Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

TUSKON’un fendi!

 

TUSKON kongresini not ettik. “El mi yaman, bey mi” göreceğiz. Sel gidecek kum kalacak!

Sırtını ABD’ye, Vatikan’a, İsrail’e dayayıp konuşmak kolay!

Yaşadığımız süreç bir darbe sürecidir. Türkiye’yi Suriye’ye, Ukrayna’ya çevirmek isteyenlerin kirli bir senaryosu uygulanmaya çalışılıyor. Kendilerinden çok emin gözüküyorlar. Akıllarınca peygamberden, ABD’den, İsrail’den, Avrupa’dan torpilliler. Yargıda ve poliste adamları var. Duruma hakim gözüküyorlar. Ama evdeki hesabın çarşıya uymayabileceğinin pek de farkında değiller.

Önce sırtlarını dayadıkları uluslararası sistemde herkes bu projeye destek vermiyor. İki: O çevrelerde vefa yok. Üç: Deşifre oldular. Artık hiçbir işe yaramazlar ve bu sistemde kimse kaybedecek ata oynamaz ve sırtına yük vurmayacakları bir ata yem vermezler. Bir avuç adam bu kadar güçlü bir iktidara bunları yapıyorsa, bu halk bunlara ne yapmaz ki!

Bunların öfkeleri akıllarından büyük! Bunlar ezoterik ve takiyeci bir nesil yetiştirdiler. Hiç düşünmüyorlar ki, yetiştirdikleri takiyeciler en büyük takiyeyi kendilerine yapacaklar. Kimi bunlardan korktuğundan, kimi bunların gücünden ve ilişkilerinden yararlanmak için saflarına katıldı. Zaten din ve devlet bunların yanındaydı “!?” Şimdi bunun böyle olmadığı belli oldu. Bunlar “Paralel devlet” yanında bir de “Paralel bir din” icat etmişlerdi.

Laikçi CHP’ye bakar mısınız, bir “cemaat”in peşine takılıverdi. İktidarı “takiyecilik” ile suçlarken, en büyük takiyecilere arka çıkıyorlar bugün. Dün Mustafa Kemal’e deccal derken, bugün Ecevit’e şefaat edecek hale geldiler. Metodik Kemalist oldular.

Düşünüyorum da, “Soğuk Savaş” döneminde derin devlet, uluslararası sistemin gözetiminde Alevileri, solu ve milliyetçileri örgütledi. Milliyetçileri ise “komünizmle mücadele” adı altında kullandı. Biz “Ne sağdayız ne solda, Hakyol’dayız hakyolda”, “Kör dünyanın göbeğine Hakyol İslâm yazacağız” diye sokaklara dökülünce, iki oluşum zuhur etti. Bunlardan biri daha sonra Paralel yapıya dönüşecek olan, “neuzu billahi minessiyase” diyen bir grup, diğeri de, sol bir jargonla meydanlara çıkan Mücadele Birliği! Bu hareket daha sonra Aykut Edibali liderliğinde partileşti.

Gülen 74 affından sonra adından daha çok söz edilen biri oldu. Kendi düşünce okulunu seküler bir ortamda örgütledi. 78’den sonra İran devrimine giden süreçte, devrimin Türkiye üzerindeki etkisini en aza indirmek için kullanıldı. 80 sonrası Özal üzerinden Evren ve ABD ile ilişki kuruldu. Bugünkü yapı 1991’de örgütlendi.

Çeyrek asırdır bugünü beklediler. Bugün onlar için aynı zamanda ezoterik bir anlam taşıyor. Mehdiyet, Mesihiyet, Deccaliyet, hepsi bunun içinde. Cemaat hareketi aslında Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık karması yeni bir din. “Beyaz baba”lar bunlar. Bu yeni İslamcılık böyle bir teslis’i (üçlemeyi) taşıyor içinde. “Hoşgörü” ve “Diyalog” ise bu işin kandırmacası.

Bu insanlar bu yoldan dönerlerse dinlerini kaybedecekler. 25 yıllık zikirler, dualar, efsunlar, gözyaşları, keramet hikâyeleri, nübüvvet nuru, her şey yalan mıydı? Bunu kabul etmeleri kolay değil. “İyi niyet”leri, “güzel hayal”leri vardı.

Bugün geldikleri bir yer vardı. İşleri vardı. Daha güzel bir gelecek bekliyorlardı. Peygamber Türkçe Olimpiyatları’nı şereflendiriyor, okullarına, yurtlarına, sofralarına, rüyalarına teşrif ediyordu. Şimdi ajanlıkla, fitne çıkartmakla suçlanıyorlar. Dahası, gelecek artık onlar için umuda açılan bir kapı değil.

Geçmişini, bugününü, geleceğini, umudunu, hayallerini kaybeden ya da bu korkuyu taşıyan birini düşünün. İşte bugün o paralel yapının gönüllü askeridir.

15 Şubat’ı beklediler olmadı. Şimdi 15 Mart’ı bekliyorlar. Erdoğan ölse, AK Parti seçimi kaybetse bayram yapacaklar. Bunun için ayin yapıyorlar. Onlara göre kuraklık da Cemaate yapılana manevi bir ikaz!

Şimdi yeni komplolar peşindeler. Kaset ve dosyalar servis edilecek. Ama artık bu iş inanırlılık ve ciddiyetini kaybetti. Zamanlama, bu işin bir hak-hukuk meselesi olmadığını gösteriyor. Maksatları üzüm yemek değil bağcıyı dövmek! Bu işler tehdit ve şantaj kokuyor. “Üzerimize gelmeyin, iktidarı bize devredin” diyorlar. Bir “dehşet dengesi” oluşturmaya çalışıyorlar.

Uluslararası sistem, Paralel Yapı’yı bir “Truva atı” olarak kullanmak istiyor.

Bu arada; Tayyib Erdoğan’ı Muhsin Yazıcıoğlu ile vurmaya hazırlanıyormuş birileri. Bu dava dosyası bugüne kadar Malatya’da bekletildi. Geçen hafta Maraş’a gönderildi. Tıpkı, Bülent Arınç suikasti soruşturması gibi bu soruşturma da bekletiliyor.

Eğer Cemaatin bildiği bir şey varsa niye şimdiye kadar bekletildi ki! Muhsin Yazıcıoğlu, Erdoğan’a yönelik suikast planını, Erdoğan’a haber veren adamdır. Yazıcıoğlu üzerinden Erdoğan’a vurmak Yazıcıoğlu’na vurmaktır aynı zamanda.

Yazıcıoğlu, “Namlusunu halka dönen tanka selam durmam” diyerek 28 Şubat’a karşı çıktı. Çatlı ile arasına mesafe koyarak, Derin Devlete enjekte edilmek istenen Paralel Devlet’e karşı çıkan adamdır. Bu süreçte milletine, Erbakan’a ve Erdoğan’a dostluğunu gösteren adamdır. Belki de bu dostluğun bedelini onun için canı ile ödemek zorunda kalmıştır. Erdoğan’ın da, Kamalak’ın da, Destici’nin de bu anlamda Yazıcıoğlu’na vefa borcu vardır.

Yazıcıoğlu’nun katili kim derseniz, Paralel devlet üzerinden iktidarı ele geçirmeye çalışan uluslararası sistemdir ve bunların her yerde adamları vardır.

Selâm ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 1023 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar