Hasan Karakaya
Tayyip Erdoğan Süfyan, Fetullah Gülen Mehdi, öyle mi?!?
“Şeytan”ın hikâyesini bilirsiniz...
Vaktiyle, “zengin bir adam” varmış... Köşk’te otururmuş... Çok sayıda yardımcısı varmış... Bir de “Koç”u varmış ki, onu çok sever, gözü gibi bakarmış!..
Bir gün, şehre gitmesi gerekmiş... Giderken, Köşk’teki herkesi tembihlemiş; “Ben gelene kadar koçuma iyi bakın!.. Yemini, suyunu sakın ihmal etmeyin!”
Çıkmış Köşk’ten, gitmiş şehre...
O gidince, “Şeytan” gelmiş, Koç’un bağlı olduğu kazığı, ileri-geri oynatmış!..
Hayvan, “kazığın gevşediğini” görünce, asılmış ve çıkarmış!..
Köşk’ün bahçesinde otlaya otlaya dolaşırken, bakmış “Köşk’ün kapısı”açık, girmiş içeri!.. Girer girmez; bakmış, “ayna”da kendini görmüş!.. Ama ne bilsin, aynada kendini gördüğünü... Bir “koç” daha var zannetmiş ve gerilmiş, gerilmiş, bütün gücüyle “tos” vurmuş diğer koça!..
Tabiî; ayna, şangırr, yerde!..
Ayna paramparça olunca, gürültüye koşan evin hanımı, aynayı koçun kırdığını görünce hemen talimat vermiş;
“Derhal kesin şu hayvanı!”
Evin hanımı talimat verir de kesmezler mi?.. Mecburen kesmişler!..
Uzatmayalım... Bir süre sonra, Köşk’ün sahibi adam gelmiş... Hemen Koç’un bağlı olduğu yere gitmiş... Aaa, bir de ne görsün?.. Koç, yerinde yok!..
Çılgına dönmüş!..
Hemen Köşk çalışanlarını çağırıp, sormuş; “Benim güzel gözlü hayvanım nerde?”
Karısı demiş ki;
“Durum böyleyken böyle... Koç, benim aynamı kırdı, ben de onu kestirttim!..”
Durumu öğrenen adam, daha çok öfkelenmiş ve belinden tabancasını çıkarıp; önce karısını, sonra da yardımcılarını öldürmüş!.. Son kurşunu da kendi kafasına sıkmış!..
Manzarayı gören Şeytan demiş ki;
“Ben ne yaptım ki?!?.. Sadece sağlam kazığı oynattım!”
Evet, böyle demiş;
“Ben ne yaptım ki?!?..
Sadece kazığı gevşettim!”
BİR HABER, İKİ YAZI!
Paralel Yapı da böyle!..
Hemen her “melânet”i işliyorlar, hemen her “kirli operasyon”u yapıyorlar, hemen her türlü “fitne”yi körüklüyor, hemen her “tahrik”i ve “tahkir”i yapıyorlar, sonra da ekranlara çıkıp, diyorlar ki;
“Biz ne yaptık ki?!?”
Elinin körü!..
Daha ne yapacaksınız ki?..
Meselâ, “Tahşiye Yayınevi mensupları”na karşı bir “operasyon”yaptırıyorlar, adamları “17 ay hapiste” çürütüyorlar, sonra da “kumpas”iddialarını reddedip, diyorlar ki;
“Biz ne yaptık ki?”
Soruyorsunuz;
“Fetullah Gülen, sohbetlerinde Tahşiye’den bahsedip, bu insanları hedef göstermedi mi?.. Zaman ve Bugün gazeteleri, Tahşiye haberleri yapıp, yazılar yayınlamadı mı?.. Samanyolu Televizyonu Tek Türkiye dizisinin iki bölümünde Tahşiye ve Rahle’den bahsetmedi mi?..”
Hemen diyorlar ki;
“Bir haber, bir televizyon dizisi ve iki köşe yazısından terör örgütü mü çıkarılır?”
Şeytan da öyle demiş ya;
“Köşk’te bir terör, bir katliam yaşandıysa, benim suçum ne?.. Ben, sadece kazığı gevşettim!”
KOD ADI: SÜFYAN!
Bilmem hatırlar mısınız; 3 Şubat Salı günkü Akit’in sürmanşetinde, Murat Alan imzalı şöyle bir haber vardı:
“Kod adı: Süfyan
Cezaevi: Sincan.”
Haberin ayrıntısı özetle şöyleydi:
“Paralel Yapı’nın, 17-25 Aralık darbe operasyonu öncesinde toplanarak, Süfyan diye kodladıkları dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını Sincan T Tipi Cezaevi’ne koymayı plânladıkları ortaya çıktı!”
Sizin anlayacağınız;
“Kirli 17-25 Aralık Operasyonu”ndan günler ve hatta haftalar önce,“Sincan T Tipi Cezaevi”ni ayarlamışlar... Oraya, “Süfyan” kod adını verdikleri “Erdoğan ve arkadaşları”nı atacaklar!..
Sincan Cezaevi’ni anladık da, bu “Süfyan” ifadesi de neyin nesi?..
Ne demek Süfyan?..
Biz, o haberi verdiğimiz günlerde, bazıları demişti ki;
“Bizim Süfyan’dan kastımız, Ebu Süfyan’dır... Ebu Süfyan da, Peygamber Efendimiz (SAV)’in kayınpederi ve Ashab-ı Kiram’ın önde gelenlerindendir!”
Yok, yaa!..
SÜFYAN VE SÜFYANİYET!
Gerçekten kastınız bu muydu?..
Yoksa, “bambaşka bir kastınız” mı vardı?.. Madem “Ebu Süfyan”diyorsunuz, peki o halde Ali Ünal’ın, 5 Mayıs 2014’te Zaman’da kaleme aldığı “Süfyan ve süfyaniyet” başlıklı yazıyı nereye koyacağız?..
Ali Ünal, o yazısında; “Deccal-Süfyan” kelimelerini yan yana kullanıyor ve diyordu ki; “Deccal, Hıristiyan dünyada, Ulûhiyet’i inkâr mahiyetinde ortaya çıkacak akımın, Süfyan ise bu akımın, İslâm dünyasında nifak perdesi takmış biçiminin adıdır!”
Peki, “Süfyan”ın özellikleri neymiş?..
Ali Ünal diyordu ki;
“Süfyan’da 3 temel sıfat karşımıza çıkar: Tatmin olmaz hırs, dehşetli kıskançlık, sınır tanımaz öfke, kin ve düşmanlık!.. Süfyan; tatmin olmaz bir hırs, yükselme, makam, dünyalık biriktirme, tanınma, beğenilme, kendinden bahsedilme hırsı içindedir!.. Kendisine rakip olabilecek herkesi kıskanır, onları bertaraf etmeye çalışır!.. Süfyan; zayıf gördüklerini ezen, fakat arkasını dayadığı güçler karşısında ayak yalayan bir firavun-u zelîldir. Tam bir fâsit ve müfsit iken ıslahçı olduğu iddiasındadır. Görünüşü hoşa gider ve giydirilmiş bir kütük gibi olduğu halde konuştuğu zaman dinlenir.”
Durum, gayet açık değil mi?..
“Süfyan”dan kasıtları; “Ebu Süfyan” filan değil, resmen ve alenen“Deccal”dir!..
Ve yine;
“Süfyan”dan kasıtlarının “kim” olduğu da, ayan-beyan ortada!..
Hele söyleyin;
“Kod Adı: Süfyan
Cezaevi: Sincan”
Başlıklı haberimiz, şimdi daha bir ete-kemiğe bürünmüyor mu?..
Demek ki, neymiş;
Bazen, işte böyle; “Bir haber, bir dizi, 2 yazı” ile de “darbe” yapılırmış!..
Hele de o “haber”ler, “yazı”lar ve “dizi”lerle “işaret fişeği” çakılıyorsa!..
SÜFYAN’A KARŞI MEHDİ!
Biliyorum, soracaksınız;
“3 Şubat’taki haberle ilgili yorum yapmak, şimdi mi aklına geldi?”
Elbette hayır... O haberimizle ilgili daha önce de yazı yazmıştım ama bu kadar ayrıntılı değildi..
Bir de, Hürriyet’ten Akif Beki’nin “Cemaat’in Uzun Adam Menkıbesi”başlıklı yazısına, Cemaat’in gösterdiği “tepki” üzerine kaleme aldım bu yazıyı...
Akif Beki, 28 Şubat 2015 tarihli o yazısında demiş ki;
“Cemaat mecraları, bir süredir, ayrıntılı Süfyan tarifleri üzerinde yoğunlaşıyor.
Süfyan, hadislerde, geleceği haber verilen İslam deccalının adı. Bir ahir zaman fenomeni. Mehdi’nin zıddı, kötü adam, anti-kahraman. Hıristiyanların anti-Mesih karakteri gibi...
Mesih, Deccal’ın zındıkasına karşı savaşacak ve onu alt edecek. Mehdi de Süfyan’ın dehşetli fitnesiyle mücadele edecek ve sonunda galip gelecek.
(....)
Süfyan tarifi verenler, Mehdi’nin nihayet gökten indiğini de adıyla, sanıyla yazıyor bize. Öyle orta boyludur, Pensilvanya’da oturur, sırmalı vaiz cüppesi giyer, medeni durumu bekârdır gibi fuzuli detaylarla vakit harcamıyorlar.”
Akif’in de yazdığı gibi;
“Cemaat mecralarına göre Süfyan, Tayyip Erdoğan’dır!.. Mesih ise, Fetullah Gülen’den başkası değil!”
GÜLEN’İ MESİH İLÂN EDENLER!
Akif Beki, bu yazıyı yazdıktan sonra, Ramiz oğlu Fetullah’ın avukatıNurullah Albayrak, ateş püskürmüş Akif’e... Bugün gazetesine verdiği demeçte, Akif Beki’yi, “aşağılık iftira” atmakla suçlamış!..
