Abdurrahman Dilipak
Tezyin etmek
Süslemek, süslenmek konusunda Süleyman Mabedinden daha muhteşem bir örnek gösteremezsiniz. Tek şartla: O sahip olduğunuz her şeyi, arkanıza bakmadan Allah yolunda feda edebilecek misiniz!. Aklınız ve imanınız mı akıl, makam, servetinize yön veriyor, yoksa o sahip olduklarınız mı aklınıza ve imanınıza yön veriyor?. Dikkat: Süleyman olayım derken Karun olmak da var! Sonuçta ya inandığınız gibi yaşayacak ya da yaşadığınız gibi inanmaya başlayacaksınız.
Süslenmeyi ve süslemeyi seviyoruz. Her şeyin fazlası elbette zarar. Görüntü ile gerçek arasındaki fark çok farklı ise bu bir illüzyondur. Mesela bu bir “artırılmış gerçeklik” de olsa, eğer bunun hile olduğunu unutturuyorsanız insanları aldatmış olursunuz.
Ahenk, uyum, ritm güzel. Zaten yaratılmış her şeyin özünde bu var. Bir, onu bozmamak ve korumak gerek. İki, onu görünür kılmak ve o güzelliği kopyalamak, çoğaltmak, yansıtmak da önemli.
Ama, bir şeyi çirkinleştirmek ve onu güzel göstermek elbette doğru olmayacaktır. Hele insanın ayarını, fıtratını, ahlakını bozan bir şeyi güzel gösterir ve insanların aklını başından alırsanız bu da başka bir beladır. Bunu yaparken ya insanın aklını çelersiniz, ya da onun baktığı şeye bir illüzyon, büyü yüklersiniz.
Eğer dünyayı fazlası ile süslerseniz ona bağlanabilirsiniz. Dünyaya sizi daha fazla bağlayabilir bu güzellik ve sizin için ondan ayrılmak daha da zorlaşabilir. Süslemenin sınırı, eğer Allah yolunda mal, can ve sevdiklerinizi feda etmek gerektiğinde sizi bunları düşünüp, bu konuda tereddüt geçirmeyecek, arkanıza bakmayacaksanız sorun yok.
Unutmayın ahiret yurduna giderken bu arkada bıraktıklarınızın hiç birini yanınıza alamayacaksınız. “O süsleyip bezediğiniz güzel evleriniz, bol ürün veren ekinleriniz, o güzel kokulu çiçekler, o lezzetli meyvelerle dolu bağlar bostanlar, o bol gelir getiren ticaretiniz sizi Allah yolunda cihad etmekten alıkoyacaksa” vay halinize!.
İnsan normalde şarap içemez aslında, ya da uyuşturucu kullanamaz. Ama Şeytan bize bunları güzel gösteriyor ve kulağımıza birçok yalan fısıldıyor. Kitap “Öfkeni yut” der ama Şeytan “Öfkeyi baldan daha tatlı” gibi gösterir, aklı zail eder, ölçüleri değiştirir. “Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” hayali ile cehennemi unutturur. Acı ve kederleri unutturup, aklın kontrolünü ele geçirince, bir heyecan, biraz mutluluk hormonu ile aklımızı başımızdan alan bir Şeytan var, nefsimize taht kurup oturan!
Bu anlamda sanata dikkat. “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış. Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış”. NFK, böyle der. Aklı çelen şair “yalancıdır”. “Şairlere gelince, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini yakında görecekler.” (Şuara, 26/224-227)
Burada önemli olan sizi neye, nereye çağırdığı, neyi misal verdiği, neyi hayal ettiği, neyi kurguladığına bakmak gerek.
Önemli olan “Hakkı Hak, batılı batıl göstermek ve insanları Hak’da toplanmaya çağırmak” ve bunu yaparken Hak ve Hakikat’ten ayrılmamaktır. Hadisata adil şahidlik edebilmektir. Övgü ve eleştiri de haddi aşmamaktır. Bizi marifete ulaştıracak olan irfan yolculuğu, yani Maarifin bize yüklediği sorumluluk budur. Makyaj yapılacaksa onun da bir sınırı, ölçüsü, şekli olmalı. Ama Şeytan’ı melek diye süsleyip pazarlamak anlamına gelmemeli bu. Pekala klipler, şiirler, şarkılarla, afişler, müzik eşliğinde CoVID örneğinde olduğu gibi “ağuyu altun tas içre sunmak” mümkün, dahası hem de o ağu’yu bala karıştırıp. Müezzin, “tezyin eden” demektir. Yani süsleyen, ses’i ile okuduğu şeyin anlamına renk katan bir kişiden söz ediyoruz. Orada ses, anlamı açığa çıkarıyor bir bakıma, okuma güzelliği, özelliği toplu okumalarda bir uyum, ritim, ahenk sağlıyor.
