"Türbanlıya yazdırmam"a İlk Yazı'da Cevap
“Türbanlı” yazar Elif Çakır'ın ismi geçince, "ben gazetemde türbanlı yazar çalıştırmam" diyen Sedat Ergin'e, Elif Çakır Akşam Gazetesi'ndeki ilk yazısında cevap verdi.
Elif Çakır/Akşam
Sedat Ergin niye gergin?
“Söylesem faydası yok Sussam gönül razı değil”(Fuzuli)İşte böyle bir yazı olacak bu. Gerçi iyi de oldu. Hem ilk yazıları yazmak hem de başlangıç yapmak zordur, beni bu zorluktan kurtardı bir anlamda.
Bilenler bilmeyenlere anlatsın diyeceğim ama konudan haberi olmayanlar için kısa bir tekrar yaparak başlayayım. “En demokrat yayın yönetmeni” Sedat Ergin, Habertürk'te Cengiz Semercioğlu'nun konuğuydu. Semercioğlu'nun “Akşam gazetesi 'türban'lı yazar Elif Çakır'a köşe açıyor, siz ne yapardınız, yazdırır mısınız?” sorusu üzerine, böylesine ani bir soruyu canlı yayında almanın şaşkınlığını attıktan sonra kendisini toparlayıp cevap verdi; “kesinlikle türbanlı yazara yazdırmam!” Canlı yayında gelen tepki maillerine karşılık olarak da “Yeni Şafak gazetesinde bir Kemalist'e yazdırıyorlar mı ki ben yazdırayım. Demokratlığın ölçüsü bu değil” dedi.
Peşin peşin söyleyeyim Sayın Ergin, kendisine birkaç isim belirleyip onlara sataşarak reyting yapacak yazılar yazmak benim tarzım değil. Hele yolun başında biri olarak meslek büyüklerime saygısızlık etmeyi hiç düşünmem. Ancak, burada durum farklı. Benim üzerimden yürütülen bir tartışma söz konusu ve bu hususta söyleyecek birkaç kelamım var.
Başörtülü bir kadının gazetenizde veya sizin yayın yönetmenliğiniz döneminde yazıp yazamayacağı hakkında tavrınızı ortaya koydunuz. (Erkekler için de aynı mı, bu husus muğlak kaldı?)
Söylediğiniz sözler aslında tam da bu ülkede tartışılması gereken konunun zeminini oluşturuyor.
Zira...
“Bu gazete benim, yazdırmam”la başlayan düşünce, “bu ülke benim, yönettirmem”e kadar uzanıyor.
Gazete ticari bir kuruluştur, dilediğiniz gibi yönetebilirsiniz. Ama ülke yönetimi söz konusu olunca da bu düşünceye sahip olursanız, mesele burada başlar. Benim merak ettiğim, ülke yönetimi hususunda da aynı paralelde mi düşünüyorsunuz?
Benim için bu önemli.
Yoksa...
Rahat olun Sayın Ergin.
Buradan tebliğ yapmayacağım.
Ne “İslam'da kadın” ne de “Örtünmek güzeldir” kıvamında yazılar yazacağım.
Siz gergin olmayın Sayın Ergin.
Ben sizin düşüncelerinizi öğrenmek için sizi okumaya devam edeceğim, siz de merak ederseniz buradayım.
Gelin sizinle demokratlığın kıstaslarını konuşalım. Özgürlükleri konuşalım. Din ve vicdan özgürlüğünü ya da çok kültürlülüğü konuşalım.
Ya da, sizin kırılma noktalarınızı konuşalım.
Ben magazin eklerini okurum.
“İlk yayın yönetmeni olduğum dönem magazine karşı tutumun çok sertti” diyorsunuz, magazin haberleri konusundaki kırılma noktasını ne zaman yaşadınız, merak ediyorum.
Cengiz Semercioğlu'nun programında dediniz ki; “Ben siyasi ve diplomasi haberlerine yakınım, o yüzden gazeteleri okumadan 'ek'leri bir kenara ayırıp gazeteleri öyle okuyorum”. Peki, 'Cafe Milliyet'i hangi yana ayırıyorsunuz Sayın Ergin?
Türk dilini titizlikle kullanan ve Türkçe ile ilgili hataları şiddetle ve aslında haklı olarak cezalandıran bir yayın yönetmeni olarak bu ismi nasıl buluyorsunuz?
Türkçe ile ilgili bir kırılma mı yaşadınız?
Temennim odur ki...
Magazin veya Türk dili konusundaki “çok sert” tutumunu süreç içinde değiştiren Sayın Ergin, başörtülüler konusundaki tutumunu da değiştirsin.