Demiş ki; “Böyle şeyler Şia mezhebinin İmamiye anlayışında vardır!.. Ehl-i Sünnet çizgisindeki Cemaat’e yakıştırmak aşağılık bir iftiradır!”
Farzedelim ki iftiradır!..
Peki; Ramiz oğlu Fetullah’ın “velilerin en büyüğü” olduğunu, “beklenen kurtarıcı”nın geldiğini, “Allah’ın, onun kalbine nazar ederek âlemlere tecelli ettiği”ni, böyle bir “evliya”nın 1400 asırda bir geleceğini, “bu makamdaki bir evliyanın yanında sesini yükselten birinin helâk” olacağını, ona karşı çıkanın “gayya”yı boylayacağını, “Mehdilik makamının sahibi”ne hiç kimsenin hükmedemeyeceğini, talimat da veremeyeceğini “yazan çizen ve söyleyen” Cemaat’in trolleri değil mi?..
“Cemaat-Hükümet” ya da “Erdoğan-Gülen kavgası”nı, “Mehdi ordusu ile Süfyan ordusu arasındaki ahir zaman çarpışması” olarak gösteren “Ramiz oğlu Fetullah’ın müridleri” değil mi?..
Hem; “Bunlar, Şia’nın İmamiye anlayışında vardır” diyeceksiniz, hem de dilinizden “Yezid”leri, “Firavun”ları, “Süfyan”ları düşürmeyeceksiniz!..
Hele söyleyin; bu “imamiye terminolojisi”, sizin ağızlarınızda ne arıyor?.. O tabirleri kullanırken, adeta “orgazm” hali yaşar gibi, niye kendinizden geçiyorsunuz?..
MASKENİZ DÜŞTÜ!
“Niyet”leriniz, “plân”larınız ve “gerçek yüz”leriniz “deşifre” edilince, bunu deşifre edenlere hemen yaftayı basıyorsunuz:
“Acem uşağı!.. Acem ajanı!.. Yezid’in dölü!.. Süfyan’ın piçi!”
Maskeniz düştü artık!..
Siz, “dışarıda başka, kendi içinizde başka” konuşuyor, “içeride başka, dışarıda başka yaşıyorsunuz!”
“Sapkınlık”larınız deşifre edilince de, “koltuğunuza raptiye konulmuş gibi”hop oturup, hop kalkıyor, acıyla bağırıyorsunuz:
“Yalan!.. İftira!.. Fitne!.. Vicdansızlık!”
Suçüstü oldunuz beyler!.. Kendi kendinizi ele verdiniz, yakalandınız!..
Hâlâ diyorsunuz ki;
“Biz bir şey yapmadık!”
Doğru, “Şeytan” da bir şey yapmamıştı!..
“Sadece kazığı gevşetmişti!”
**************************************************************************
Harran Üniversitesi’nde bugün rektörlük seçimi var...
Bugün, Şanlıurfa’daki Harran Üniversitesi’nde “Rektörlük Seçimi”yapılacak!.. Seçimlere, “12 Rektör Adayı” katılacak... Hepsi de “Prof.” olan adayların isimlerini de vereyim: Abuzer Pınar, Mehmet İriadam, Ramazan Taşaltın, Gürbüz Aksoy, Abdullah Ekinci, Ali Seyrek, Nihat Dilsiz, Zeynep Şimşek, Mehmet Şimşek, Ayşe Yıldız Pakyürek, Bekir Erol Ak ve Mustafa Sait Yazan...
Bu “12 aday” için, “430 öğretim üyesi” oy kullanacak... Öğrendiğim kadarıyla, “Üniversite’deki Paralel Yapı’nın oyları 120 civarında!”
17 Aralık’tan sonraki “kopma”ları da düşünürsek, “Paralel’in 100 civarında oyu” bulunuyor... Elbette “belirleyici” bir oy kitlesi... Ne var ki, “Şu ana kadar destekleyeceklerini açıkladıkları” bir aday yok!.. Herhalde bugün, yani “son anda” bir aday çıkarabilirler!.. Adayların kimi “Kemalist”, kimi“Sol” çizgide!.. Kimi “Milli Görüş” ekolünden geliyor, kimi de “Yeni Asya”çizgisinden!..
Aralarında, “3-5 oydan fazla alamayacağını” bildiği halde “aday” olanlar var ki, sırf “Rektör Yardımcılığı”na gelebilmek için aday olmuşlar...
İçlerinde bir-iki tanıdığım var... Meselâ, Prof. Ramazan Taşaltın’ı Hayrat Vakfı’ndan tanıyorum... Aslında, adaylığa pek niyeti yoktu, niye aday oldu, anlayamadım... Adaylardan Mehmet İriadam eski rektör tarafından destekleniyor... “Paralel’in desteği”ni alırsa, 120 oy çıkabilir!..
Bir de, Prof. Abuzer Pınar’ı çok iyi tanıyorum... Kendisi, İHL mezunu...Ailesi “Milli Görüş geleneği”nden geliyor... Gördüğüm kadarıyla “sevilen bir aday” ve çok iyi bir oy alması bekleniyor!.. Belki de, “birinci” olur...
Seçim sonuçlarını merakla bekliyorum...
yeniakit