Türk Gazeteciler Başka Bir Yıldızda Yaşıyor
İsviçre gazetesi Anzeiger yazarının gözünden Türkiyeli gazetecilerin durumu.
Türk Gazeteciler Başka Bir Yıldızda Yaşıyor
İSVİÇRE, Bern: Tayyip Erdoğan'ın partisi, Parlamento seçimlerini muazzam farkla kazandı. Türk basını şoke olmuş görüntüsü verdi. Neden? Bilimkurgu yazarı Stanislaw Lem, gerçeğin insanın kendi egosunun çarpıtılmış bir yansıması olduğu "Solaris" gezegenini icat etti. Türk gazetecilerin çoğu da benzer bir gezegende yaşıyor. Sadece yenilgiye uğramış olan ve Atatürk'e dayanan CHP'nin sözcüsü "Cumhuriyet'in yazarları değil. Bu gazete, seçmen hakaretlerini makyajsız olarak verdi. Erdoğan'ın hükümet partisi AKP'nin seçmenleri "beyinsiz" ve "yiyici", hatta "aptal"mış.
Gerçeğe yabancı ve halka uzak gazeteci sınıfı Türkiye'de fikir hakimiyetine sahip. AKP'ye yakınlığı ile bilinen "Zaman" gazetesi, seçim öncesi rengini bildirmiş olan bir avuç ünlü gazeteciden sadece dördünün AKP'ye oy vereceğini açıklamış, 14'ü ise CHP'ye oy verilmesi çağrısında bulunmuş. Türk gazeteciliğinde nahoş olan şu, şahsi tercihleri, genellikle realiteye bakışı da bulandırıyor. Yalnızca yorumlarda değil, haberi verirken de. Sabah gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan, "Yorumcularla yayımcıların kendi halkından bu kadar uzak olduğu bir başka ülke daha olabileceğinden kuşkuluyum" diyor.
Siyaset ve ekonomi alanındaki elitlerin büyük bir bölümü için geçerli bir teşhis bu. Türkiye'ye seçimleri izlemek için gönderilmiş bir AGİT uzmanı, ülkedeki siyasiler, gazeteciler ve akademisyenlerle yaptığı yüzlerce görüşme sonrasında kendisini en çok şaşırtan unsurun, bunların "kendi ülkeleri hakkında ne kadar az şey bildikleri" olduğunu itiraf etti. Yine de bazıları seçim sonrasında özeleştiriye hazırdı. Örneğin CHP seçmeni ve köşe yazarı Emin Çölaşan şöyle diyor: "Başka bir gezegende yaşadık. Bu toplum hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Seçim gününde bir uzay aracından paraşütle bırakıldık ve bize tamamen yabancı bir ülkeye indik."
Çölaşan, Hürriyet gazetesi için çalışan ünlü bir köşe yazarı. Köşe yazıları gazetelerin direğini oluşturuyor, tepedeki köşe yazarları da yazılarını aşağıdaki okuyuculara iletiyorlar. Büyük gazeteler onlarca köşe yazarı istihdam ediyorlar, bunların en ünlüleri de futbol yıldızları muamelesi görüyor. Milyonluk transferler nadir görülen olaylar değil. Türk gazeteleri habercilerle değil, köşe yazarlarıyla ayakta kalıyor. Bunların satışını yaptıkları, araştırma değil, fikir; gerçekler yerine dünya görüşü. Elbette övgüye değer istisnalar, mükemmel gazeteciler de var. Ancak birçok köşe yazarı masasını, ancak resepsiyon ve kokteyl partileri için terkediyor. Yazları da Bodrum ya da Kuşadası'ndaki yazlıklara gidiliyor ve aynı insanlar tıpkı Boğaz'daki evlerinde buluşur gibi yine bir araya geliyorlar. Bu cumhuriyette birçok şey gibi parti gazeteciliği de ilk yılların uzantısı niteliğinde. Jöntürklerin ilk muhalif gazeteleri Paris'te yayımlanıyordu ve oradan Sultan Abdülhamit'e karşı mücadele veriliyordu. Bunlar propaganda yapıyorlardı, habercilik değil. Birçok gazeteci hala aydınlatma fonksiyonundan yoksun. Tıpkı birçok kişinin Cumhuriyetin eski elitlerine yakınlıktan kurtulamamaları gibi. Bunlar kendi kendilerini devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının koruyucusu ilan etmiş kesimin bir parçası. Bu kesim birkaç yıldan bu yana artık hükümette değil, ama ordu, yargı, bürokrasi ve üniversitelerde güç sahibi. Gerçekten de birçok köşe yazarı hala subayların kibrini paylaşıyor. Bir misyon söz konusu. Ve aynı zamanda kendi aralarında kalıp, misyonun muhatabı kesimle her türlü ilişkiden kaçınılıyor. O halde bu eski cumhuriyet aristokrasisinin rakiplerinin gelişini farketmemesine, 80'li yılların ekonomik reformları sırasında yepyeni bir elit kesimin tohumlarının atıldığını kaçırmasına şaşmamak lazım. Anadolu'nun muhafazakar, dindar dükkan sahipleri ve çiftçileri birdenbire fabrikalar ve işletmeler kurdular. Birkaç yıl sonra da çocuklarını Almanya ve ABD'deki üniversitelere gönderdiler. Bunların parası ve uluslararası ilişkiler onların çağdaşlıkla çabucak yakınlaşmasını sağladı. Ve birden, 90'lı yılların başlarında, asker tarafından korunan görüntü demokrasiye karşı gerçek demokrasinin avantajını keşfettiler. Başbakan Erdoğan'ın AKP'sinin kökleri oraya uzanıyor. Böylece eski elitlerin paniği de başlıyor. Anadolu kapıyı çalıyor ve salondaki yerini almak istiyor. Son seçimlerde ordu ve Kemalizm'in trampetçileri seçmenleri gizli İslamcılar konusunda bir kez daha korkutmaya çalıştılar. AKP'yi şeriat bekçisi olarak gösterdiler ve Erdoğan'ın partisinin İstanbul kadar Doğu Anadolu'daki Van'da da, dindar Müslümanlar kadar Ermeni Hristiyan ve Museviler arasında da, Kürtler kadar Türkler arasında da çoktan taraftar sahibi olduğunu kaçırdılar. Halkın aslında bilgeliğini takdir edecek yerde, küfür ediyorlar. Türkler, darbe meraklısı generalleri olduğu gibi, aptal Avrupa düşmanlarını da reddetti.
(Tages-Anzeiger gazetesi)