Mesela Tezhip (Müzehhib, Müzehhibe) ‘altınlama’, ‘yaldızlama’, ‘bezeme’ anlamlarına gelmektedir. Tezhib Sanatı; altın ve çeşitli boyalarla yapılan süslemenin adıdır.
Bakın sonunda her şey kup kuru bir çöle döndürülecek. Bu dünyada Allah’tan başka her şey fanidir. Ayet’de mealen şöyle deniyor: “Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi oranın süsü yaptık.” “Ve biz oradaki her şeyi mutlaka kupkuru bir toprak yapacağız.” (Kehf Suresi, 7-8). Elbette Allah güzeldir ve güzeli de sever. Onun yarattığı güzelliği öne çıkaran, gösteren, örnekleyen, O’na çağıran da güzel bir şey yapmaktadır. Allah bize güzel ve helal olan şeyleri yapmamızı, yiyip içmemizi ister. Dokunduğumuz her şeyi güzelleştirmemizi ister. Bu eylem “güzel ahlak” olarak tanımlanır.
Dünyanın “geçici ve aldatıcı güzelliklerinden ve zevklerinden kaçınmamızı” tavsiye edenler, “bataklık güllerinden kaçınma”yı da öğütlerler. Kutsal kitapların hepsi, dünyanın cazibesi, aldatıcı güzelliğine kanmamayı, Masiva konusunda dikkatli olmaya çağırır.
Masiva’dan Mavera’ya göç önerilir. Mavera “görülen evrenin ötesi, öteki evren”. Aslında MetaVerse bu anlamda çalıntı, saptırılmış bir “öteki evren” anlamına geliyor. Görünenin ötesindeki evrenden söz ediyorlar. Ve birileri o dünyayı estetize ederek “cennet” diye cehenneme davet ediyor. Masiva neydi? “dünya, kainat, alem”. Yani “Allah’tan başka her şey”. “Masiva’ya dalmak” dünyaya (dünya hayatına) dalmak, dünyevileşmek, dalgınlık hali, aldanmak, “kıyl-ü kal ile vakit geçirmek” gibi tanımlar da sözkonusu bununla ilgili.
Bizim geleneğimizde 5 farklı “alem”den söz edilir. “lahut, ceberut, melekut, anasır, insanı kamil alemi” gibi. Bazı kaynaklarda 124.000 alemden söz edilir.
Canlı ve bizim cansız dediğimiz nesnelerin her biri farklı bir zaman boyutunda, farklı bir alemde yaşar..
“İnsan, masivanın zübdesidir” başka bir deyiş ile “İnsan zübde-i kainattır”. Yani “Lübb’ül Lübb”dür. (Ne demek istediğim anlaşılmadı mı? Mukarrebînin “tevhidi lüb, sıddîkların tevhidi lübbü’l-lübdür”. En iyi bunun için Muhiddin-i Arabi’nin aynı adı taşıyan kitabına bakın)
Genel olarak “zahir alemi” zuhur eden, ortaya çıkmış, idrak edilen, görünen alemdir. Biz buna maddeden oluşan “maddi alem” diyoruz. “Batın alemi” ise Mücerret’tir, “batıni ilimler” ile idrak edilmeye çalışılır. O her yerde, her şeyin içinde ve çevresinde olabilir. “Ruhlar alemi” buna misaldir.
Sanat ve edebiyat denen şeyler sizi Mavera’ya mı çağırıyor, Masiva’ya mı! Asıl mesela bu.
“Lahud alemi”, “Ulûhiyet” ile ilgili ilâhî âlem, yüce âlem.” Elestü bezminin gerçekleştiği, Galu bela zamanında şahidlik ettiğimiz alem, varlık tecellisinin ilk mertebesi olan ezeli ve ebedi makam, ceberut alemi, Allah’ın sıfatlarının tecellisinden sorumlu yaratıkların yaşadığı alem.
Yukarıdan aşağıya sayılınca “alem” olan şey aşağıdan yukarıya sayılınca “makam” olur. Bu başlangıç ve sona göre anlam kazanır.
Selâm ve dua ile.