İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Usame Bin Ladin, terör ve Amerika!

Usame Bin Ladin öldürüldü. Artık dünya daha güvenli, daha özgür, daha insaflı! ABD daha merhametli... Yıllardır süren, yüz milyarlarca dolarlık masrafa ve kitlesel ölümlere yol açan işgallerin gerekçesi kalmadı. Küresel terörle mücadele operasyonunun anlamı kalmadı. Irak işgalinin, Afganistan işgalinin sebebi kalmadı.

Pakistan'ın yarı işgalinin, insansız hava araçlarıyla okulların bombalanmasının gerekçesi kalmadı. Binlerce insanın esir kamplarında, işkence merkezlerinde tutulmasının, esir ticaretinin anlamı kalmadı.

Terörse terör bitti, El Kaide ise lideri öldürüldü. Somali'den/Sudan'dan Çin sırına uzanan kuşakta tehditlerin sonuna gelindi. ABD ulusal güvenliğine, Batı medeniyetine, hayat tarzına yönelik tehditlerin sonuna gelindi!

Bu kaçıncı ölüm, saymaya bile gerek yok. Büyük bir şova dönüştürülen Tora Bora dağlarını un ufak eden saldırılar sırasında öldüğü açıklanan Bin Ladin'in, gerçekte ne zaman öldüğü, nerede öldüğü, nerede gizlendiği ya da kimler tarafından nerede korunduğu gibi soruların hepsi şimdiye kadar cevapsız kaldı.

Bütün dünyanın, Suriye ve Ortadoğu'nun değişik ülkelerindeki krizle ilgilendiği, büyük değişim ya da büyük operasyonun sonuçlarının nerelere uzanacağını tartıştığı bir dönemde, dün sabah dünyayı şaşkına çeviren, heyecanlandıran haber bir efsanenin sonunu getirmekle kalmadı, sırları, ilişkileri de toprağa gömdü.

Dünyanın en büyük gücünün siyasi, ekonomik ve askeri sembollerini, tapınaklarını vuran, karizmasını fena halde çizen, büyüsünü bozan, belki de duraklama dönemini başlatan 11 Eylül saldırılarının mahiyeti tam olarak hala bilinmezken, Bin Ladin'in on yıldır nerede olduğu belirlenemezken, dört helikopter ve birkaç askerle öldürülebiliyor oluşunun şaşkınlığını gelin beraber yaşayalım. Üstelik dağlarda, gizli sığınaklarda değil, birkaç katlı bahçeli bir evde, hem de Pakistan başkentine yakın bir bölgede barınabiliyor oluşunu sorgulamayalım mı?

İslamabad'a gidenler görecektir. Neredeyse işgal altındaki Bağdat görüntüleri dikkat çekecektir. Asker her yerde, polis her yerde, tam bir olağanüstü hal varken, ülke fiili iç savaşın içindeyken, ABD ordusu ülkenin her yerinde kara operasyonları yaparken, hava üslerinden kalkan uçaklar istedikleri yeri bombalarken Bin Ladin'in hiç de güvenli olmayan bir yerde kalıyor oluşuna ne demeli?

Ladin ve El Kaide gerekçesiyle Afganistan'ı işgal ettiler. Aynı gerekçeyle Pakistan'ı iç savaşa sürüklediler. Irak işgalinde bile El kaide bağlantısı kurabildiler. En kritik zamanlarda, ABD'nin sıkıştığı anlarda El Kaide kasetleri beliriverdi.

Bin Ladin'in hayatı, kavgası, davası, uygulamaları, yöntemleri, ABD ile hesaplaşması bir tarafa, 21. yüzyılı, özellikle de bizim dediğimiz coğrafyayı planlayanlar için etkili bir kart olarak apaçık kullanılmasına ne diyeceğiz?

Ladin, El Kaide ve terör söylemi üzerinden küresel olağanüstü hal uygulayanların suçunu sorgulamayacak mıyız? ABD'nin, İngiltere'nin ve müttefiklerinin, bu gerekçeyi kullanarak kaç yüz bin insanı öldürdüğünü, on yıldır insanlık tarihinde az görülür terör fırtınası estirdiğini söylemeyecek miyiz?

Demokrasi, özgürlük söylemleri üzerinden, meşruiyetini bu değerlerden alan güçlerin, terörle mücadeleyi yeni küresel söyleme dönüştürürken bütün dünyada korkunç bir terör dönemine imza attığını, devlet eliyle nasıl terör uyguladığını, bu yöntemlerle bütün insanlığı tehdit ettiğini bilmeyecek miyiz?

Sadece son on yılda, terörün efendilerinin yeryüzünün hangi köşesinde kaç terör operasyonu yaptığını, hangi ülkede kaç kişiyi öldürdüğünü, kaç ülkede esir kampı kurduğunu, kaç suikast yaptığını, kaç bombalama planlayıp uyguladığını, terör örgütleri üzerine attığı kaç saldırıyı bizzat kendilerinin yaptığını sorgulamayacak mıyız?

Tam on yıldır, bizim ahmaklığımız, basiretsizliğimiz, zaaflarımız üzerine kurulu şiddet politikaları uygulandı. Gözlerimizin içine baka baka yalan söylediler, inanmak zorunda kaldık. Yalanlar üzerinden insanlık tarihinin en acı uygulamalarına imza atıldı.

Bu güçler, bir tarafta terör örgütleriyle mücadele ederken diğer tarafta terör örgütleri istihdam etti, terör ihaleleri dağıttı. Nerede hesapları varsa, nerede çıkarları varsa, oralarda terör patlıyor, etnik çatışmalar çıkıyor, mezhep savaşları yayılıyor.

1990'dan beri ilmik ilmik işledikleri bir stratejiyi uyguladılar. "İslam tehdidi", "terör tehdidi", "İslamcı terör", "medeniyetler krizi", "medeniyet içi kriz", "rejim değişikliği", "küresel güvenlik", "enerji güvenliği", "demokrasinin geliştirilmesi" ve daha nice kavramların bugün yaşadığımız savaş ve yeni sömürge dalgasının ön hazırlıkları olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Bu strateji uyarınca nerede ne tür terör örgütü çıkması gerekiyorsa çıkardılar.

On yıl boyunca, temel insan hakları ve bireysel özgürlükler yok edildi, özgürlük alanları daraltıldı, uluslararası hukuk rafa kaldırıldı, uluslararası kurumlar devre dışı bırakıldı, sivil toplum örgütleri baskı altına alındı, uluslararası sözleşmeler unutuldu, dünyanın her köşesinde insanlar gözaltına alınıp aylarca sorgusuz-sualsiz hapislerde tutuldu, hemen her Amerikan askeri üssü esir kampları haline geldi, katliamlar/toplu mezarlar dönemi başlatıldı, diktatörler güç kazandı, devlet terörü meşrulaştı, işkence ve tecavüzler bir savaş yöntemi haline getirildi, ABD ordusu katliam yapma hakkını elde etti, ABD, İngiltere ve İsrail'in ekonomik-siyasi ve askeri önceliklerine ters düşen ülkeler düşman ilan edildi.

Korkunç bir terör paranoyası ile zihinler esir alındı. Yüz binlerce insan sorgulandı. İnsanlık askeri/güvenlik projelerine mahkum edildi. Demokrasi ve özgürlükler güvenlik stratejilerinin malzemesi haline geldi. Batı kamuoyunun zihinlerini tazelemek için belli aralıklarla terör alarmları verildi, Londra'da olduğu gibi standart terör saldırıları tezgahlandı.

Binlerce esir katledilip toplu mezarlara gömüldü. Üzerlerine asit dökülüp yakıldı, konteynerlerın içinde kurşuna dizildi. Hedef ülkelere karşı terör örgütleri kuruldu ve kullanıldı. El Kaide saldırılarıyla ilgili soruşturmalar hep sonuçsuz kaldı. "El Kaide yaptı" denilip soruşturma dosyaları kapatıldı.

Bin Ladin kaç kez öldürüldü. Bu kaçıncı operasyon, kaçıncı şov! Daha olayın ilk günü, servis edilen resimler sahte çıktı. "Denize gömdük" ifadesi şaibeleri, belirsizlikleri daha da artırdı. Bütün sırlarıyla bir senaryo daha pazarlandı. Evet, Bin Ladin öldü. Dün ya da birkaç yıl önce, ne fark eder. İster Barack Obama'nın seçim yatırımı olsun, ister George Bush'un "İslam'la savaş" stratejisinin sonunun geldiğine işaret etsin, asıl teröre karşı savaş verdiği iddiasındaki ülkelerin on yılda işlediği cinayetlerin sorgulanması gerekmiyor mu? Bunların hesabını kim soracak, bu hesap nasıl verilecek?

Bütün dikkatlerin Ortadoğu'ya yöneldiği, Tunus ve Mısır'da değişim sancısının yaşandığı, Libya'nın pis bir iç savaşa sürüklendiği, Suriye'nin bütün bölgeyi sarsacak ölçüde bir senaryonun içine çekildiği, birbiriyle savaştırılan El Fetih ve Hamas'ın sessiz sedasız barıştırılıp siyasi merkezinin Şam'dan Katar'a taşındığı bir dönemde, Bin Ladin öldürüldü haberinin zamanlaması size de tuhaf gelmiyor mu?

 

yenişafak

Bu yazı toplam 2687 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar