Hakan Albayrak
Türkiye'nin Yaptıkları Yapacaklarının Teminatıdır
Amerika Birleşik Devletleri ile anlaşma sağlandı, Barış Pınarı Operasyonu’na 120 saat ara verildi.
Anlaşmaya göre ABD, Suriye’nin Türkiye sınırında mevzilenen PKK/YPG’li teröristlerin “güvenli bölge”den çıkmasını ağlayacak, onların “güvenli bölge”deki ağır silahlarını toplayacak ve mevzilerini imha edecek.
“Güvenli bölge”nin kontrolünün “öncelikle” Türkiye’ye ait olması da anlaşmaya bağlandı.
ABD ve PKK/YPG’li yoldaşları önümüzdeki 120 gün içinde “güvenli bölge” ile ilgili taahhütlerini yerine getirirse, Barış Pınarı Harekâtı sona ermiş olacak.
Peki “güvenli bölge” tam olarak neresi?
Nerede başlayıp nerede bitiyor?
Anlaşma metninde bu hususa açıklık getirilmemiş.
“Öncelikle” ne demek?
“Güvenli bölge”nin kontrolünde Türkiye ile ABD arasında bir görev dağılımı olacaksa, tam olarak nasıl olacak?
Kontrolün “öncelikle” Türkiye’de olması, “güvenli bölge”deki asayiş faaliyetlerinde tayin edici rolü Türkiye’nin oynayacağı anlamına geliyor mu gelmiyor mu?
Bu husus da muğlak.
Muhatap, güvenilmezliğin kitabını yazan ABD olduğu için tereddütlerimiz var; ama meselenin daha fazla kan akmadan barışçıl bir yolla çözülebileceğine dair ümidimiz ağır basıyor.
***
Türkiye ne yapacağını önceden söylemişti ve evvelce yaptıkları (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı) yapacaklarının teminatı idi.
Madem bu iş anlaşma yoluyla da oluyordu, ABD niye silahlar konuşmaya ve kan akmaya başlamadan önce gereğini yapmadı ki?
Türkiye’nin terörle sonuna kadar mücadele konusunda ‘blöf’ yapmadığı ve aptal yerine konarak oyalanmaya gelmediği, tehditlere de pabuç bırakmadığı artık iyice anlaşılmış olmalı.
ABD’nin aynı hatayı tekrarlaması ihtimaline istinaden bir kere daha: Türkiye’nin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.
Kabadayılık taslamasınlar, aptallık etmesinler!
TRUMP’IN MEKTUBU
ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yazdığı 9 Ekim 2019 tarihli mektubu yorumlayayım, Trump’a bir çift laf edeyim diyorum; ama zihnimden geçen ifadelerin en ağırbaşlısı “soytarılık” olduğu için bundan vazgeçsem daha iyi olacak. (O mektup, malum ifadelerin haricindeki kısımları karalanarak ve başına “ABD Başkanı Sayın Donald Trump’a” yazılarak iade edilmeliydi.)
Millete bakıyorum, siyasete bakıyorum, ekseriyet içine tükürüyor Trump’ın mektubunun. Ne güzel. En güzeli, bu tavrı Erdoğan’ın muarızları olarak bilinen kimselerde de görebilmek.
İçimizde Trump’ın Erdoğan’a hakaret etmesinden, hatta Türk ekonomisini mahvetme tehdidini tekrarlamasından haz duyanlar da yok mu? Var. Onların zavallılığı konusunda zihnimden geçen kelimeler de çok fena. Geçelim.
Trump’ın Erdoğan’a hakaretlerine -kaideyi bozmayan istisnalar hariç- milletçe verilen tepki ve en yaman Erdoğan muarızlarının bile bu tepkiyi paylaşabilmesi, milli birlik ve beraberliğin bütün ideolojik ve siyasi farklılıklara rağmen mümkün olduğunu bir kere daha gösterdi.
İçerideki siyasi tartışmaların şiddeti azaltılsa, en tabii demokratik rekabeti ölüm kalım savaşı gibi görme huyundan vazgeçilse, memleket meselelerinin esenlik içinde tartışılabileceği bir ortam oluşturulsa, taraflar birbirinin demokratik olgunluğundan emin olabilse, kimse karşısındakinin antidemkoratik ve hukuk dışı yollara tevessül edebileceği endişesini taşımasa, ‘Ben onu mahvetmezsem o beni mahvedecek’ dedirten tansiyon düşürülse, bitti gitti işte; iri olduğumuzun, diri olduğumuzun, HEP BERABER Türkiye olduğumuzun resmidir.
NURİ PAKDİL’E VEDA
Tevhidî duruş timsali devrimci yazar, şair, hatta şiirin ta kendisi Nuri Pakdil vefat etti.
Nasipse bugün ikindi namazından sonra Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde kılınacak olan cenaze namazının ardından Taceddin Dergâhı’nda defnedilecek.
Rahman Allah’tan ganî ganî rahmet diliyoruz ustamıza.
Geride bıraktığı birbirinden güzide eserlerini bereketlendirerek Nuri Pakdil gibi muvahhid nesillerin yetişmesine vesile kılsın Rabbimiz.