Yahudi Lobilerinin "Ermeni Kozu"
Türkiye, sahip olduğu ayrıcalıklı jeopolitik, jeostratejik ve jeokültürel konumu nedeniyle...
Yahudi Lobilerinin “Ermeni Kozu” Ve Türkiye’nin Tavrı:
Türkiye, sahip olduğu ayrıcalıklı jeopolitik, jeostratejik ve jeokültürel konumu nedeniyle “geçmişte olduğundan daha çok” günümüzde de bölgesel ve küresel aktörlerin “genellikle gizli” gündemlerini sürekli olarak işgal etmektedir. Sahip olunan bu ayrıcalıklı, kıskandırıcı ve tahrik edici konumu muhafaza etmek kolay değildir; ama Türkiye’nin köklü devlet geleneği, engin birikimleri ve ayrıcalıklı özelliklerinden aldığı gücü sayesinde, içten ve dıştan gelen çok sayıda sinsi hamleleri kolaylıkla bertaraf edilebilmektedir. Fakat “çekirge misali” bir atlar, iki atlar, üç atlar, derken bir gün atlamaya fırsat bulamayarak beklenmedik bir tuzağa mahkûm olabilir. O nedenle, sahip olunan bu büyük nimetlerin kadri kıymeti bilinerek, “içten ve dıştan kaynaklı” saldırılara daha fazla fırsat vermemek için ivedi olarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Aksi halde, rutin işleyiş ve alışkanlıklar sürdürülecek olursa, Türkiye’nin rahata ermesi pek mümkün görünmüyor.
Açıkçası, ABD’deki “İftira ve İnkâra Karşı Mücadele Birliği (ADL)” isimli Yahudi kuruluşunun Türkiye’ye karşı cephe alması ve “sözde Ermeni soykırımı”nı tanıdığını ilan etmesi, Türkiye’nin söz konusu tedbirleri almaya yönelmesi için çok iyi bir fırsat sunmaktadır. Söz konusu Yahudi kuruluşundan, daha sonra gelen çark ediş ve özür beyanları önemli olmakla birlikte, Türkiye’nin gerekli tedbirleri almaktan vazgeçmesini gerektirmemektedir. Zira Türkiye, çoğu işini “havale yöntemi”yle çözmeye çalışma hastalığı nedeniyle elindeki çoğu fırsatı akılcı ve gerçekçi bir biçimde değerlendirememiştir. Örneğin Türkiye; soykırım yalanlarıyla mücadele etme hususunda neredeyse bütün gücünü söz konusu lobilere dayandırma hatasına düştüğü için, bugün, neredeyse yüze yakın ülkenin bu iftirayı tanıyacak noktaya gelmelerine engel olamamıştır. Dolayısıyla, Yahudi lobisinin bu şantajı sayesinde, bir kere daha görülmüştür ki, “taşıma suyla değirmen taşı dönmüyor.”
İşte, bu yönde bir politika değişikliğine yönelme ihtimali dikkate alınarak; göz önünde bulundurulması gereken hususları deşifre etmek üzere, söz konusu Yahudi kuruluşunun tavır değişikliği ve zikzak çizmesinin perde arkasını birazcık aralamak istiyorum. Ayrıca Türkiye’nin, ABD-İsrail-Avrupa Birliği mihveri ile bağlantılı hareket eden ABD’deki Yahudi kuruluşlarının tavır değişiklikleri karşısında oluşan yeni dönemde nasıl bir tavır ve politika değişikliğine gitmesi gerektiği hususlarına da kısaca işaret etmek istiyorum.
Yahudi Kuruluşlarının Muhtemel Amaç Ve Hedefleri:
1. Genel anlamda ABD-İsrail-Avrupa Birliği (AB) mihverinin Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin ve Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyasında içerisine düşmüş oldukları zorluklar karşısında, Türkiye’nin “çeşitli endişeleri sebebiyle” karşı cenahta yer almış gibi aykırı tavırlar içerisine girmiş olmasının ters yüz edilmesidir.
2. Türkiye ile İran arasında, Irak’ın kuzeyinde hukukileştirilmeye çalışılan Kürt Devleti ve o projeyle bağlantılı olarak palazlandırılmaya çalışılan PKK ve PJAK gibi ayrılıkçı terör örgütlerine karşı oluşturulmuş olan gizli ittifak ve anlayış birliğinin ortadan kaldırılmasıdır.
3. Avrasya ve odağındaki Ortadoğu coğrafyasındaki enerji kaynakları ve nakil hatları üzerinde hızlanarak yaygınlaşan küresel rekabet koşullarında, İran ile Türkiye arasında hayata geçirilmeye çalışılan ortak projelerin akamete uğratılmasıdır.
4. “İkinci İsrail” konumunu üstlenecek olan Irak’ın kuzeyindeki Kürt Devleti oluşumuna karşı, Türkiye’nin devreye girdirmeye çalıştığı imha planlarının rafa kaldırılmasını sağlamaktır.
5. “İkinci İsrail” sıfatıyla tanımlanan muhtemel Kürt Devleti’nin hazırlıklarını yapmakta olan Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin, “zengin enerji kaynaklarına sahip” Kerkük’ün kendilerine bağlanmasıyla ilgili olarak “danışıklı dövüş” tarzında uygulamaya çalıştığı referanduma engel olan Türkiye’nin yumuşatılmasını sağlamaktır.
6. Türkiye’deki medya ve stratejik sektörlerin özelleştirmeleriyle ilgilenen ABD-İsrail bağlantılı “özellikle Yahudi sermayeli” çok uluslu şirketlerin “kayrılarak” önlerinin açılması ve Arap sermayesinin bu alanlardaki yoğunluklarının ötelenmesidir.
7. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) bağlamında, Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyasında çıkarılmaya çalışılan mezhep kavgalarına ve İran ile Suudi Arabistan’ın öncülüğünde gerçekleştirilmeye çalışılan Şii-Sünni kutuplaşmasına engel olmaya çalışılan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti Hükümeti’ni ABD-İsrail-AB mihverinin tezlerine uygun davranmaya mecbur etmektir.
8. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Türkiye’yi laik-İslamcı temelinde kutuplaştırmaya çalışan dış destekli tahriklerin, 22 Temmuz 2007 Milletvekili seçimlerinin şaşırtıcı sonuçları karşısında ortadan kalkmış olmasının “kuyruk acısını” ortadan kaldırmak üzere, Hükümeti “masa başı pazarlıklara çekerek” bir şekilde hizaya getirmektir.
9. Sözde Ermeni soykırım yasa tasarısının, Eylül ayında ABD Temsilciler Meclisi’nin gündemine gelmesi öncesinde, 220 düzeyinde üyenin imzaladığı tasarının yasalaşmasının önündeki tek engel konumundaki ABD’deki Yahudi kuruluşlarının da “soykırım yalanını” destekleyeceklerini açıklamalarıyla birlikte, Türkiye’nin tamamen çaresiz kalacağı ve böylece yapılacak yeni pazarlıklarla Türkiye’den çok büyük tavizler koparacakları hesaplarının gereğini yapmaktır.
10. ABD’nin Irak’tan çekilmesi öncesi, “İsrail’in uydusu” olarak kurulacak olan Kürt Devleti’nin Türkiye tarafından sahiplenilmesi ve güçlendirilmesi için “Ermeni kartına karşı Kürt kartı” pazarlığını Türkiye’ye kabul ettirmektir.
11. Kasım 2008’de yapılacak olan Başkanlık seçimleri öncesinde, ABD’nin Irak’tan çekilme ihtimali ya da Irak’ın sükûnete kavuşturulması çalışmalarında Türkiye’yi, ABD-İsrail-AB mihverinin yanına sabitlemektir.
12. Ermenistan’ın dünyadan soyutlanmasına neden olan Türkiye kaynaklı müeyyidelerin ortadan kaldırılmasını sağlamak ve İsrail ile muhtemel Kürt Devleti’nin “üçüncü ortağı” konumundaki Ermenistan’a uzanan yayın önündeki Türkiye engelini ortadan kaldırmaktır.
13. Eylül 2007’de ABD Temsilciler Meclisi’nin gündemine gelmesi beklenen sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını hâlihazırda 220 düzeyinde üyenin imzalamış olmasına bakılırsa; tasarının onaylanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bu zorlu dönemde, Türkiye’den belkide yüz milyonlarca dolar düzeyinde para sızdırmak amacıyla, “şantaj hüviyetindeki” soykırımı tanıdıkları görüşünü beyan etmişledir. Hakikaten, sözde soykırımı tanımalarına rağmen, Temsilciler Meclisi’nde yasalaşmaması için Türkiye’ye ellerinden gelen desteği vereceklerini açıklamış olmaları bu iddiamızı doğrulamaktadır. Ayrıca, “sözde soykırım” yasa tasarısının Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’ndan geçmesini sağlayarak Genel Kurul gündem sırasına girmesine neden olan Yahudi asıllı Başkan’ın “Türkiye’ye ders vermek gerektiğini” dillendirmesine bakılınca da, bilinçli ve hesaplı bir şekilde bugünleri öngördükleri anlaşılmaktadır.
14. ABD’deki Yahudi kuruluşların “sözde Ermeni soykırımı”nı tanıdıklarını açıklamaları neticesinde Türkiye’nin, İsrail’e ve İsrail’in arabuluculuğuna mahkûm olacağını öngörerek hareket etmişlerdir. Gerçekten bu planları gerçekleşmiş ve İsrail Devleti yetkililerinin arabuluculuğu sayesinde, “söz konusu Yahudi örgütleri” geri adım atmışlardır. Böylece Türkiye, İsrail’in vurucu ve sarsıcı isteklerini yerine getirme yükümlülüğünü hissetmeye mecbur edilmiştir.
15. Ocak 2008’de, “ABD’nin muhtemel İran işgal ve saldırılarına karşı” Türkiye’nin her türlü desteği vermesine yönelik pazarlıklara uygun zeminin oluşturulması hedeflenmiştir. Aslında, ABD’nin Irak’tan çekilmesi veya Irak’ta istikrarın sağlamasına yönelik Türkiye’den istenen desteklerin alınmasını sağlayacak “tezkerelerin TBMM’den onaylanması” istekleri de bu çerçevede değerlendirilebilir.
Sonuç olarak; ABD-İsrail-AB mihveriyle birlikte hareket eden ABD’deki Yahudi kuruluşları, “şaşırtıcı ve hayret verici bir şekilde” Türkiye’yi karşılarına almakla; bütün bu yukarıda saydığımız ihtimal hesaplarının ötesinde, daha farklı “gizli gündemlerine hayatiyet kazandırmak” amaç ve hedeflerine hizmet etmek hesabı içerisine de girmiş olabilirler. Kuşkusuz, bu hesap ve pazarlıkların hepsi Türkiye’yi idare eden tepe yöneticilerin malumudur. O nedenle, burada bize düşen; kısa ve özlü bir şekilde önerilerimizi dillendirmektir. O halde, uzun lafın kısası; Türkiye, “bazı kısa dönemler hariç tutulacak olursa” üç asırdan beri göbekten bağlı ve zihinden bağımlı olduğu Batılılara karşı, artık “özgün, özgür ve aykırı” politikalar uygulamaya mecburdur. Açıkçası, Yahudi kuruluşlarının haddi aşan ve kıymet bilmeyen tutumlarını bir şansa ve uyarıcı fırsat olarak değerlendirerek, kendimize çekidüzen verme yolunu seçmeliyiz derim. Vesselam.
Dr. Sıddık Arslan
[email protected]
AB-Uluslararası İlişkiler Uzmanı Ve Siyaset Bilimi Doktoru