Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Ukdeleri çözmeye gelirsek...

Önce “Ukde” “Düğüm” anlamına geliyor, onu açıklayayım. “Ukde” mecazi anlamda “psikolojik sorun, takıntı, insanın içindeki düğüm” anlamına kullanılır bizde.

Hani deniyor ya, “Rusya’nın bir ukdesi var, Sovyetler çözülünce, dünya güç dengesindeki ağırlığını kaybetti, Asya’da ve Doğu Avrupa’daki nüfuz alanlarından çekilmek zorunda kaldı. Putin işte o düğümü çözmeye çalışıyor. NATO da Doğu Avrupa ülkelerini bünyesine alarak yaraya tuz basınca, Rusya Ukrayna’dan başladı dağılanları toplamaya…”

Bu “ukde” sorunu önemli. Ama belli ki sadece Rusya ile sınırlı değil.

Mesela Almanya ve Japonya’nın bir “ukde” sorunu olduğu görmezden gelinebilir mi? Adamlar hala İkinci Dünya Savaşı’nın ellerine, ayaklarına, yüreklerine taktığı kelepçe ile yaşıyorlar. Şimdi ortada ne yıkılmış Almanya var, ne yıkılmış Japonya. Ekonomileri G7’nin içinde, dünyanın en büyük ekonomileri arasında, ama askeri güçleri güdük. Onlar da kalkıp, “Biz de varız dünyada” deseler yanlış mı? Ama onların kelepçeleri 2. Dünya Savaşı’nın galipleri, Amerika ve Rusya ile birlikte oluşturulmuş.

Bu arada Yalta – Tahran – Potsdam buluşmalarında Rus – Amerikan – İngiliz nüfuz (nüfus değil) bölgelerine giren ve egemenlikleri kısıtlanan ülkelerin yüreklerindeki “ukde”ye ne demeli?

Bir “ukde”yi de bizim taşıdığımız, bizimle birlikte tüm İslam dünyasının taşıdığı da bir vakıa değil mi? Koca Osmanlı’yı kaybetmişiz. İçinden onlarca devlet çıkarılan ve 24 milyon kilometre karelik bir coğrafyadan bugünkü sınırlara, diğer ifadeyle “Büyük devlet”ten “Ulus devlet”e dönmüşüz mü, inmişiz mi? İçimizde hala en azından, hiç olmazsa güvenliğimiz için kaçınılmaz gördüğümüz “Misak-ı milli sınırları”na ulaşmak yok mu?

Rahmetli Özal “Bir koyup üç alalım” dememiş miydi, Saddam’a karşı Irak’a Amerikalılarla birlikte girmek söz konusu olduğunda? Suriye’de bulunuşumuz, Libya’ya ilgimiz, “Stratejik derinlik” dediğimiz şey o değil mi?

Tarih görülmemiş hesaplarla dolu.

Dolu da, hesapları görmek de kolay değil.

Bir kere mevcut statüleri korumak da, koruyanların gücü ile ilgili, bu statüleri, “ukdeleri çözme” amacıyla değiştirebilmek de güç ile ilgili.

Ukdeyi çözme anının geldiğine inanır hareketlenirsiniz, ama altta kalırsınız.

“Altta kalmak” da bir deyim. O “Bir koyup üç alma” söylemi ortaya çıktığında ben “Salto atmak” başlıklı bir yazı yazmıştım, Yeni Şafak’ta. “Salto” greko-romen güreşinde bir oyun. Rakibi omuzlarından kavrıyor, üstünüzden atarak yere düşürüyor ve göğsüne oturuyorsunuz. Bu hem acı bir güç gerektiriyor hem bir çeviklik. Rakip göz – kaş arasında kendini yerde bulmalı, siz de yerde ona hakim olmalısınız. Gücünüz onu kavrayıp atmaya kafi gelmezse “altta kalırsınız” ve buna “kendi oyununa gelme” denir. Zaman zaman dış politikaların “hamaset”le suçlanması, sahip olduğunuz “güç” ile ulaşmak istediğiniz “hedef”in uyuşmaması sebebiyledir. Bunun için “Güç değerlendirmesi” yaparsınız. Kendi gücünüzü (askeri, ekonomik, siyasi vs.) çatışmak zorunda kalacağınız odağın gücünü, dünya konjonktürünü, müttefiklerinizi, karşınızdaki ittifakları vs… hesap edersiniz. Sonuçta ülkenizi riske atacaksınız, bir koyup üç almak da mümkün olabilir, durduğunuz noktanın çok gerisine düşmek de…

Savaşı göze alacaksınız sonuçta…

Gelelim Putin’in “SSCB’ye yapılan hatayı düzeltme” arzusu ile Ukrayna üzerine yürümesine… Bir değerlendirme yapmıştır kuşkusuz. Attığı adımın “dünya dengesini yeniden kurma” girişimi olduğunun farkındadır. Bunun özellikle Batı dünyasını ayağa kaldıracağının farkındadır. Belki Suriye’ye bakmıştır, Gürcistan’a, Kırım’a…. Yaptıklarının “kesesine kaldığı”nı düşünmüştür. Batı’da “dağınıklık” veb bulunduğu gibi bir izlenim edinmiştir belki. “Batı Ukrayna için savaşmaz” demiştir, “ekonomik yaptırım uygulanır onu da göğüslerim”, “Bir de nükleer tehdit söylemi geliştirildi mi, Batı’nın kafası karışır” diye düşünmüştür.

Yaşananlar bir ölçüde Putin’in öngörülerine uyuyor, denebilir. Yaptırımlar çok mu fazla, Rusya buna dayanamaz mı? Bunlar sorulabilir. Ancak Ukrayna’nın adım adım çökertildiği bir vakıa. Avrupa ortasında harap olmuş şehirler, milyonlar halinde göçmenler ya da metroda hamile anne ve yeni doğan bebek görüntüleri savaşın kanlı yüzü olarak sergileniyor.

ABD’de yetkililer medya tarafından “Attığınız adımlar Putin’i durdurmuyor, Ukrayna’yı feda mı ettiniz?” diye sıkıştırılıyor. Mesela Başkan Biden da, Dışişleri Bakanı Blinken de sadece “ık-mık” ediyor. “Sabredin Putin pes edecek” diyorlar.

Putin bir hamle yaptı, Batı’ya salto attı. Ukrayna’nın göğsüne çöktü. Batı dünyası “Hakem “ rolünde sadece “Tuş”u mu verecek? Putin’in, kendi oyununun altında kalma hesabının tutma ümidi var mı, kaldı mı?

Bu yazı toplam 465 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar