Bu büyük medresenin masraflarını karşılamak için kimler size yardımda bulunuyor?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Genel Müslüman Halk. Yardım yapanların birçoğu toplumun fakir kesiminden gelmektedir. Onlar biliyorlar ki, medreseler İslam’ın kalesidir ve bu medresede okuyan öğrenciler de İslam’ın koruyucularıdır. Allah’ın dini medreselerde gelişmektedir. Bu insanlar, günlük zayıf bütçelerinden kesintiler yaparak bize yardımda bulunurlar. Bu durum, bu insanların her şeye gücü yeten Allah’a sevgilerini nasıl belirttiklerini ve bu medreselerin bütünlüğünü nasıl sağladıklarını açıklamaktadır.

 

Imtiaz Ali: Pervez Müşerref’in seküler bir hükümetin lideri olarak görülmesine rağmen, dini konulara müdahil olması onaylanıyor mu?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Müşerref, bunların hepsini sadece Amerika’yı ve onun batılı yandaşlarını teskin etmek için yapıyor.

 

Imtiaz Ali: “Nükleer güce sahip” bir İran hangi aşamaya kadar Pakistan’ın gücü açısından bir tehdit gibi görünmektedir?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: İran, hiçbir surette Pakistan için bir tehdit değildir. İran, bölgede Amerika’ya süre veriyor ve nükleer güç statüsünü kazanma hususunda son derece kararlı görünüyor. Tüm dünya Müslümanları bu durumdan son derece memnun; çünkü ortada Amerika’nın gözünün içine bakarak “İslam’ın gücü”nü kanıtlayacak cesarete sahip olan birileri olması gerekmektedir. Biz İran’ı destekliyoruz. Bunun yanı sıra, biz Pakistanlı liderlere daha önce Afganistan’da olduğu gibi, İran konusunda da Amerika’nın emirlerini uygulamalarına izin vermeyeceğiz.

 

Imtiaz Ali: İran’ın Ortadoğu’da “Şii Hilali” oluşturma gibi bir emelinin olduğu iddia ediliyor. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Bu iddia, Müslümanların gücünü bölmek amacıyla yapılan bir Amerikan propagandasıdır. Şii-Sünni konusu, işgal güçlerinin Irak’taki yenilgisini örtbas etmek ve Amerika’nın Ortadoğu’daki hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla, Amerika tarafından oluşturuldu ve geliştirildi. Bunun yanı sıra, Amerika, İran’ın Irak’ın iç işlerine karıştığı iddiası ile İran’ın dünya ülkeleri arasındaki konumunu zedelemek amacıyla zehirli propagandalar geliştiriyor. Bu, tamamen temelsizdir. Ben iki ay önce İran’ın önemli liderleri ile buluşmak amacıyla İran’daydım. Ben, onlara Amerikan propagandalarına karşı durmaları ve Kürtleri, Arapları ve Sünnileri memnun etmeleri gerektiğini söyledim. Açık bir şekilde şunu belirttim; “eğer İran bütün İslam ümmetinin desteğine ihtiyaç duyarsa, o zaman siz, Amerika’ya karşı sadece Şiilerden değil Sünnilerden de destek toplamanız gerekmektedir”.

 

 Imtiaz Ali: Siz Pakistan’da faaliyet gösteren Lashkar-e-Jhangvi, “Tahrik Nifaze Şeriat Muhammedi”(İslam Şeriatını Uygulama Hareketi) ve diğer “Cihadi askeri birlikler” hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Lashkar-e-Jhangvi ve benzer organizasyonlar Keşmir probleminin devamı niteliğindedir.  Bu hareketler, Keşmir’deki çalışmaları dolayısıyla devletin tam desteği ile Pakistan İstihbarat Servisi(ISI) tarafından korunuyorlardı. Fakat ne zaman ki Pakistan ciddi anlamda baskı altına alındı, o zaman bu oyun bitti ve bu durum, neden bu hareketlere yasaklar getirildiğinin cevabıdır. Bütün bunlar, Batı tarafından dikta edildi. 

 

Imtiaz Ali:  Siz, Pakistan’da yapılan son “istişhad eylemi”nin oluşturduğu ortam hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Bu sürpriz bir şey değil. Pakistan’daki bu yeni eylem fenomeni, Pakistan hükümeti’nin politikalarının ve özellikle de Afganistan sınırındaki aşiret bölgelerine yapılan zalimane askeri saldırıların direkt bir sonucudur. Bugün, Pakistan askeri Güçleri, Müşerref’in terörle mücadele adı altında uyguladığı yanlış politikalardan ötürü en yüksek derecede risk ve tehlike seviyesinde bulunuyorlar. Ben geçmiş zamanlarda bu konuda uyarılarda bulundum. “Eğer hükümet güçleri zalimane saldırılarına devam ederse, askeri karakollara yapılan saldırılar sadece aşiretlerin olduğu bölgelerle sınırlı kalmayacak, ülkenin geri kalan her yerine de sıçrayacaktır” şeklinde açıklamalarda bulundum. Bugün, bunun gerçekleştiğini görüyorsunuz.

 

Imtiaz Ali: Siz bu saldırıların adaletli olduğunu düşünüyor musunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Bu saldırılarda bulunan kişiler, yaptıkları işin adil olup olmadığını bize sormuyorlar. Bu soruyu, bu saldırıyı yapan kişilere( bu kişilerin aile fertleri öldürüldü ve evleri bombalandı) sorsanız daha iyi olur. Onlar kendi kendilerine ne yapacaklarına karar verdiler. Hiçbir mollaya sormadılar. Fakat onlar cennete gideceklerini düşünüyorlar.

 

Imtiaz Ali: Siz bu eylemleri yapan kişilerin kimler olduğu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Bu kişiler genç ve duygusal kişiler. Bu kişiler, kendi liderlerinin Amerika’ya ve onun yandaşlarına teslim edildiklerini gördüklerinde, bu durum karşısında “istişhad eylemi” dışında herhangi bir yol görmüyorlar. Bu kişilerin arasında, batılı emperyalistlerin Müslümanları nasıl yok ettiklerini gören, modern üniversitelerde okuyan öğrencilerde bulunuyor. “İstişhad eylemleri” artık uluslar arası bir fenomendir. Bu gençler, medreselerde ve camilerde hiçbir suikast eğitimi almazlar ve bu konuda yönlendirilmezler. Onlar, televizyonlarda, Müslüman kardeşlerinin ölü bedenlerini izliyorlar. Görüyorlar ki, Müslümanlar dünyanın dört bir coğrafyasında öldürülüyorlar. Bu kişiler, bu gaddarlıkları görünce, kendi yollarını kendileri çiziyorlar. Eğer uluslar arası toplum bu tür saldırıları sonlandırmak istiyorsa, onların ilk olarak Filistin, Irak, Keşmir gibi konularda çözüm yolları bulmak için kafa yormaları gerekmektedir.     

 

Imtiaz Ali: Medresedeki görevinizin yanı sıra, bir politikacı olarak siyasi alanda kendi rolünüzü nasıl görüyorsunuz? 

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Benim politikadaki görevim, medrese hocası olarak sahip olduğum görev kadar açıktır. Ben Pakistan’da doğru bir İslami sistem istiyorum. Bu benim temel, yalın bir hedefim. Pakistan yönetim sistemi, İngiliz Otoritesi tarafından ortaya atıldı. Bu demektir ki, biz hala bu sömürgeci mantığın bıraktıkları ile köleleştiriliyoruz. Bizim eğitim, ekonomi ve hukuk sistemimiz, aynı sömürgeci mantığın sisteminden gelmektedir.  Ben, İslam’ın dört halifesi tarafından uygulanmış olan gerçek Şeriat’ı ortaya koymak istiyorum.

 

Imtiaz Ali: Gelecekteki başkanlık seçimlerinde Müşerref’i destekleyecek misiniz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Gelecek seçimlerle ilgili henüz bir karar vermedik. Fakat ben bunların demokrasi isminde boş ve sahtekârca bir antrenman olacağını düşünüyorum. Seçimler demokrasinin bir parçasıdır; fakat burada bu seçimler sahtekârca olacak. Ben, politika hayatımdaki 37. yılımda, hala bu ülkenin özel bir grup aileden gelen özel bir grup politikacı tarafından yönetildiğini görüyorum. Bu kişiler, kendi kendilerinin hanedanlıklarını kurdurlar. Pakistan’ın kuruluşundan bu yana, politikalarında çok farklı değişiklikler olmadan bu hanedanlığın bir üyesi yerini başka bir üyesine bırakıyor. Ben kansız bir devrimden yanayım; bu devrim, var olan sistemi tamamen revizyondan geçirecektir. Ben sadece şunu merak ediyorum; demokrasi askeri üniformanın gölgesinde nasıl gelişecek? Bu durum, demokrasinin bir utancıdır.

 

Imtiaz Ali: Müşerref’in “terörle mücadele”ye verdiği destek neticesinde, Müşerref’in popülaritesi arttı mı yoksa azaldı mı? Siz ne düşünüyorsunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Kesinlikle azaldı. İlk olarak, Bush’un kendi ülkesindeki popülaritesinin nasıl azaldığına bakın. Bu yüzden, nasıl olur da “terörle mücadele” konusundaki rolüne paralel, Müşerref’in popülaritesi artabilir? Onun popülaritesinin arttığına dair yayımlanan raporların hepsi çöp yığınından ibarettir.

 

Imtiaz Ali: Müşerref, Pakistan üzerinde kontrolünü sürdürebilecek mi?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: İnsanlar şu anda onun Pakistan’da yaptıklarından memnun değiller. Ezici bir çoğunluk, başta “aydınlanmış ılımlılık”(İlk defa Müşerref tarafından dillendirilen, İslam’ın ılımlılaştırılmasını öngören bir proje) politikası olmak üzere Müşerref’in birçok politikasına karşı çıkıyor. Pakistan anayasası(Hudood)’na değişiklikler getirilmesinden sonra, şu anda Müşerref’in hükümeti “kâfir hukuk sistemi”ni onaylayabilir. Fakat Müşerref şunu anlamıyor; Pakistan halkı, “küfür” konusunda canını vermeye hazırdır. Tüm bu tepkiler, Müşerref’in kitleler içerisinde popülaritesinin ne kadar olduğunu kanıtlamaktadır.

 

Imtiaz Ali: Pakistan’ın geleceğinde İslami bir devrim mümkün müdür?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Her şey mümkündür. Fakat unutulmaması gereken önemli şey şudur ki, Pakistan’ın kuruluş amacı, Hindistanlı Müslümanlar için İslami bir devlet olması idi. “Şeriat”ın kurulması, Pakistan’ın kuruluş amacının mantıklı bir sonucudur.

 

 Imtiaz Ali: Siz, 10 yıl içerisinde kendinizi ve kendi rolünüzü nasıl görüyorsunuz ve siz, daha önceden bahsettiğiniz “barışçıl bir devrim”e nasıl katkıda bulunabilirsiniz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Gelecekte olayların nasıl seyredeceğini göreceğiz. Bununla birlikte, ben, 10 yıl içerisinde Pakistan dahil olmak üzere bütün İslam ümmetinin uykusundan uyanacağı hususunda iyimserim. Ben, Pakistan halkının büyük bir çoğunluğunun gelişen olaylar karşısında sessiz bir seyirci olarak kalmayacaklarını ve bunu hoş görmeyeceklerini düşünüyorum.  Aynı zamanda, burada ABD için bir ders var: “Dünyanın önceki süper gücü Sovyetler Birliği’nin başına neler geldiğini öğrenmek”. Dünyanın problemleri pozitif bir yolla gündeme getirilmeli ve başta İslam ümmeti olmak üzere bölgedeki bütün insanların mahrumiyetleri konuşulmalı ve anlatılmalıdır. Birçok şey büyük ölçüde değişti. Amerika ve onun batılı müttefikleri Müslümanlara zulüm yapma ve Müslümanları yok etme yoluna gittiklerinde, artık daha güçlü cevaplar var olacak. Artık, Müslümanlar uyanıyorlar. Artık, ABD için mantıklı ve sorumlu hareket etme zamanıdır. Aksi takdirde, kısasa kısas olarak birtakım saldırılar gerçekleştirilecektir.

 

Imtiaz Ali: Siz “istişhad eylemi” fenomenini bir uyanma çeşidi olarak görüyor musunuz?

 

Mevlana Sami-ül Hakk: Bakın, eğer siz uyuyan bir adama tekme atarsanız, o adam sadece uykusundan uyanmayacaktır, aynı zamanda size karşı mukavemet gösterecektir. Bu yüzden, evet “istişhad eylemleri” bir uyanma çeşididir. Bana söyler misiniz, Pakistan’a “istişhad eylemi” kavramı nereden geldi? Afganistan halkı arasında 20 yıldan fazla süren ihtilaflar zamanında biz hiç bu tarz eylemler duymadık. Fakat bu eylemler, Müslüman halklara zulmeden zalimlere karşı cevap olarak görülen yeni ve yenilmez buluşlardır.

 

Imtiaz Ali: Batılı hükümetler, Pakistan ile “dış yardım” ve geliştirme işi” aracılığıyla sağlıklı bir ilişkiye sahip olabilirler mi?

 

Mevlana Sami-ül Hakk:  İlk adım egemenlik, saygı ve itibardır; sadece o zaman, dış yardım işi gerçekleşebilir. ABD ve Batı, Müslüman ülkelerin egemenliklerine saygı göstermedikçe ve Müslüman ülkelere karşı gaddarlıklarını ve zalimliklerini sonlandırmadıkları müddetçe hiçbir şey gerçekleştirilmeyecek ve hiçbir işbirliği yapılmayacaktır.

 

DİRİLİŞ SAATİ DERGİSİ-SAYI:21(AĞUSTOS-EYLÜL 2007)

 

velfecr