Gurur meselesi yapmayın lütfen...
Bunu mevzu yapmayacağım.
* * *
Bu arada..
“Hoş geldin” diyen herkese “Hoş buldum” diyorum.
Sedat Ergin niye gergin?
“Söylesem faydası yok Sussam gönül razı değil”(Fuzuli)İşte böyle bir yazı olacak bu. Gerçi iyi de oldu. Hem ilk yazıları yazmak hem de başlangıç yapmak zordur, beni bu zorluktan kurtardı bir anlamda.
Bilenler bilmeyenlere anlatsın diyeceğim ama konudan haberi olmayanlar için kısa bir tekrar yaparak başlayayım. “En demokrat yayın yönetmeni” Sedat Ergin, Habertürk'te Cengiz Semercioğlu'nun konuğuydu. Semercioğlu'nun “Akşam gazetesi 'türban'lı yazar Elif Çakır'a köşe açıyor, siz ne yapardınız, yazdırır mısınız?” sorusu üzerine, böylesine ani bir soruyu canlı yayında almanın şaşkınlığını attıktan sonra kendisini toparlayıp cevap verdi; “kesinlikle türbanlı yazara yazdırmam!” Canlı yayında gelen tepki maillerine karşılık olarak da “Yeni Şafak gazetesinde bir Kemalist'e yazdırıyorlar mı ki ben yazdırayım. Demokratlığın ölçüsü bu değil” dedi.
Peşin peşin söyleyeyim Sayın Ergin, kendisine birkaç isim belirleyip onlara sataşarak reyting yapacak yazılar yazmak benim tarzım değil. Hele yolun başında biri olarak meslek büyüklerime saygısızlık etmeyi hiç düşünmem. Ancak, burada durum farklı. Benim üzerimden yürütülen bir tartışma söz konusu ve bu hususta söyleyecek birkaç kelamım var.
Başörtülü bir kadının gazetenizde veya sizin yayın yönetmenliğiniz döneminde yazıp yazamayacağı hakkında tavrınızı ortaya koydunuz. (Erkekler için de aynı mı, bu husus muğlak kaldı?)
Söylediğiniz sözler aslında tam da bu ülkede tartışılması gereken konunun zeminini oluşturuyor.
Zira...
“Bu gazete benim, yazdırmam”la başlayan düşünce, “bu ülke benim, yönettirmem”e kadar uzanıyor.
Gazete ticari bir kuruluştur, dilediğiniz gibi yönetebilirsiniz. Ama ülke yönetimi söz konusu olunca da bu düşünceye sahip olursanız, mesele burada başlar. Benim merak ettiğim, ülke yönetimi hususunda da aynı paralelde mi düşünüyorsunuz?
Benim için bu önemli.
Yoksa...
Rahat olun Sayın Ergin.
Buradan tebliğ yapmayacağım.
Ne “İslam'da kadın” ne de “Örtünmek güzeldir” kıvamında yazılar yazacağım.
Siz gergin olmayın Sayın Ergin.
Ben sizin düşüncelerinizi öğrenmek için sizi okumaya devam edeceğim, siz de merak ederseniz buradayım.
Gelin sizinle demokratlığın kıstaslarını konuşalım. Özgürlükleri konuşalım. Din ve vicdan özgürlüğünü ya da çok kültürlülüğü konuşalım.
Ya da, sizin kırılma noktalarınızı konuşalım.
Ben magazin eklerini okurum.
“İlk yayın yönetmeni olduğum dönem magazine karşı tutumun çok sertti” diyorsunuz, magazin haberleri konusundaki kırılma noktasını ne zaman yaşadınız, merak ediyorum.
Cengiz Semercioğlu'nun programında dediniz ki; “Ben siyasi ve diplomasi haberlerine yakınım, o yüzden gazeteleri okumadan 'ek'leri bir kenara ayırıp gazeteleri öyle okuyorum”. Peki, 'Cafe Milliyet'i hangi yana ayırıyorsunuz Sayın Ergin?
Türk dilini titizlikle kullanan ve Türkçe ile ilgili hataları şiddetle ve aslında haklı olarak cezalandıran bir yayın yönetmeni olarak bu ismi nasıl buluyorsunuz?
Türkçe ile ilgili bir kırılma mı yaşadınız?
Temennim odur ki...
Magazin veya Türk dili konusundaki “çok sert” tutumunu süreç içinde değiştiren Sayın Ergin, başörtülüler konusundaki tutumunu da değiştirsin.
Gurur meselesi yapmayın lütfen...
Bunu mevzu yapmayacağım.
* * *
Bu arada..
“Hoş geldin” diyen herkese “Hoş buldum” diyorum.