Hakan Albayrak
'Türkler Arapları sömürdü' yalanına da son!
Şerif Hüseyin ve adamlarının ihanetini bütün Araplara mal edip “Araplar bizi sırtımızdan vurdu” diye konuşmanın saçmalığına ilişkin yazım (Karar, 19 Ocak 2017) sosyal medyalarda binlerce kez paylaşılmış. Paylaşanlara çok çok teşekkür ederim. Allah Teala hepsinden razı olsun. Ümit ederim ki, o yazımda bahsettiğim Derin Tarih dergisinin “Arap İhaneti Efsanesi” konulu son sayısına ilgiyi de artırır bu paylaşımlar.
Bugün daha ziyade iç siyasetle meşgulüz, ama er veya geç “İttihad-ı İslam” yahut “bölgesel entegrasyon” gündemine geri döneceğiz inşaallah. O zaman “Araplar bizi sırtımızdan vurdu” edebiyatı yine ısıtılıp servis edilecek; emperyalistlerin “Böl ve yönet” siyaseti gereği, içimizdeki bazı bedhahlar yine fitne kazanını kaynatmaya çalışacak. Hazırlıklı olmak lazım. Kitleleri bu hususta aydınlatarak menfi propagandanın önüne geçmek lazım. Derin Tarih, buna hizmet ediyor.
Öte yandan Arap âlemindeki refiklerimizin de bir İngiliz-Fransız müşterek tezgâhı olan “Türkler Arapları sömürdü, Araplar Osmanlı yüzünden geri kaldı” propagandasıyla hesaplaşmaları gerekiyor tabii. Şükür ki bunu öteden beri yapıyorlar zaten.
***
Lübnanlı tarihçi Zeine N. Zeine (“Zeyn” veya “Ziyn”), daha 1958 senesinde -yani Arap şovenizminin ve dolayısıyla Osmanlı / Türk düşmanlığının ‘tavan yaptığı’ günlerde- hazırladığı doktora tezinde der ki:
“Halihazırda Türklerin, Arapların geri kalmışlığının ve dört yüzyıl boyunca kültürel gecikmelerinin ana sorumlusu olduğu yolundaki popüler görüşü destekleyecek hiçbir tarihi kanıt yoktur. Bilakis, Arap yurtları öyle görünüyor ki Türk hakimiyetinden kârlı çıkmıştır.
Bütün hakkaniyetle şu da söylenmelidir ki Türkler Arapları, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908’de iktidara gelişine kadar asimile etmeye ya da Türkleştirmeye çalışmamışlardır.” (Kaynak: Zeine N. Zeine, Türk-Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu, Çev: Emrah Akbaş, Gelenek Yayıncılık, 2003)
Zeine, aynı eserde, bir avuç ‘aydın’ın haricindeki hiçbir Müslüman Arap’ın halifeye başkaldırmayı aklının ucundan bile geçirmediğini ve buna Şerif Hüseyin’in adamlarının da dahil olduğunu belirtir.
Ama nasıl mı olur?
Şöyle:
“İngiliz propagandasının Cihâd Fetvâsı’ndan daha tesirli olduğu ve bu propaganda sâyesinde fetvânın tam tersine bir maksat için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Çanakkale muharebelerinde bize karşı İngiliz saflarında çarpışan müslüman sömürge askerleri arasından alınan esirlerin sorgularından çıkan neticeye göre, bu askerler dinsiz İttihatçılar’ın halifeyi hapsettikleri ve İngilizler’in de onu kurtarmak için İttihatçılar’a savaş açtıkları propagandasına inandırılmışlardı. İmparatorluk dışında en çok müslüman nüfus barındıran Hindistan’da da bu hususta çok kesif bir propaganda yapıldığı görülmektedir. İngilizler savaş sırasında Hind müslümanlarını ‘harbin bir mâhiyet-i diniyyeyi hâiz olmadığına, Osmanlı pâdişahına ve İslâm’ın saltanatına hiçbir zararı dokunmayacağına inandırmış’lardı. Ayrıca Lordlar Kamarası’nda ‘hilâfet’e ait hiçbir şeye müdahale olunmayacağı, muharebenin ancak İttihad ve Terakki Cemiyeti’yle olduğu...’ beyân edilmişti. Nitekim Mekke Emîri Şerif Hüseyin de kendi isyân hareketinin ‘Halife’nin değil, ancak bozkurda ibâdet edecek derecede Turancılıkla meşbû olan nâzırların aleyhine’ olduğunu bildirmişti.”
Bu satırlar Erol Güngör’ün “İslâmın Bugünkü Meseleleri” adlı eserinden. (Ötüken Neşriyat, 2011)
Bilvesile Erol Güngör hocamıza Cenâb-ı Hak’tan ganî ganî rahmet dilerim.
***
Son söz, şair Hanifi Kara’dan:
İttifak edenler dağları aştı
Tefrikaya düşen düz yolda şaştı
Kim ki özden koptu onlar yozlaştı
Farkı varsa söyle ha Türk ha Arap…!
karargazete