Van Seyahatim

Anadolu Gençlik Dergisi Van Şubesi, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir konuşma yapmamı istiyor... Daveti kabul edip gitsem mi? Acaba faydalı bir söz söyleyebilir miyim?.. Belki dedim ve gittim.

Evden sabah 5"te çıktım, henüz ezan okunmamış. Yollar bomboş. Eskiden İstanbul"un Müslüman halkı sabah namazından bir saat önce yataktan kalkar namaza hazırlanırmış.

Uçak yolculuğu hem çok kolay, hem de çok zahmetli... Güvenlik dolayısıyla iki yerde kontrolden geçiyorsunuz. Yolcular ve bagajları röntgen cihazlarıyla inceleniyor.

Uçağa bindik. Bir tek boş yer yok, lebaleb dolu. Van"a otobüsle 24 saatte gidiliyormuş. Halk elbette uçağı tercih eder. Yolculuk 1 saat 45 dakika, bilemediniz 2 saat sürüyor.

İstanbul"da hava bulutluydu, Van günlük güneşlik. Halkın deniz dediği Van gölünün mavisi ne kadar güzel. Dağlardaki karlar erimemiş, epeydir böyle yüksek karlı dağlar görmemiştim, seyretmek ne hoş.

Van havaalanında Anadolu Gençlik Derneği Başkanı Yaşar Gündüz bey ve arkadaşları karşıladı. İlk gideceğimiz yer Gevaş ilçesinin karşısında bulunan Akdamar adasındaki kilise. İskeleye vardık, bir motora bindik ve adaya çıktık. Kısa zaman önce bu kilisenin tamiri/restorasyonu bitmiş, Ermeni Patriğinin de bulunduğu bir törenle açılmıştı. Kiliseye tabiî taşlardan yapılmış bir merdivenle çıkılıyor. Doğrusu bu merdivenin inşaatını hiç beğenmedim. Gayet şişirme ve çirkindi. Birkaç yılda bozulur gider. Kilisenin restorasyonunda da tenkit edilecek çok aksaklıklar ve uygunsuzluklar var. Niçin her işi dört dörtlük yapamıyoruz?

Adada küçük bir çayhane var. Çiçek açmış badem ağaçlarının altında nefis Van çayları içtik. Küçük çayhane binasına salaş bir ilave yapmışlar. Buraya yabancılar geliyor, daha tertipli ve nizamlı olmalıyız.

Kilisenin yanında eski bir mezarlık görülüyor. Bazı taşlar işlemeli ve süslü, üzerlerinde Ermenice yazılar var. Müslümanlar, Zimmîlerin (İslâm devletinin himayesindeki Ehl-i Kitab vatandaşların) mezarlıklarını korumakla mükellef. Fıkıh kitapları öyle yazıyor ama yakın tarihimizde biz kadim İslâm mezarlıklarını bile yok ettik.

Akdamar Adasında yemek yenilebiliyor, çeşitli içecek de var. İşletmecisi Recep Teran bey bize nefis çaylar içirdi. O civara giderseniz Akdamar"da yemek yemeyi, çay içmeyi unutmayınız. (Önceden sipariş verebilmeniz için telefonlarını yazıyorum: 0539/445 28 73 ve 0543/ 727 86 61)

Adadan döndük. Öğle namazını eski bir Selçuklu camiinde kıldık. Bir saftan az cemaat var. Farz kılınırken birinin cep telefonu dakikalarca çalmaz mı? Çalgılı namaz... On beş yaşında dalgın bir delikanlının telefonuymuş. Namaz kıldığı için binlerce tebrikler, aferinler, telefonu kapatmadığı için bir ihtar...

Gevaş ne kadar sakin ve güzel bir yer. Hava berrak mı berrak, gök açık mavi, göl lacivert. Meyve ağaçları çiçeklenmiş. Öğle yemeğini öğretmen evinde yedik. Gevaş"ta her halde otel yok. Sakin yaşamayı sevenlere burada birkaç günlük tatil yapmalarını tavsiye ederim. Öğretmen evinde kalırlar. Geceleme siviller için iki kişilik oda 12 YTL, öğretmenler için 7 lira, kamu personeli için 8,5 lira... Kahvaltı 1,5 lira, öğle yemeği 4,5 lira, akşam 4,5 lira. Türkiye"mizde böyle ucuzluklar da var. (Tel. 0432/612 31 06)

Öğle yemeğinden sonra Gevaş Halk Eğitim salonunda bir konuşma yaptım. Salon doluydu. Kutlu Doğum Haftası, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)... Konu ne kadar büyük ve yüksek. Konuşmacı bendeniz, ne kadar değersiz ve küçük. Ne büyük tezat. Bir cami hocası Kur"an okudu. Sonra sıra bana geldi, bir saat konuştum. Peygamberimizin en büyük sünneti namaz kılmak ve cemaat. Biraz bu konuyu işledim, Efendimizin hayatından örnek almamız gereken birkaç menkabe... Konferanstan sonra iki küçük hanıma, Peygamber Efendimize Mektup yarışmasında kazandıkları ödüller verildi. Onların ileride birer örnek İslâm hanımefendisi olmalarını temenni ediyorum.

Konuşmadan sonra bir bahçede çay içtik, biraz daha yarenlik. Çay bahçesinde kabak veya ayçiçeği çekirdeği yemişler, sigara içmişler, çekirdek kabuklarını ve izmaritleri yere atmışlar. Böyle bir kirlilik Singapur"da olabilir mi?

Van"a döndük. Çok lüks otel istememiştim. Üç yıldızlı Yakut otelinde bir oda ayırtmışlar, çantamı oraya bıraktım, yarım saat istirahat ettim. Sonra Van kalesine gittik. Burası gerçekten görülecek bir yer. Urartular zamanından kalma. Kaç devlet, kaç beylik onarmış, ilaveler yapmış. Yukarıya çıkamadık, aşağıdan seyr ettik.

1986"da ilk kez geldiğimde birkaç eski Van evi ayakta duruyordu. Onlar da yok olmuş. Kale eteğine göstermelik bir Van evi yapmışlar. Onu gezdim. Müslüman evi böyle olmalı. İnsan topraktan yaratılmış, evi de toprak olmalı, sakinleri toprağa yakın olmalı. Evi eski veya eskimsi eşya ve minderler ile döşemişler ama onların bir kısmını pek beğenmedim.

Van"da veya civar ilçelerden birinde otursam, eskiden kalma iki katlı toprak bir evde otururum. Önce bir mühendise gösteririm, damı çökmeyecek, başıma yıkılmayacaksa, biraz tamir ettirir, basit ve sade eşya ile döşer ve içinde mutlu şekilde yaşarım.

Van"da korkunç, dehşetli bir imar/yapılaşma görülüyor. Her yer yüksek apartmanlarla dolu. Van"ın nüfusu patlamış, 300 bini geçmiş. Civardaki birçok köy tahliye edilmiş, halkı perişan şekilde şehre göç etmek mecburiyetinde kalmış. Ahir zamanda bina ve zina çoğalacakmış. Birincisi görülüyor, ikincisi inşaallah orada yoktur.

İktisadî ve ticarî durumu sordum. Esnaf ve tacirlerin bir kısmı sıkıntılıymış, iş hayatı durgunmuş.

Bizde yatırım yok. Bütün paramızı yani sermayemizi lüks ve konforlu meskenlere, otomobillere, lüks ev eşyasına, giyim kuşama yatırıyoruz. Üretime yönelik değiliz. Nerede Çinliler, nerede Türkiyeliler.

Otelin lobisinde mahallî bir gazetenin manşetinde "1200 Fidan dikildi" cümlesini okudum ve güldüm. Van civarında orman yok. Bu mevsimde 1200 değil, bir milyon iki yüz bin fidan dikilmeliydi. Yavuz Sultan Selim Han, ordusuyla bu bölgeye geldiğinde bir donanma inşa ettirmiş ve bununla fütuhat yapmış. Gemileri Mimar Sinan yapmış, kereste civardaki ormanlardan temin edilmiş.

Konferans yeri, yeni yapılmış modern bir iş merkezindeki büyük salondu. Bendeniz, dinleyici sayısının azlığına veya çokluğuna önem vermem. Salon dolmuştu. Dünkü yazımda belirttiğim gibi kadınlar ayrı, erkekler ayrı oturmuştu. Böyle bir şeyi Dönmeler ve Benzetilmişler çok kınıyor. Halbuki İslâm"a göre çok doğrudur.

Konuşmadan önce Kur"an okundu, filmler gösterildi. Sıra bana geldi. İstanbul"da on sayfalık notlar hazırlamıştım. Onlara göre konuşmadım, irticalen hitabede bulundum. Temas ettiğim birkaç konu:

- Kutlu Doğum Hatası senede birkaç gün. Halbuki bizim bütün hayatımız boyunca Resulullah Efendimizi hatırlamamız, kutlamamız, sünnetlerini hayata uygulamamız gerekir.

- Peygamberimizin 100 önemli sünneti ve açıklamaları, numaralı maddeler halinde ve çok açık seçik olarak bir talimatname şeklinde yazılmalı, bundan birkaç milyon adet basılarak halkımıza dağıtılmalı, okutturulmalı, öğretilmeli ve hayata geçirilmelidir.

- Beş vakit namaza ve bunları camilerde cemaatle kılmaya özen göstermemiz hakkında...

Konuşmadan sonra, Rıdvan isminde 15 yaşında bir delikanlıya, Çanakkale Şehitlerine Mektup yarışmasında kazandığı ödülü vermemi istediler. Verdim, sonra sahnede gence Osmanlıca bilip bilmediğini sordum, bilmiyormuş. Van"daki ağabeyler, üstadlar, hocalar, hocaefendiler, sorumlular, büyükler Müslüman gençliğe okuma-yazma öğretmekle mükelleftir. Sadece 1928"den sonraki Latin/Frenk yazısıyla okuma yazma bilmek yeterli değildir. Bu Müslüman millet bin seneden fazla İslâm yazısıyla okuyup yazmıştır. Tarihimiz, kültürümüz, arşivlerimiz, atalarımızın mezar taşları Kur"an yazısıyladır. Rıdvan, bir ay içinde bu meseleyi halledeceğine dair söz verdi. Başarılar diliyorum ve diğer gençlerimize de en kısa zamanda Osmanlıca öğrenmelerini tavsiye ediyorum. Büyükler ve sorumlular bu konuda vebal altında kalmasınlar.

Konferans binasından ayrıldığımızda vakit hayli ilerlemişti. Yemeğe gidelim dediler. Yemek gerekmez, bir çorba yeter dedim.

Devamlı okuyucularım bilirler, zaman zaman yazılar kaleme alır ve çorba sarayları, pilav sarayları, börek sarayları açılmasını isterim. Meğerse Van"da çorba sarayları varmış. İki katlı Hacı Baba Çorba Sarayı"na gittik, üst kata çıktık, nefis çorbalar içtik. Beş altı çeşit çorba var. İstanbul"da böyle bir saray açmak isteyen biri çıkarsa önce Van"a gitsin, oradaki çorba saraylarını görsün, keşif yapsın, fikir edinsin.

(Devam edecek)

milligazete

Bu yazı toplam 402 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar