Abdurrahman Dilipak
Tevbe edecek miyiz?
Ve Ramazan’ın sonuna geldik. Bugün Arefe. Bayram yapmayı hak edenlerden olduk mu? Allah’a verdiğimiz söze sadık kalacak mıyız?
Hani “Galubela zamanı”nda bir söz vermiştik ya, hatırladınız mı? Hani Allah bize “Ben sizin Rabbiniz miyim” demişti de, biz ”Evet” demiştik.
Sonra da “La İlahe” demiştik, “Hayır” demiştik Şeytanın çağrısına. “Bizim Rabbimiz ve İlahımız yalnız Allah’tır” demiştik! Şimdi tevbe zamanıdır. Ve imanımızı, kulluğumuzu Allah’ın kitabına göre ve “Allah indinde tek din olan İslam”ın, Resullerin yaşayıp bize örnekledikleri şekilde, ona hiçbir şey eklemeden ve ondan hiçbir şey çıkarmadan tashih etme zamanıdır. Ölçü ve tartıyı doğru tutacağız. “Evet” ve “Hayır”larımız bu ölçüye (vahiy ve risalet) göre olacak. Devlet yönetirken de ticaret yaparken de ya da yönetilirken de her türlü ekonomik, siyasi, içtimai davranışımızda bu kuralı esas alacağız.
“Ölçü” ve “tartı” sadece gram/kilo ve metre ile yapılmaz, bu kurala göre. Mesela yasa, mevzuat da bu ölçüye tabi, paranın değeri de. Mahkeme de bu ölçüye tabidir, herhangi bir konuda bir karar verirken de, not verirken de, işe girerken de.. Ölçü ve tartı hayatın bütününü kuşatır. Kural şu: “Misgale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah”. Kim bu dünyada zerre-i miktar iyilik ya da kötülük yapmışsa, öbür dünyada mutlaka o nisbette yaptıklarının karşılığını görecektir. Bu dünya maddi bir dünya, bu dünyanın bir de “anti madde” olan, manevi bir ahiret karşılığı var. Allah (cc) o dünyayı, ahiret yurdunu, bu dünya hayatına karşılık yanında rehin tutuyor.
Medyen halkı, zenginlik ve refah içinde yaşıyordu. Mütrefinlerden olmuşlardı. İsraf ve lüks içinde dünyanın oyun ve eğlencesine, keyfine dalmış bir hayat yaşıyorlardı yaşıyorlardı ve sürekli daha fazlasını istiyorlardı..
Bakın, dikkat edin, lüks, ithal, ballı bir çikolata bulamayan bir çocuğun üzüntüsü ve öfkesi, akide şeker bulamayan bir çocuğun acısından daha büyüktür. Ve akideli şeker bulan yetimin sevinci, istediği çikolatayı bulan zengin çocuğunun sevincinden daha büyüktür. Şeytan onların tatmin olmaz iştihalarını sürekli kışkırtır ve ötekilerin sahip oldukları ile kendilerini sürekli yarış içinde, kıskançlıklarını artırarak, baş döndürücü bir yarışa sokar. Güç sarhoşluğu içinde gözleri var görmez, kulakları var duymaz, kalpleri var hissetmez olurlar, hep daha fazlasını isterler. Cehenneme doğru koşar adımlarla giderler. Mallarının bereketi olmaz. Sağlıklarını kaybederler, yedikçe açlıkları artar. Yedikçe korkuları artar! Başkalarının hasedinden ve sahip oldukları şeyleri kaybetmekten korkarlar. Haber veriyorum, onların korktukları ne varsa, hakettiklerinin tam karşılığı, elbet, bir gün, mutlaka başlarına gelecektir.
Gizledikleri, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuştukları ne varsa eksiksiz bir şekilde onların önlerine konulacağı bir gün var!
Allah (cc) “Hud suresi”nde, bize Hz. Şuayb(as)’den (Hz. Musa’nın kayınpederi) haber ve misal verir: (84) “Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizin helâl yoldan kazanmadığınız bol nimetler içinde yaşadığınızı görüyorum. Böyle giderse, hepinizi azabıyla çepeçevre kuşatacak bir günün gelivermesinden sizin adınıza korkuyorum.” (85): “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı büyük bir titizlik ve tam bir doğrulukla yerine getirin; kendilerine ait mallarda haklarını eksiltmek suretiyle insanlara zulmetmeyin ve bozguncular kesilerek yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.” Evet, hem işlerimizde, hem şahidliklerimizde Allah’ın rızasına yönelecek ve Yeryüzünde yaşadığımız zamana ve mekana şahidlik edeceğiz. Adil Şahid’ler olacağız! “Şehid” olanlar, ancak bu “şahidlik”leri şartına bağlı olarak “şehid” olurlar. Yoksa o devlet, ya da örfe göre tahsis edilen bir unvan değildir. Ayet devam ediyor: (86): “Eğer mü’minseniz Allah’ın helâlinden kazandırdığı kârlar sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin başınızda bir bekçi de değilim.” Bu dünyada işlerinizi yoluna koymuş, torpil, rüşvetle teke’den süt bile sağabilirsiniz. Unutmayın, bir de ahiret var ve orada o gün, bugün sırtınızı dayadıklarınızın hiç biri olmayacak. Annenin çocuklarından kaçacakları o günü aklınızdan çıkarmayın, annelerin “nefsi, nefsi” diye çocuklarından kaçacakları, Allah’ın rızası ve merhameti, bağışlaması dışında kimsenin kimseye hiçbir faydası olmayacak olan o gün birbirinize koşmak, kavuşmak, kucaklaşmak istiyorsanız, bugün onu gerçekleştirin. Bugün Allah yolunda saflarını sık ve doğru tutanlar, o gün yine birlikte olacaklar. Allah (cc) (Tevbe 24) buyurdu ki, “De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesad (a uğramasın) dan korka geldiğiniz bir ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allah’dan, Onun peygamberinden ve Onun yolundaki bir cihad’dan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleye durun. Allah fasık’lar güruhunu hidayete erdirmez.”
Farkettiniz değil mi? “İman ettik demekle yakanız bırakılıvermeyecek”. Fasıklar, yani büyük günah işleyenler, yani kitapta tek tek yazılan katolog suçlar. Allah’a ortak koşmayacaksın. Müşrik olmanın o gelenekteki puta tapmaktan ibaret olmadığını bilelim. Para da, karşı cins de bir puta dönüşebilir. Onu hak olmadığı halde HAK’ka nisbet ettiğiniz, onu elde etmek için Hakkı feda etmeyi göze aldığınız her şey puttur. Şirktir. Lideriniz, örgütünüz, Şeyhiniz de puta dönüşebilir. “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” denmedi mi bize. Firavun İlahlık taslayanlardan değil mi? Agustos ayı Roma’nın Tanrı/Kıralı Agustus a adanan bir ay değil mi!
Hacı Bayram camiinin yanındaki harabe Agustus tapınağı değil mi? “Hani onlar size bir ey der de, siz şeyi sadece onlar dediği için doğru kabul edip, onları yüceltmiyor mu idiniz”. Bakın ideolojik önderler ve hatta futbolcular, futbol takımları bile put olabilir. hayatınızın merkezine alıyorsanız, sizin gözünüzde, İdol’unuz olan o kişi ya da nesne artık Put’tur, İlah’tır, Rab’dir! Yani Allah’a ortak koşmayacak, Putperestlik yapmayacaksınız.
Hani zina etmeyecektiniz. Fahişelerden ve onların türevlerinden, fuhşiyattan uzak duracaktınız. Hani çalmayacaktınız. Kimsenin zamanını, parasını, malını, parasının değerini çalmayacaktınız! Adam öldürmeyeceksiniz, Anne-babanıza masiyet dışında “üf” bile demeyeceksiniz. Komşuna hasetlik etmeyeceksin, Yalan söylemeyeceksin. Evamiri aşer bütün peygamberlere emirdir aslında. Tur-u Sina’da Hz. Musa’ya verilen, “emanet sandığı”nda korunan tabletlerdeki emirlerdir bunlar. Eğer bunlara uymazsanız Allah belanızı verecek. Cehennem onlar için var ve o, o günü bekliyor. Yukarıda mealini verdiğim Tevbe 24’ün sonuna bakın. Tevbe var, ama şimdi günah işlerim, sonra tevbe ederim diye kendinizi kandırmayın, “Şeytan da sizi bu konuda Allah’la aldatmasın”. Ayet çok açık: ”Allah fasık’lar güruhunu hidayete erdirmez.” Yani, Cehennem ısrarla büyük günahları alenen ve tekrar tekrar işleyenler için yaratıldı. Eğer tek bir insan bile cehenneme gidecekse çok fazla, eğer cehennemin ne olduğunu biliyor ve vahiy yolu ile gelen bilgideki tehlikenin farkında isek. Ama Allah orasını dolduracak. O zalimlere gelince hüküm Allah’ındır. O gün annelerin nefsi nefsi diye çocuklarından kaçacakları gündür. O gün Allah’ın rahmet ve bereketi birlikte olmak istiyorsanız, bugünden hazırlık yapın, bugün de zalimlerden ve cahillerden olmayın, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi oldu da O, sizin ellerinizle zalimleri cezalandırsın ve mazlumlara yardım etsin, zalimler topluluğunu yakacak olan ateş size dokunmasın.
Tevbe 24’ün sonunda söylenenleri tekrar hatırlayın. Zalimlere yardım ederseniz sonra ateş size de dokunur, onların yaptıkları karşısında sessiz kalırsanız o zaman da dilsiz şeytan olursunuz. Şeytan da azabta gerek. Ya Rab bize hakkı hak, batılı batıl göster, Hakda toplanmamızı nasib et ki, nimet verdiklerinden olalım, gazaba uğrayanlardan değil. Zalimler için yaşasın cehennem. Selâm ve dua ile.