Vazgeçtim, Allah İyiliğini Vermesin Necati
Yalnızca senin gibilerle dalgamı geçtim, geçerim, işim bu. Çünkü geçilecek işler yaptınız. - Engin Ardıç'ın yazısı…
Vazgeçtim, Allah iyiliğini vermesin Necati
Hayatında herhalde Allah kelimesini ağzına hiç almamış olan çok ilerici Necati Doğru, benim “Allah iyiliğini versin” şeklindeki son derece masum dileğimi “dini siyasete alet edenlerin rüzgârına uymak” şeklinde yorumlamış.
Bu kafada gidenlerin niçin hayatları boyunca iktidara gelemeyeceklerini dönüp dönüp anlatıyorum, bu sefer de aklımın ve fikrimin olmadığını söylüyor.
Gülüp geçecektim, “sen yazar değilsin” gibi parlak yargılarına...
Ancak, benim “Bekir ile Necati’nin işten atılmalarını istediğimi ve bu amaçla patronu dolduruşa getirmeye çalıştığımı” söyleyince dayanamadım.
Ben böyle bir şerefsizlik etmedim, etmem Necati. Kaldı ki senin patronun da böyle bir dolduruşa gelecek kadar eşek değildir.
Ama senin bu yaptığına iftira mı, haksızlık mı, gaddarlık mı, alçaklık mı, adilik mi denir, adını kendin koy.
Yoksa, seçimde madara olmanın ve bunun yüzüne vurulmasının getirdiği buruk öfke mi, bilemem.
Necati, benim kalemimden “ben bu memlekette doğacak adam mıydım” cümlesi asla çıkmadı.
Kimseye kinlenmedim, niçin kinleneyim? Şöhretlerini mi kıskanacağım, kazandıkları parayı mı? Bu ikisinden bende bolca var Necati, ben kıskançlık bilmem. Yalnızca senin gibilerle dalgamı geçtim, geçerim, işim bu. Çünkü geçilecek işler yaptınız.
Kimseyle polemik gayretinde değilim, senin deyiminle “beni okunabilir bir yazar olarak ve üzerinde kalem oynatılabilir kimlikte ve kişilikte” görüp görmemeleri de onların sorunudur, benim değil. Gören yüzbinlerce kişi var, bana yeter.
Fakat... “Bekir gazeteden atılsın” demişim... Oha be Necati, oha, Mine’nin deyimiyle!...
Nasıl bu kadar çarpıtabilir, saptırabilirsin Necati, nasıl? Aklım almıyor, ağzım açık kalıyor.
Necati, yalan yazıyorsun. Birçok konuda.
Sen, yalancısın. Sen makbul bir adam değilsin. Sen iyi bir insan değilsin.
Üstelik, “Bekir’in ‘göbeğini kaşıyan adam’ demesi halkı çok sevdiğini gösterir” derken de, komiksin.
Üstüne üstlük, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu babaları devrimcilik, laiklik, demokrasi ve halkçılığı aynı nehir içinde akan dalgalar olarak kabul ettiler” dediğinde ya zır cahilsin, ya da hep yaptığın gibi amigoluk ediyorsun. Onlara demokrat demen ya bilgisiz ya da art niyetli olduğunu gösterir. Öyle de böyle de, yalan ve yanlış yazıyorsun.
Necati... Bekir Coşkun da, Emin Çölaşan da buyursunlar, Akşam Gazetesi’nde yazsınlar, ben gocunmam. Bu gazeteye kimin gelip kimin gittiği beni hiç ilgilendirmez, Serdar Turgut’un bileceği iştir, benim değil. Gelsinler, yanyana yazalım, benim ak dediğime onlar kara desinler.
İstersen sen de gel... Bozulmam. Vallahi ağzımı açmam. (Bak, “vallahi” dedim, dincilere yağ çektim.)
Ama sözümü geri alıyorum, Allah iyiliğini vermesin Necati.
Sadece müstahakını versin.
Bir hafta yokum
Meslekte yerlere düşenler denize cup cup atladılar, rakılarını içtiler, kavunlarını beyaz peynirlerini yediler geldiler; benim gibi akılsız, fikirsiz, yazar olmayan yazarlar da bu çok sıcak ve çok kurak yaz boyunca eşek gibi çalıştılar...
Her satırımda haklı çıkmak kesmiyor, sabah penceremi açınca odamdan içeri serin hava girmesini özledim. Gece üstüme ince de olsa birşeyler örtüp uyumayı özledim. Ürpermeyi özledim.
Bu nedenle, ben bir hafta kaçtım abi... (Bakın ne kadar seviyesiz bir cümle kurdum.)
Sizlerle bu sayfada 3 Eylül Pazartesi günü yeniden buluşacağız.
Fena mı, bu arada yazar gibi yazarları okur, benden kurtulmuş olursunuz...
Engin Ardıç - AKŞAM