Türk Laiklerinin Trajedisi...
Türkiye’de bugün en sıcak sorun anayasa düzenlemesi sorunu.
Türkiye’de bugün en sıcak sorun anayasa düzenlemesi sorunu. Düzenlemedeki en sıcak madde ise laik yasa gücüyle ve gerektiğinde güvenlik ve ordu otoritelerinin gücüyle Türk kadınına dayatılan okullarda, üniversite ve hükümet kurumlarındaki başörtü yasağı maddesidir. Batı medyasının adlandırdığı üzere İslâmcı köklere sahip AK Parti, bütün anayasal yetkilere sahip. Şöyle ki, AK Parti parlamento çoğunluğunu ve hükümeti oluşturuyor ve cumhurbaşkanlığı makamını elinde bulunduruyor. Başta ordu, YÖK, yargı ve medya kurumları olarak toplumun eklemlerini elinde bulunduran kurumlar olmak üzere saygın laik kurumları bir humma hastalığı sardı.
TEHDİTLER FAYDASIZ
Bu yüzden bu kurumlardan belirli aralıklarla anayasal kurumların -parlamento, hükümet ve cumhurbaşkanlığı- başörtü yasağı maddesine dokunmaması yönünde açıklamalar ve tehditlerin havada uçuşmasını garipsemiyoruz. Özellikle de bu açıklamalar ve işaretler öteki tarafın başörtüye üniversitelerde, okullarda ve hükümet kurumlarında kadının istediği kıyafeti seçme özgürlüğünün asli bir hakkı olarak serbestlik verilmesi talebini durdurmamaktadır.
Türk Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt geçen Pazartesi İstanbul’daki askeri bir akademide yaptığı ve Türk televizyonlarının da yayınladığı konuşmasında şöyle diyordu: “Herhangi bir otorite Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette hiçbir şeyi değiştiremez. Hiç kimse cumhuriyetin laik iskeletini değiştiremez.”
ORDU DARBE YAPAMAZ
Ordu komutanının uyarısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başörtü yasağının anayasadan kaldırılmasını destekledikleri yönündeki işaretlerine cevap olarak geldi. Fakat AK Parti’nin son seçimlerdeki büyük başarısı sonrası ve onca muhalefete ve tehditlere rağmen cumhurbaşkanlığı makamına yükselme başarısı ardından Türkiye’deki genel hava askeri kurumun ‘büyük bir trajedi’ içinde olduğunu gösteriyor.
Ordu geçmişte olduğu gibi farklı askeri darbelerle gücünü dayatmaya kadir değil. Bu ise AK Parti’nin taktik ve politikasının kendisini darbe için hiçbir gerekçe vermemesinden kaynaklanıyor.
Halifeliğin 1924’te kaldırılmasından bugüne kadar Türkiye’ye dayatılan laik deneyimi ele alan insan, bu deneyimin gücün bütün unsurlarından beslendiğini, sahanın tamamen boşalması sonrası uygulama fırsatlarını kullandığını, hatta cumhurbaşkanları, başbakanlar ve rejime dokunmaya çalışan herkes için darağaçları dikildiğini, eleştirenlere cezaevlerinin açıldığını görür.
TÜRK HALKI İSLAM’I SEÇTİ
Bütün bunlara rağmen 83 yıllık bilanço bu deneyimin açık ara başarısızlığını somutlaştırıyor. Laiklik kendi kurumlarıyla bir kenarda kalırken Türk halkı İslâm’ı bir inanç, kimlik ve başörtü olarak aldı. Zira Türk kadınlarının yüzde 60’ı örtülüdür. Halkın demokratik seçimi İslâm olmuştur. Mustafa Kemal’in partisi CHP zayıflaşmıştır.
Arap ve İslâm ülkelerimizdeki laik deneyimin durumu Türk deneyiminin durumundan pek farklı değil. Deneyimin fikir ve değişim alanında toplumlarda etkin bir gücü bulunmamakta.
ÇIKARLAR KOALİSYONU
Laiklik deneyimi belli kesimlerle sınırlı. Medya organları ve iktidar çevreleri dışında hiçbir etkisi yok. Bu yüzden birçok rejim içinde gürültülü bir ses olarak varlığını sürdürüyor.
Zalim iktidar ile laik sınıf arasında bir çıkarlar koalisyonu adeta. Herkes iktidar, servet ve şöhret bakımından hayatta kalmaya çalışıyor.
Fakat halklar İslâm tercihi ve kimliği etrafında gürültüsüz bir şekilde kenetlenme yolunda ilerliyor.
Ürdün’de yayımlanan Es Sebil gazetesi, 10 Ekim 2007, Arapçadan çeviri: Halil Çelik / Vakit