Hasan Karakaya
Yahudi beslemesi bir kuruluş, hiç Türkiye’yi över mi?
Yahudi beslemesi bir kuruluş, hiç Türkiye’yi över mi?
Bu hafta, “diğer gündem maddeleri”ni bir tarafa bırakıp, “bir tek olay ve onun yansımaları”ndan söz edeceğiz...
Sohbete “soru” ile başlayalım:
Bu ülkede, bir gazeteci, Başbakan Tayyip Erdoğan için; “Ey Başbakan, tükürmesinler diye mezar taşına, TOMA bekleyecek başında” diye yazabiliyorsa, hakkında da herhangi bir dâvâ açılmıyorsa, “basının özgür olmadığı” iddia edilebilir mi?..
Bu ülke; “Türkiye” değil de, meselâ Kuveyt olsa ve orada bir gazeteci; aynı şeyleri “Kuveyt Emiri” için yazsa, acaba başına neler gelirdi?.. Bırakın “basın özgürlüğü”nün elinden alınmasını, herhalde “yaşama özgürlüğü” bile elinden alınır, hemen “ip”te sallandırılırdı!..
Bereket ki;
“Cumhurbaşkanı” veya “Başbakan”ları eleştiren, “eleştiri”nin de ötesinde “salya-sümük saldıran” gazeteciler Kuveyt’te değil, Türkiye’de yaşıyorlar!..
“İfade hürriyeti”ni de,
Tepe tepe kullanıyorlar!..
O kadar “özgür”ler ki;
Başbakan için “despot” diyebiliyorlar, “otoriter” diyebiliyorlar, “diktatör” diyebiliyorlar!.. Mahkemeler de bunu, “eleştiri” olarak görüyor!..
GAZETECİ DEĞİL, BOMBACI!
Buna rağmen; Freedom House yani Özgürlük Evi adlı Amerikan merkezli bir kuruluş; hazırladığı “Dünya Basın Özgürlüğü Haritası”nda; Türkiye’ye “100 üzerinden 62 kötü puan” vermiş, Kuveyt’e ise “100 üzerinden 59 kötü puan” vererek, “Kuveyt basınını, Türkiye’den daha özgür” göstermiş!..
Türkiye; “en çok tutuklu gazetecinin bulunduğu bir ülke” olarak gösterilmiş!..
Bu “rapor”la ilgili eleştirilerimizi dün; “Bunlar gazeteci değil, bombacı” diyerek “Akit’in manşeti”nde, “Kim gazeteci, kim terörist?” diyerek de Ayna’da, Ali İhsan Karahasanoğlu ve Ersoy Dede’nin sütunlarında dile getirdik...
Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü de, bir açıklama yapıp, dedi ki;
l “Cezaevinde 44 değil, 15 gazeteci var... Bunlar da; gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil, PKK/KCK, DHKP-C, MLKP/MK, TKP(ML), TİKKO gibi terör örgütleriyle bağlantılı suçlardan içeride... 15 kişinin sarı basın kartı bile yok. Bunların 7’sinin cezası kesinleşmiş, 8’i ise tutuklu yargılanıyor.
l 4 kişi; tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, resmi belgede sahtecilik, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın almaktan, 10 kişi silahlı terör örgütüne üye olmaktan, bir kişi ise yasadışı silahlı örgüt kurma, yönetme ve propaganda suçuyla ya ceza aldı ya da yargılanıyor.”
Olay, özetle böyle...
Freedom House tarafından isimleri zikredilen “2 kişi”nin ise, “cezaevlerinde kaydı bile yok”, iyi mi?..
TAM DA SAHİBİNİN SESİ!
“Madalyonun bir yüzü” böyle... Gelelim “ikinci yüzü”ne... Freedom House tarafından hazırlanan rapor, dünkü Star gazetesi ile Türkiye gazetesinden Yıldıray Oğur’un da gündemindeydi... Her iki gazetede, adı “Özgürlük Evi” olan kuruluşun, nasıl “bağımlı” olduğu, nasıl “sahibinin sesi” bir kuruluş olduğu; “yer ve isim” verilerek belgeleniyordu...
Özetle deniliyordu ki;
l Kendisini bağımsız bir kuruluş olarak tanıtan Freedom House’un ünlü spekülatör George Soros ve ABD’deki İsrail lobilerinden yüklü bağış aldığı biliniyor. Freedom House’un hazırladığı raporda tutuklu gazetecilere ilişkin eksik ve yanlış bilgileri kullanması da “bağımsız ve tarafsız kuruluşun” Türkiye’ye yönelik itibarsızlaştırma çalışmasının da iç yüzünü açıkça ortaya koyuyor. Paranın geldiği İsrail; Freedom House’un raporunda “Basın özgürlüğü olan ülkeler” arasında yer alıyor.
l Freedom House’un karmaşık mali yapısı ve düşünce sistemi ele alındığında ise, sözde STK’nın raporundaki amaç apaçık ortaya çıkıyor. Freedom House, ABD hükümetinin yanı sıra çeşitli ülkelerde çıkardığı iç karışıklıklarla milyarlarca dolarlık kâr elde eden ünlü spekülatör Soros’un ve ABD’deki en güçlü İsrail lobisinin finansörlüğünde çalışıyor. Freedom House’un en büyük mali kaynağı ise ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından USAID üzerinden aktarılıyor. USAID, yakın zamanda Küba’da yönetimi devirmek için kurulan Twitter benzeri sosyal medya platformunun kurucusu ve finansörü.
l Freedom House raporlarında; Filistin’e uyguladığı zulüm ve ambargoyu hâlâ devam ettiren İsrail, her nedense hep özgür listede yer alıyor. Başkanı Yahudi olan Freedom House’un raporlarında 2002, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2011, 2012 ve 2013 yılında İsrail, hep özgür basın listelerinde yer aldı.
l Freedom House’un Yahudi asıllı Başkanı David Kramer, 2000’li yıllarda ABD yönetimini etkisi altına alan Neo-Con örgütlenmesinde önemli pozisyonlarda bulundu. Başkan George Bush tarafından Dışişleri Bakanlığı’nda görevlendirilmeden önce Neo-Conların en önemli projelerinden Yeni Amerikan Yüzyılı projesinde görev aldı... Dışişleri’ndeki görevinden sonra başına geçtiği Freedom House’un en önemli faaliyet alanlarından biri ise bugün iç savaş ile kavrulan Ukrayna oldu...
CIA PATRONU VE ZEHİR TÜCCARI
Freedoom House ile ilgili bir ilginç ayrıntı da şu:
l 2003’ten sonra Freedom House’un başkanlığına 1993-95 arası CIA’in patronluğunu yapmış olan James Woolsey getirilir... Woolsey; fikirleri itibarıyla da özgürlük kelimesinin yanında sırıtan bir isimdir... 11 Eylül saldırısından sonra sorumlu tuttuğu “Irak’ın işgal edilmesi gerektiğini ilk söyleyenlerden”dir ve savaş kışkırtıcılığıyla suçlanır.
Soğuk Savaşa 3. Dünya Savaşı deyip, 4. Dünya Savaşı’nın İslam’a karşı açılacağını söyler, “Şeriat: Amerika’ya Tehdit” kitabının yazarları arasında yer alır. Sadece James Woolsey ve David Kramer mi... Freedom House bünyesinde görev yapanlar arasında Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Samuel Huntington ve Zbigniew gibi isimler de vardır ki; bunların yanından “özgürlük” kelimesi geçse, herhalde ödü patlar!..
Hele Donald Rumsfeld...
Hatırlarsınız... Irak’ı “kitle imha silahları” bulundurmakla itham edip, bu ülkeye saldıran ABD’nin, bu silahları Saddam’a bizzat Donald Rumsfeld eliyle verdiği, “20 yıllık bir fotoğraf”la belgelenmişti...
Hele hatırlayın...
Tarih 20 Aralık 1983...
Yirmi yıl sonra ABD Savunma Bakanı olacak olan Donald Rumsfeld, Reagan yönetiminin üst düzey temsilcisi olarak Irak’ta ve Saddam’la el sıkışıyor!..
O günler;
İran’la savaşan Irak’a, ABD’nin “kitle imha silahları” verdiği yıllar...
Saddam ile Rumsfeld, anlaşmayı bitirmiş, kameralara gülerek poz veriyor!
Bu tokalaşmanın hemen ardından; Irak, İran’a karşı “Tabun” adlı ölümcül sinir gazını kullanmaya başladı...
Daha sonra; Rumsfeld, bir ziyarette daha bulundu Irak’a!..
Bu ziyaret sonrasında da; ABD, Irak’a, “Antrax, Bubonic Plauge ve Botulinum” adlı toksinleri sattı!..
Ya sonra?..
Sonrası malûm...
“Sözde bir mahkeme” kurup, Saddam’ı yargılamaya başladılar!..
Saddam “idam” edildi...
“Kuklacı”lar ise hâlâ hayatta!..
Hep, olduğu gibi!..
HİÇ, TÜRKİYE’Yİ ÖVERLER Mİ?
“Gelmişini-geçmişini!.. Bütün sülâlesini” anlatmaya çalıştığımız Freedom House denilen kuruluş, işte böyle bir kuruluştur...
Sizin anlayacağınız; “Bütçesinin yüzde 90’ı ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından karşılanmakta” ve dolayısıyle “Özgürlük” için değil, “ABD dış politikasının bir parçası” olarak kullanılmaktadır.
Sizler “Paralel medya”nın bu raporu şişirmesine bakmayın ve bilin ki, bu raporu hazırlayanlar; “Eski CIA ajanları” ve “ABD’ye çöreklenmiş Neo-Con’lar”dır..
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, “dünya medyası”nda hangi ülkenin “özgür”, hangisinin “yarı özgür” olduğuna karar veren “esas jüri, ABD devleti ve devlet içine yuvalanmış Neo-Con’lar”dır!..
Freedom House ise, sadece bir “maşa”, sadece bir “piyon”dur!..
Dünya medyası için “puanlama” yapan Freedom House’ın başında David Kramer gibi bir “Yahudi”, ya da James Woolsey gibi bir “CIA patronu” veya Donald Rumsfeld gibi bir “zehir taciri” varsa, böyle bir kuruluştan, Türkiye hakkında “olumlu bir rapor” vermesi beklenebilir mi?..
Hele de “One Minute”ten sonra!..
Selâm ve saygılarımızla...
yeniakit