Türkiye Batılı Çizgisinden Sapıyor
AB ve ABD'nin ihanetine uğradığını düşünen Türkiye'nin, Batı yanlısı çizgisini daha fazla sürdürüp sürdürmeyeceği eskisi gibi kesin görünmüyor. Times’ın yorumu…
Türkiye yıllardır Batı'nın ivedilikle dostlara ihtiyaç duyduğu istikrarsız bir bölgede genel olarak güvenilir bir ortak olageldi. Türkiye'nin ve Avrupa'yla ABD'nin çıkarları, yalnızca İslami köktenciliğin belinin bükülemediği Ortadoğu'yu daha istikrarlı bir hale getirmek değil, büyük stratejinin tüm yönlerinde uyumluydu. Türkiye'nin son dönemde başarılı bir biçimde bolca yabancı yatırım akışıyla meyvesini veren serbest piyasa reformlarını gerçekleştirmesi ilişkileri daha da sağlaştırmalı ve Türkiye'nin uzun zamandır süregelen AB üyeliği isteğini kuvvetlendirmeliydi. Türkiye'de sivil demokrasi ve Batı'ya yönelik sempatinin güçlenmesi Avrupalılar ve Amerikalılar için bir el ele gidiş beklentisi oluşturdu.
Fakat bunun yerine Türkiye içinde ve dışındaki olaylar, ilişkileri zorladı ve Ankara'nın Batı yanlısı çizgisini daha fazla sürdürmesinin kesin olarak algılanamayacağı bir noktaya gelinmesine yol açtı.
Batı'yı daha fazla dinlemek istemiyorlar
Türkiye siyasi ve sosyal dönüşüm çalkantıları içinde. İslami kökenlere sahip olan AKP'ye bu yaz yeniden verilen iktidar yetkisi, Türkiye'nin kurucusu Atatürk'ün laik ilkelerine bağlılığın boyutuna ilişkin temel soruları da beraberinde getirdi. Avrupalılar endişelerini bastırdı, ancak artık Türkiye'nin Müslüman değerler ve laik kurumların bir arada yaşayabileceği bir model teşkil ettiği konusunda o kadar emin değiller.
Türklerse üyelik müzakereleri konusunda AB'nin sözünden döndüğünü düşünüyor -Türklerin çoğu Avrupa'nın üyelik başvurusunu asla kabul etmeyeceğine inanıyor- ve ihanete uğramış hissediyorlar. ABD'ye gelince,
iki taraf da Türkiye'nin Irak işgali sırasında topraklarının kullanılmasına izin vermemesiyle bozulan ilişkilerin tamirine başlamıştı. Ancak, bu çabalar zengin Amerikalı Ermenilerin desteğini toplamak isteyen Demokratların, 1915'te Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermenilere yönelik katliam ve tehcir eyleminin soykırım olarak tanınması yönündeki tasarının berbat zamanlamasıyla boşa çıktı. İlişkilere verilen bu gereksiz zarar, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin beceriksizliği sonucunda gerçekleşti.
Bunun yol açtığı zarar yakında görülecek. Türkiye, ülkedeki Kürt halkının bağımsızlığı için savaşan PKK gerillalarının Kuzey Irak'taki üslerine saldırmaya hazırlanıyor. Dün, PKK'nın 17'den fazla Türk
askerini öldürmesi, hükümet üzerindeki harekete geçilmesine yönelik baskıları daha da artırdı.
Sınıra yığılmış 60 bin askerle gerçekleştirilecek tam bir saldırı, Irak'ın tek istikrarlı bölgesi için felaket olacaktır. Ama Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, Times'la söyleşisinin de gösterdiği gibi, Türkler Batılıların 'kendilerine hâkim olma' yönündeki ricalarını dinlemeye tahammül edecek bir halde değil.
Brown harekâttan vazgeçirmeye çalışmalı
Britanya'nın Türkiye'nin AB üyeliğine verdiği güçlü destek, bu hafta Erdoğan'la Londra'daki görüşmesi sırasında Başbakan Gordon Brown'un elini güçlendirecektir. Ancak, yine de Brown'un kelimelerini dikkatli seçmesi gerek. Türkiye'nin Irak konusunda önemli bir bölgesel konferansa ev sahipliği yapmaya hazırlandığını hatırlatarak zaman kazanmaya çalışmalı. Brown bir saldırının PKK'nın Türkiye'nin güneydoğusunda bitmeye yüz tutan desteğini yeniden canladırabileceğini işaret edebilir. Ancak aynı zamanda Erdoğan'ı dinlemeli ve Kürt yetkililer de Türkiye'nin endişelerini ciddi bir şekilde göz önüne almak zorunda.
Türkiye uzlaşmaz bir ruh hali içinde ama bu kısmen de dost bildiklerinin kendisini yalnız bıraktığını hissetmesinden kaynaklanıyor. Kötü zamanlarda gösterilecek dostluk, Erdoğan'ın eve götüreceği iyi bir mesaj olacaktır.