İbrahim Karagül
Terör, Türk donanması ve üç kritik liman şehri!
Bazı terör saldırıları, dar anlamda terör kategorisinde değil bir tür uluslararası konsorsiyum ürünüdür.. İstihbarat teşkilatları, terör örgütleri, sermaye çevreleri, kayıt dışı birçok yapı bu tür saldırılarda iç içedir ya da bir nevi görev paylaşımı içindedir. İhaleyi alanlar, taşeronlar, baz ülkelerin stratejik hedefleri doğrultusunda eylemlere girişirler. Herkes ihaleden kendi payını alır, tabii aslan payı oyun kurucunundur.
Türkiye'de PKK saldırıları başlığı altında geçiştirilen büyük organizasyonlu saldırılarda, İsrail istihbaratının dünya genelinde yürüttüğü operasyonlarda, Macaristan'da havadan istihbaratla yapılan suikastte, Dubai'de Hamas mensubuna yönelik Mossad suikastinde olduğu gibi, sınırötesi organizasyonlar dikkat çeker. Tek bir ülke değil, birçok ülke bir ya da birkaç örgüt üzerinden, çok yüksek çıkarlar uğruna benzer operasyonlar yürütür.
Hindistan'ın finans ve ticaret merkezi Mumbai'deki (Bombay) son saldırı da böyle bir organizasyona benziyor. Ardarda meydana gelen patlamalarda şu ana kadar 21 kişi öldü, yüzden fazla yaralı var. Mubai'deki saldırıyı duyunca geçmişe dönük bir çok şey canlandı zihnimde. Bu saldırıyı da onlarla birlikte değerlendirmekte, bazı güçlerin o bölgeye yönelik stratejik hedeflerini bu çerçevede sorgulamakta fayda var. İskenderun, Mumbai ve Karaçi arasında nasıl bir bağlantı var?
Sırayla hatırlayalım:
2008 yılı 26 Aralık; Hindistan'ın Wall Street'i, finans başkenti sayılan Mumbai, dehşet verici saldırılara uğradı. "Hindistan'ın 11 Eylül'ü" olarak adlandırılan, daha önce adı duyulmamış ve kendilerine "Dekkan Mücahitleri" verilen silahlı kişiler, aynı anda kentin en hassas bölgelerine koordineli ve son derece planlı biçimde saldırdı. Yüzü aşkın insan öldü, yüzlercesi yaralandı.
Bu kent, daha önce de benzer saldırılara maruz kalmıştı. Mart 1993'te, yine seri bombalar patlamış, Bombay borsası vurulmuş, 257 kişi ölmüştü. 2003'te aynı kentte bir başka saldırı gerçekleşti, 52 kişi öldü. 2006'da bir trene yapılan saldırıda 186 kişi öldü.
Her saldırıdan Hindistan'daki Müslüman gruplar üzerinden Pakistan istihbarat teşkilatı ISI sorumlu tutuldu. İki ülke arasında ciddi gerginlikler yaşandı. Bütün bu saldırılardan sonra Hindularla Müslümanlar arasında çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Yüzlerce Müslüman hayatını kaybetti. Keşmir'deki katliamların yanısıra Gucarat dahil bir çok bölgede camilere saldırılar oldu, yerleşim yerleri ateşe verildi, ürpertici olaylar yaşandı.
Ellerinde BlackBerry telefonları, son derece gelişmiş silah ve patlayıcılarla donatılmış, bazıları Batılı ülkelerin vatandaşı, iyi eğitimli, genç insanlar, denizden sürat tekneleriyle gelip kendi savaş alanına çevirdi ve çatışmalar gün boyu devam etti.
Saldırı, FBI'ın "saldırı olacak" uyarısından sadece birkaç saat sonra gerçekleşti. Pakistan yönetiminin Hindistan'a karşı "nükleer silahı ilk kullanan ülke olmayacağız" açıklamasını yapmasından, Hindistan'ın olumlu tepkisinden, iki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamaya başlamasından sonra yapıldı. Saldırıdan sonra Pakistan-El Kaide bağlantısı, Hindistan'daki gruplar-el Kaide bağlantısı yeniden kuruldu. ABD'nin terörle mücadele stratejisi bir kez daha Pakistan-Afganistan-Hindistan bölgesinde yoğunlaştı.
Pakistan yönetimi, saldırıdan sonra Hindistan'a; delilleri paylaşma, İstihbarat Başkanı General Ahmet Paşa'yı Yeni Delhi'ye gönderme önerisi yaptı. Dokuz terörist yakalandı. Ama imha edildiler. Yakalananlardan ikisi İngiltere doğumlu ve İngiltere vatandaşı. Biri Pakistanlı. Kalanların Moritanyalı olduğu iddia edildi. Ele geçirilenleri ABD, İngiliz ve İsrail istihbaratı sorguladı!
Bir başka örnek: Mombai, Türkiye'de İskenderun'da yaşanan saldırıların benzerini Pakistan'da Karaçi'de gördük. Bu kentlerin hepsinin deniz kıyısında, liman kentleri olması dikkatinizi çekiyor mu?
Geçtiğimiz Mayıs ayında bir grup Karaçi'deki deniz üssüne saldırdı. On altı saat süren çatışmalar Pakistan ordusunu şaşkına uğrattı. Saldırganlar Pakistan askerlerinin bile sahip olmadığı silahlara, Taliban ölçeğinin çok ötesinde donanıma sahipti. Askeri komutlarla hareket ediyordu, kaçış yolları çok iyi planlanmıştı. Pakistan komandolarına on altı saat boyunca etkisiz hale getiremedi. Hatta saldırganları ancak kaçarken görebildiler.
Saldırganlar en gelişmiş Amerikan silahlarını kullanıyordu. 130 Pakistan komandosu ile çatıştılar. Kesinlikle bilinen militanlar kategorisinde değillerdi. Taliban mensupları hiç değildi. Saldırının şekli, kullanılan taktikler en az bir yıllık eğitim gerektiriyordu. Öldürmeye değil askeri tesislere zarar vermeyi hedeflemişlerdi ve büyük zarar verdiler. Askeri birimler saldırganları sadece kaçarken görebildiler. Hem Urduca hem de başka diller konuşuyorlardı. Gece görüş dürbünleri dahil maksimum donanımdaydılar. Saldırganlardan kısa boylu hafif sakallı biri, elindeki M16'yı bırakıp iki Uzi'yi çıkardı ve uzak mesafeden askerleri çok rahat vurabildi. Nokta atışlar yapıyorlardı. Daha sonra donanma üssünün tam planını ellerinde olduğu anlaşıldı. Hepsi, Mumbai saldırısını yapanlar gibi, 20-25 yaş aralığındaydı.
Yine hatırlayalım: İsrail, Akdeniz'de Mavi Marmara gemisine saldırdığı gece İskenderun'da deniz üssü vuruldu, yedi asker şehit oldu. Saldıran PKK'ydı! Hepimiz inandık!
İskenderun neresi? Mumbai neresi, Karaçi neresi! Hepsi çok kritik deniz üsleri ve bölgeleri..
Bir not daha: İskenderun'u da unutmadan, Türk donanmasının geçtiğimiz günlerde Karaçi ve Mumbai'yi ziyaret ettiğini, Mumbai açıklarında Hindistan donanmasıyla tatbikat yaptığını da hatırlatalım.
Üç şehir, üç deniz üssü, üç terör saldırısı ve üç korkunç şüphe! Daha ne söylenir...
yenişafak