Abdurrahman Dilipak
Toplumsal cinsiyet eşitliği mi, adaleti mi?
Doğan Haber Ajansı 8.3.2018’de bir haber vermiş: “Türkiye’de ilk kez ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Farkındalık’ ödülleri verildi” diye.
Tam da o günlerdeki yayınlanan bu haber çok ilginç: İş, sanat, medya ve bilim dünyasından toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmalarına gönül veren 9 isim, TOKAMER öncülüğünde Altınbaş Üniversitesi öğrencileri arasında yapılan anketle belirlendi. Altınbaş Üniversitesi, Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Uygulama Merkezi (TOKAMER), ÜNSPED Gümrük Müşavirliği iş birliği ile Türkiye’de bir ilke imza attı. Artan cinsel istismar ve taciz olaylarına karşı cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık uyandırmayı amaçlayan TOKAMER, bu alanda çalışmaları olan isimleri, öğrenciler arasında yaptığı anketle belirledi. 5 bin 600 üniversite öğrencisi, iş, sanat, medya ve bilim dünyasından belirlenen 30 ismi oyladı. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’nde Farkındalık Ödülleri, 2017-2018 yılları arasında cinsiyet eşitliği konusunda sosyal sorumluluk projesi bulunan 9 isme, 7 Mart Çarşamba günü düzenlenen törenle takdim edildi.”
Ödüle layık görülenler; ‘iş adamı’ kelimesini ‘iş insanı’ olarak değiştirip cinsiyet eşitliği vurgusu yapan kararları nedeniyle ödüle layık görülen TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, kadına yönelik şiddet röportajları ile ödül almaya hak kazanan Gazeteci Ayşe Arman, “Saadet Öğretmen” davasında çocuk istismarı ile ilgili verdiği örnek karar ile ödül alan hakim Süleyman Mutlu, savaş bölgeleri, mülteci kadınlar ve kadına yönelik şiddet yazı dizileri ile ödül kazanan gazeteci Gülden Aydın, sivil toplumda, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddeti önleme ilgili yaptığı çalışmaları ile Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, zamanda 2,5 yıldan beri NASA’da çalışan ilk Türk Bilim Kadını olarak Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes, törende ayrıca BM Kalkınma Projesi Türkiye İyi Niyet Elçisi olarak kalkınmada kadına vurgu yapması sebebiyle oyuncu ve BM İyi Niyet Elçisi Mert Fırat, Kadın ve Demokrasi Vakfı’nı (KADEM) kurup Türkiye çapında örgütlenmeleri, toplantı, seminer ve konferanslarla kadın hakları konusunu gündeme getirmeleri sebebi ile Sümeyye Erdoğan Bayraktar ve Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz ödüle layık görülen isimler arasında yer aldı. Törende onur ödülü Prof. Dr. Yıldız Ecevit’e verildi.
Nüfus Hizmetleri Kanununa 14 Ocak 2016’da bir Geçici Madde ekleniyor ve buna göre İçişleri Bakanlığı yeni Nüfus cüzdanlarının şekil ve muhtevasını belirliyor. Burada, İngilizce olarak “biyolojik cinsiyet” kısmında bu kez “toplumsal cinsiyet” anlamına gelen “Gender” kullanılıyor.
İlginçtir, KADEM 2015’den beri “toplumsal cinsiyet” kavramını kullanıyor. “Birey”i de kullanıyorlar. Mesela KADEM, 3-4 Mart 2016’da 2. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresini yaptı. Konu: Kadın ve yoksulluk. 23 Kasım 2020’de yapılan “Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi”nin ana teması “Pandemi Sürecinde Kadın”.
KADEM’in internet sitesinde 15 Ocak 2015’den beri hâlâ yayında olan, Düzce Üniversitesi, İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nigar DEMİRCAN ÇAKAR imzalı “Neden Toplumsal Cinsiyet Adaleti” başlıklı yazı da şu ifadeler yer almaktadır: (…) “toplumsal cinsiyet (Gender) kavramı” da büyük bir önem taşımaktadır (Toker, 2009). Toplumsal cinsiyet temelinde eşitlik söylemleri yerine adalet söylemlerine yer vermenin temelde üç temel sebebi vardır. Birinci sebep; toplumsal cinsiyetin kadınların ve erkeklerin yalnızca bireysel kimliği ve kişiliğine değil, erkekliğin ve kadınlığın kültürel yapısı ile kurumlar ve örgütlerdeki cinsiyet konumlandırmalarını da içermesidir (Marshall, 1999)” (…)
Burada dikkat çekici olan bu kişilerin, “Toplumsal Cinsiyet” konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları görülüyor. “Cinsiyet”in Hucurat 13’deki mahiyeti çok açık ve nettir: Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır. Yani cinsiyet “Kesbi” değil, “Vehbi”dir. Sorun “Eşitlik” yerine “Adalet”i kullanarak geçiştirilecek bir konu değildir. Aksine “Toplumsal cinsiyet adaleti” LGBTIQ+ üyeleri arasında adaletten söz etmektedir. Fuhşiyatta adalet olmaz! Bundan habersiz olamazlar, çünkü Çakar’ın makalesinde “Toplumsal cinsiyet”in “Gender” karşılığı kullanıldığı açıkça ifade edilmektedir. “Toplumsal cinsiyet”in şekillenmesinde “Cinsel deneyim”, “cinsel yönelim”, “cinsel tercih” de koruma altındadır, bu noktada “Adalet” arayışı konuya “meşruiyet” kazandırmasının ötesinde, bunlar arasında ve bunlara karşı saldırıların önlenmesi yönünde bir mevzuat oluşturma zaruretinden söz etmek anlamına gelmektedir. Öte yandan; bu ilişkilere konu olan “birey”ler din, ahlak, gelenek, cinsel kimlik ya da herhangi bir aidiyetten bağımsız / izole bir kişiliksizliği ifade etmek sureti ile ve Transhumanist bir anlayışla “insan”ı “nesne”leştirmektedir.
İstanbul Sözleşmesi denen bela, hayatımıza soktuğu kavram, kurum, uygulamaları ile birlikte başımızın üstünde bir Demokles’in kılıcı gibi sallanıp durduğu sürece sanırım bu ülkede hiçbir aile için huzur olmayacak. İstanbul Sözleşmesi kalkınca da hemen işler yoluna girmeyecek. Bir defa tahribat, açılan yaralar çok büyük. Şunu da belirtelim, bu bela başımıza 12 Eylül’den hemen sonra CEDAW ile sarıldı ve adım adım bu günlere gelindi.
İnsanı en çok yaralayan da, siyaset, bürokrasi, akademi, medya, STK çevresinden içimizden birilerinin bu kirli oyuna bu kadar kolay alet olabilmesi. Ve kanayan bir yaranın dindirilmesi konusunda bu kadar yavaştan alınması. Oysa bu işler yapılırken aynı çevreler çok heyecanlı bir çaba içindeydiler. Neyse, bu günlük de bu kadar.
Selam ve dua ile.