İbrahim Karagül
Üç ülke, üç ayrı cephe: Suriye'siz gelecek yok!
İsrail ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, "Euroasia Interconnect" isimli denizaltı elektrik kablo ağı projesinin ilk aşamasına ilişkin anlaşmayı Kudüs'te imzaladı. Geçtiğimiz günlerde, İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu, Rum Kesimi'ni ziyaret etti ve o günlerde "İsrail Kıbrıs'ta üs açacak" tartışmaları Türk medyasına da yansıdı.
Yaklaşık bir yıldır, İsrail ile Yunanistan, Rum Kesimi, Balkan ülkeleri, Azerbaycan ve Gürcistan arasındaki dikkat çekici ortaklıklara, Almanya ve Fransa ile birlikte planladığı Akdeniz merkezli enerji ve güvenlik ortaklıklarına dikkat çekiyoruz. Girit açıklarında S-300 füzelerinin de kullanıldığı, savaş uçaklarının uzun menzilli uçuşlar için eğitildiği tatbikatlardan, Balkan ülkeleri ile yapılan askeri ortaklıklara, hava sahası anlaşmalarına kadar detayları aktarmaya çalıştık.
Yine İsrail'in Gürcistan'ı "garnizon ülke"ye çevirmesinden, Azerbaycan'la silah satışları ve stratejik ortaklıklara varan yakınlığından söz ettik. Ve dedik ki; bütün bunlar Türkiye'yi çevrelemeye dönük girişimler, planlamalardır. Özellikle Akdeniz'deki dev enerji ortaklıkları Türkiye'yi gerçekten endişeye sevk edecek boyutta. Öyleyse önümüzde bir güç dayanışması var:
İsrail, Balkan ülkeleri, Kafkasya'da iki ülke, Yunanistan ve Rum Kesimi ile İsrail-Almanya ve Fransa'dan oluşan üst yapı arasında bir dayanışma hattı oluşuyor. Bölgemizdeki birinci güç haritası bu!
Devam delim:
İran, Suriye'deki krizin tam merkezinde. Şam yönetimine her türlü istihbarat ve lojistik desteği sağlıyor. Aynı şekilde Rusya ve Çin de Şam'a tam destek veriyor. Ancak; Suriye'de insanlık trajedisi devam eder hatta daha da artarsa bu iki ülkeye yönelecek uluslararası tepki, stratejik çıkarlar adına olsa bile desteğin sorgulanmasına yol açabilir.
Çünkü Suriye yönetimi bu saatten sonra artık "devlet" değil. Ortada devlet yerine bir örgüt kaldı ve Suriye halkının önemli bölümünü temsil etmiyor. Örgüt gibi, siyasal gruplar gibi, ideolojik yapılar gibi hareket eden, intikam alan, kendi safında olmayan ülke insanlarını düşman bilip yok etmeye ayarlı uygulamalara girişen bir Şam yönetimi var. Öyleyse çatışma ve ayrışma devam edecektir.
Birkaç gün önce, İsrail insansız hava araçlarının Suriye hava sahasında olduğunun Türkiye tarafından tespit edildiği iddia edildi. İsrail'in Suriye yönetimine istihbarat sağladığı veya İsrail yapımı insansız hava araçlarının Rusya tarafından satın alınıp Şam yönetimine verildiği iddialar var. Mümkün mü? İlk bakışta hayır... Ama savaş düşmanlarla bile ortaklığa zemin hazırlayabilir.
Bu bölümün özeti şu: İran, Suriye, Lübnan (Hizbullah) arasında bir güç haritası var. Bu dayanışmanın arkasındaki besleyici dayanak ise Rusya ve Çin. Yani ortada bir Asyalı güçler dayanışması var. Vladimir Putin'in yeniden seçilmesi Rusya'nın bölgeye yönelik ilgisinin daha da artacağının ve daha agresif politikalar izleneceğinin göstergesidir.
Türkiye'nin merkezinde olduğu coğrafyadaki ikinci güç haritamız bu...
S. Arabistan, Körfez ülkeleri ve Türkiye, Suriyeli muhaliflerin silahlandırılmasını istiyor. Bu ülkeler, bölgenin geleceğinde Baasçı, istihbarat devletinin kesinlikle olmayacağına karar verdi. Bu karardan geri dönüş olmayacak. Muhaliflere destek devam edecek ve Şam yönetiminin direnci çözülecek. İnsani trajedinin yol açtığı travma da Esad yönetiminin her geçen gün daha da marjinalleşmesine yol açacak.
Bir dış müdahalenin yol açacağı sarsıntı ve çözülmelerin farkında olan Türkiye, ilk kez bir ülke yönetiminin devrilmesi için öncü güç oldu. Arap dünyası ve Batı ülkeleri ile kanaatler neredeyse ortak. Suriye yönetimi ya gidecek ya gidecek! Bu güçler aynı zamanda İran ve Rusya'nın da Şam'a verdiği desteği etkisizleştirmek zorunda.
Türkiye-bölge ülkeleri (özellikle Arap Baharı sonrası oluşan yönetimler) ve Batı dünyası. Bölgemizdeki üçüncü güç haritası da bu...
Peki Ortadoğu'nun geleceğini hangisi şekillendirecek? İsrail'in mi, İran'ın mı yoksa Türkiye'nin mi isteği olacak. Bu üç ülkenin gelecek perspektifi kendileriyle sınırlı olsaydı sadece bir dış politika gelişmesi olarak tartışırdık. Oysa bölgenin tamamını değiştirecek hatta küresel etkileri olacak bir güç şekillenmesinden söz ediyoruz. Öyle ki; üç ülkenin bölgesel öncü olması değil dikkat çektiğimiz. Kimin tezi başarılı olacaksa o küresel aktörlerden biri olacak bütün bölgeyi peşinden sürükleyecek.
Türkiye'nin tezleri gerçekleşirse İran da İsrail de dar alanlara sıkışacak. Türkiye ise ülke değişimlerinin ardından ulus üstü ortaklıkların kurucu ülkesi olacak.
Suriye sadece Esad değil. Sadece rejim değişimi değil. Sadece muhaliflerle Baasçıların mücadelesi değil. Sadece acı insan öyküleri değil.
Suriye yeni Ortadoğu, yeni güç haritası, yeni Türkiye demek. Ankara'nın kazancı onu bir numaraya yükselteceği gibi, kaybetmesi Cumhuriyet tarihinin "Anadolu'ya sıkışmışlık hali"nin yeniden başlaması anlamına gelecektir.
Öyleyse Türkiye için Suriye'yi geçmek bir gelecek planlamasıdır. Suriye'den çok Türkiye'nin gelecek hesabıdır...
yenişafak