İbrahim Karagül
Türkiye'nin güç haritası ve D-8'i yeniden kurmak!
Doğu ile Batı'nın, Güney ile Kuzey'in birbirine karıştığı, eski siyasi tanımların anlamsızlaştığı, zenginliğin ve gücün yer değiştirmeye yüz tuttuğu, hegemonların diz çöker hale geldiği, yeni yıldızların parladığı, Transatlantik eksenin durgunluğa girdiği, Latin Amerika'dan Asya-Pasifik'e uzanan bütün bölgelerde derin kırılmaların-eksen kaymaların yaşandığı, güç haritasının hızla değiştiği, tarihi dönüşümlere kapı aralandığı bir dönemi hayretle izliyoruz. Bu kırılma, belki de dünyanın kaderini değiştirecek, kadim medeniyetleri bugüne taşıyacak, sarsılmaz ve gücüne erişilemez aktörleri yol getirecek. Bu yüzden atılan hiç bir adım küçük değildir, anlamsız değildir. Bugün küçük görülen adımlar yarının dünyasında köklü değişimlerin faktörlerinden biri olabilir. Eski kavramları, ezberleri, kader gibi algıladığımız kesin yargıları gözden geçirmek, sorgulamak, yeniden tanımlamak durumundayız. Batı nedir, Doğu nedir, Üçüncü Dünya nedir, Ortadoğu nedir, süper güç nedir, gelişmekte olan ülke nedir, biz neyiz? Ve bütün bu "nedir"ler ne olacak, olabilecek, kesin yargılarımıza teslim olmadan bir kez daha gözden geçirmek durumundayız. İnsanlık tarihinin en son yüz yıl önce gördüğü, bizler için bin yıllık tarihin en büyük çöküşü anlamına gelen, bir büyük dönüşüm daha yaşanıyor ve biz bunun neresinde olacağız? Türkiye'nin son yıllarda attığı adımları bu düşüncelerle izliyoruz. Bazılarına abartılı gelecek belki ama, sıradan gelişmelerin yakın tarihimizi hatta dünya tarihini nasıl etkilediğini bilenler için ortada abartılmış bir şey yok. Olduğu yerde patinaj yapan, küresel etkilere göre oradan oraya savrulan bir ülkeden büyük ideallere sahip olduğunu hissettirmeye başlayan, bunu somut adımlarla belli eden ülkeye geçiş yapan Türkiye'yi, içerideki gündelik tartışmalarla değil, dışarıdaki izleyicilerin tartışma biçimlerinden gördüğümüz zaman gerçeği daha iyi yakalıyoruz. Müttefik olan ülkeler önce alkışlarken sonra merak etmeye, endişe duymaya, ardından kıskançlık göstermeye, daha sonra şantaj yapar gibi tehditler savurmaya neden başvurur? Türkiye'nin attığı adımlardan neden rahatsız olur? "Türkiye eksen değiştiriyor", "Avrasya'ya kayıyor", "Arap dünyasına dönüyor", "Batı'yı endişelendiriyor", "Batı"ya yüz çeviriyor", "Türkiye büyük yanlış yapıyor" türü reaksiyonların sebebi ne olabilir? Bölgesinde barış istediği için mi? Çatışmaların sona ermesi yolunda çaba harcadığı için mi? Siyasi ve ekonomik olarak yakın çevresiyle ortaklıklar kurduğu için mi? Tek yanlı bağımlılık ilişkisini sorgulayıp kendi yolunu çizmeye çalıştığı için mi? Bütün bunlar iyi şeylerken, neden bazı ülkeler her geçen gün daha hırçınlaşır! İşte bu nokta, bazı şeylere anlama noktasıdır. Malezya'nın Başkenti Kuala Lumpur'da D-8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı yapıldı. 12 yıl önce kurulan, Müslüman dünyanın merkez ülkelerini bir araya getiren, "uluslararası irade"nin öfkeyle karşılık verdiği, "küresel sisteme başkaldırı" olarak gördüğü Necmettin Erbakan hükümetinin "cezalandırılma" sebeplerinden biri olan D-8, o zamandan beri adeta dondurulmuştu. Şimdi yeniden diriltiliyor. Ama bu sefer "meydan okuma" şeklinde algılanmıyor, algılayanları da kimse umursamıyor. Çünkü küresel konjonktür tamamen değişti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, toplantıya Türkiye'nin yeni tekliflerle katıldığını, küresel ekonomik kriz sonrası ortaya çıkan yeni duruma karşı ortak hareket edilmesi gerektiğini, ortak istişare kurulu oluşturulacağını, yeni bir tüzük hazırlanacağını söyledi. Üye ülkeler, ekonomik ve siyasi alanlarda daha baskın biçimde ortak hareket edecek artık. 1996'da Malezya, Pakistan, Bangladeş, İran, Türkiye, Mısır ve Nijerya'nın katılımıyla İstanbul'da kurulan D-8, güçlendirilerek muhtemelen Türkiye'nin yakın bölgesinde yürüttüğü "açılım" çalışmalarının bir dış halkası haline getirilecek. Türkiye-Suriye-Irak üçgeninde izlediğimiz çekirdek oluşum, İran'la özel ilişki, Rusya ile ortak bakanlar kurulu oluşturulması ve ardından Asya Pasifik'ten Orta Afrika'ya uzanan yeni ortaklık haritası. Bunların Batı ile ilişkilerde geri adım atılmadan yapılıyor olması. İstanbul'dan Hicaz'a ulaşan demiryolu hattının açılması, İstanbul'dan Basra Körfezi'ne uzanan demiryolu projesi, İslam ülkeleri arasında "Gümrük Birliği" oluşturulmasına yönelik süreç" Bunlar gibi daha bir çok kalıcı, etkilerini gelecek yıllarda gösterecek adımların atılması" Bütün bunlar ideolojik bir tercih değil. Değişen dünya konjonktürünü iyi okuyup rasyonel adım atmakla anlaşılabilecek bir durum var ortada. İçeride ve dışarıda, bölgede ve uluslararası kamuoyunda gerçekten bağımsız olma ideali var. Büyük yürüyüş devam edecek!