Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

TR’nin AB üyeliği hayal

Bir hayal uğruna yarım asır.

Birileri hâlâ, olmayacak bir duaya amin deme derdinde. Bu hayal gerçekleşmeyecek, ne bugün, ne de yarın.

Türkiye’nin nüfusu 83 milyon. Doğu ile batının, kuzeyle güneyin tam ortasında bir ülke.

Türkiye Hilafetin merkezidir. İslam dünyasının merkezidir. Aynı zamanda Türk dünyasının kalbinde yer alır. Türkiye Ortodoksluğun kalbidir, Ortodoks dünyasının merkezidir.

Doğu Romadır bu topraklar. Ve bu topraklar 3 kıtaya yayılan Osmanlı Milletler Topluluğunun merkezidir. Türkiye aynı zamanda Arz-ı Mev’ud’un parçasıdır. Vahiy coğrafyasıdır burası. Özellikle de kıyamet teolojisinin mihverinde yer alan bir coğrafyanın parçasıdır.

Yani Türkiye sadece 83 milyondan ibaret, kalkınmakta olan bir ülke değil..

Laikçi Kemalistlerin ezberindeki, doğu ile batı arasında sıkışmış, modernleşmeye çalışan bir “ulus devlet”den ibaret bir ülke değil.. AB dediğin dünün pagan ülkesinin “medeniyet dediği maskara mahluk” sömürü mirası ile Kızılderililerin kanı, kara derililerin gözyaşı, sarı ırkın çalınan alın terleri üzerine servet edinen bir yağma topluluğu. 100 yıl savaşları, 1., 2. Dünya savaşları, soğuk savaş onların eseri değil mi idi. Afrika, Asya, 3. Dünya ülkelerindeki darbe, terör, iç karışıklıkların arkasında onlar yok mu idi.

Batı Türkiye’yi kendi arasına almaz. Alamaz. Batıda bugün oranın vatandaşı olan 5 milyon Türk var. AB ülkelerinde 30 milyondan fazla Müslüman var. Türkiye AB’ye girerse durum ne olur? AB üyesi 28 ülkenin toplam nüfusu, 2020’de İngiltere’nin birlikten ayrılması ile 447,7 milyona indi. Almanya, 83,2 milyonluk nüfusuyla AB’nin en kalabalık üyesi olurken, onu 67,1 milyon ile Fransa, 60,2 milyon ile İtalya, 47,3 milyonla İspanya ve 38 milyonla Polonya izledi. AB ülkelerinde 2019 yılında toplam 4,2 milyon doğum, 4,7 milyon ölüm, 900 bin de göç gerçekleşti. Yani Türkiye AB’ye girerse Türkiye AB’nin en büyük ülkesi olacak. AB’nin toplam nüfusu da 529 milyon olacak. Bunun 112 Milyonu Müslüman olacak.

Avrupa kendi kıtasının dışına doğru genişlemiş olacak. Bunlar beraberinde büyük fırsatlar yanında büyük riskler de getirecek.

Hilafet merkezinin, Ortodoksluk merkezinin Batıya kayması o kadar kolay kabul edilebilecek bir şey mi! Katolikliğin karşısında Ortodoksluk. Karşınızda Rus Ortodoks dünyası var. Mısır ve Etiyopya var. İslam dünyasında karşınızda Suudi Arabistan, İran ve Kudüs vesilesi ile İsrail var. Türkiye AB’ye girecek olursa, Almanya, Fransa, İtalya’dan hangisi bizimle ittifak kurarsa AB’nin lideri o olur. Türkiye AB’de olacak olursa, AB’nin İsrail politikalarında AB bu tartışmada geleneksel politikalarını aynı şekilde sürdüremez.

Düşünsenize, Laik Fransa’nın ve Katolik İtalya’nın karşısında Müslümanlık ve Ortodoksluk kartı ile birliğin en büyük ülkesi var.

Birileri bu gerçekleri görmez. Görmemeleri mümkün değil de görmek istemezler. Bizim Laikçiler, batıcılar, tatlı su liberalleri zaten bir fantezi dünyasında yaşıyorlar. Onların çoğu anlatsan da anlamazlar. Bizimkiler anlıyor da ne oluyor sanki. “İstanbul sözleşmesi”ni bile anlatamıyoruz onlara. CoVID’i bile anlatamıyoruz.

Bu gerçekler ışığında düşünsenize, böyle bir AB’nin İngiltere ve ABD ile Rusya, Çin ve Hindistan’la ilişkisi nasıl olacak. Afrika’daki çoğu Müslüman, önemli bir bölümü Osmanlı Milletler Topluluğu üyesi ülkelerle ilişkilerde Türkiye faktörünün bir yansıması olmayacak mı?

Hindistan eski bir Türki devletti ve orada Hind kökenli 550 milyon Müslüman var. Biraz ötede 400 milyonluk Malay topluluğu, bizim Asya’daki uzantımız, gücümüz onlar. AB’ye giriyoruz diye herhalde onlara sırtımızı dönmeyeceğiz. Oraya kendimiz olarak girmeyeceksek, niye girelim. Onlara benzemeyeceksek o zaman niye bizi aralarına alsınlar.

Bizim nüfus artışımız AB’nin nüfus artışından yüksek. Süreç bizim lehimize gelişecek ve batı giderek dinden uzaklaşırken, İslam batıda o şartlarda daha fazla yayılacak. Bunu nasıl kabul etsinler. Aslında İslamofobik kampanyalar, FETÖ, Laikleştirme ve Sekülerleştirme, dinden uzaklaştırma operasyonları niçin yapılıyor ülkemizde, bunun arkasında kimler var?

Türkiye AB’ye girerse, batı standartlarında bir refah ve özgürlük bakarsınız, Dindarların Laikler karşısında güç kazanmasını sağlar. Yani Türkiye AB’ye girerse, bundan hem Laikler, hem Vatikan ve Roma grubu, hem Protestanlar yani Almanya, yani Hristiyan trio kendi arasında birbirine düşer. Hasburg’lar, Mason’lar ve Tapınakçı’lar birbirlerine girerler.

Türkiye’yi kendi başına bırakmak da istemeyeceklerdir. Batının karşısında bağımsız bir güç olarak Türkiye, batının karşısında ya da başka ittifaklar içinde bir Türkiye onlar için daha büyük bir tehdit oluşturacaktır. Onun için bu “kapıda bekletme politikası” geçici değil, kalıcı bir politikadır. Bu sürüp giden görüşmeler filan günü kurtarmaktan öte bir anlam ifade etmez. Tek başına İstanbul sözleşmesi ile ilgili olarak yaşanan süreç batı ile ilişkilerdeki hal-i pür melalimizi göstermesi açısından ilginç bir örnek.

Tarih, aslında bu gerçekleri anlamak için gereklidir, ama biz onu bir mefahire döndürdük. Osmanlıdan cumhuriyete geçişi “Kemalizm”in bohçası içinde tartışılmaz, dokunulmaz hale getirdik. Bu gerçekleri anlatmaya çalışan kelam ve kalem sahibi Yavuz Bahadıroğlu da dar-ı beka’ya göç etti. Allah rahmet eylesin. Bir “şahid” daha ayrıldı aramızdan. Biz de Hakk’a, yaşadığımız zamana ve mekana şahidlik edelim.

Şunu bilelim, tarih, övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih, bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Tarihten ders alınır. Ders alalım diye, selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 868 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar