Mehmet GÖKTAŞ
Yeşil ışık kurbanı olmamak için
Bugünkü söyleyeceklerim doğrudan bireyleri, aileyi ilgilendiriyor, siyasi bir yere bağlamayacağım, ama siz buradan başka yerlere de götürürmüşsünüz, onu bilmem.
“Yeşil ışıkta geçerken karşıdan hızla gelen araç…” hikâyelerini çok dinlemişsiniz, duymuşsunuz veya bizzat başınıza gelmiştir.
Geçen gün bir tanesini daha dinledim. Yeşil ışıkta otomobiliyle geçerken karşıdan hızla gelen, frene de basmayan bir aracın vurduğu, ölümden dönen ve aylarca hastanede yatmakta olan ağabeyinin durumunu anlattı. Anlatırken iki sözünden biri “yeşil ışıkta geçerken…” diyordu.
O halde şu yeşil ışıkta geçme hakkını kullanma konusunu bugün bir masaya yatıralım istedim.
Çünkü hayatımızın birçok noktasında karşı karşıya olduğumuz yeşil ışık kurbanlığı üzerinde soğukkanlı bir şekilde düşünürsek zararını asgariye indirebileceğimize inanıyorum.
Hiç kimse yeşil ışık kurbanı birisi için; “Olsun canım, öldü amma, haklı olarak öldü, yeşil ışıkta geçerken, hakkını kullanırken öldü…” diye kendi kendini veya kurbanın yakınlarını teselli edemez.
Tamam, görüyoruz, bizim için yeşil ışık yandı, geçmek en tabii hakkımız. Fakat öbür taraftan öyle bir kamyon geliyor ki durma imkânı yok, ister azgınlığından, ister gafletinden olsun asla durmayacak. Söyleyin o anda ne yapmamız gerekiyor?
“Efendim ben onu bunu bilmem, benim için yeşil ışık yanmıştır, ben geçerim” diyorsanız buyurun geçin bakalım.
Demek istediğimiz odur ki göz göre göre yeşil ışık kurbanı olmayalım, haklı haklı ölmektense, birazcık bekleyelim ve yaşamayı seçelim.
Aile hayatında da yeşil ışık kurbanı olanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bize gelen problemlerin önemli bölümünü söz konusu bu yeşil ışıkta geçme meselesi oluşturmaktadır.
Sadece aile hayatında değil, iş hayatında, arkadaşlık ilişkilerinde, hatta her türlü insani ilişkilerde bu konu önemli bir yer tutmaktadır.
Eşler arası tartışmalarda kendimiz için yeşil ışık yandığını görürüz veya öyle zannederiz, karşımızdakinin hızına, öfkesine hiç dikkat etmeden bu hakkımızı kullanmaya kalkarız ve sonra olanlar olur.
Hâlbuki ikinci bir yeşil ışığa kadar beklesek, geçme hakkımızı bir kerecik ertelesek tehlikeyi atlatmış olacağız.
Birbirimize laf yetiştirme yarışının nelere mal olduğunu görüp duruyoruz.
Erkekler birazcık öfkelerine, gururlarına hâkim olsalar, bayanlar da beş on dakikalığına sussalar veya öteki odaya çekilseler yıkılan ocakların büyük bir kısmının bugün ayakta olacağına inanıyoruz.
Aslında bu yeşil ışık kurbanı olmamamız hususunda Allah'ın Rasûlü (s.a.v) bizi on dört asır önce dikkatle uyarmış, haklı olduğu halde münakaşayı kesen kişinin, Allah Teala yanında yüksek dereceler kazanacağını müjdelemiştir.
Münakaşayı kesmek bazen somut bir şekilde ağzı yummak olacağı
Bugünkü söyleyeceklerim doğrudan bireyleri, aileyi ilgilendiriyor, siyasi bir yere bağlamayacağım, ama siz buradan başka yerlere de götürürmüşsünüz, onu bilmem.
“Yeşil ışıkta geçerken karşıdan hızla gelen araç…” hikâyelerini çok dinlemişsiniz, duymuşsunuz veya bizzat başınıza gelmiştir.
Geçen gün bir tanesini daha dinledim. Yeşil ışıkta otomobiliyle geçerken karşıdan hızla gelen, frene de basmayan bir aracın vurduğu, ölümden dönen ve aylarca hastanede yatmakta olan ağabeyinin durumunu anlattı. Anlatırken iki sözünden biri “yeşil ışıkta geçerken…” diyordu.
O halde şu yeşil ışıkta geçme hakkını kullanma konusunu bugün bir masaya yatıralım istedim.
Çünkü hayatımızın birçok noktasında karşı karşıya olduğumuz yeşil ışık kurbanlığı üzerinde soğukkanlı bir şekilde düşünürsek zararını asgariye indirebileceğimize inanıyorum.
Hiç kimse yeşil ışık kurbanı birisi için; “Olsun canım, öldü amma, haklı olarak öldü, yeşil ışıkta geçerken, hakkını kullanırken öldü…” diye kendi kendini veya kurbanın yakınlarını teselli edemez.
Tamam, görüyoruz, bizim için yeşil ışık yandı, geçmek en tabii hakkımız. Fakat öbür taraftan öyle bir kamyon geliyor ki durma imkânı yok, ister azgınlığından, ister gafletinden olsun asla durmayacak. Söyleyin o anda ne yapmamız gerekiyor?
“Efendim ben onu bunu bilmem, benim için yeşil ışık yanmıştır, ben geçerim” diyorsanız buyurun geçin bakalım.
Demek istediğimiz odur ki göz göre göre yeşil ışık kurbanı olmayalım, haklı haklı ölmektense, birazcık bekleyelim ve yaşamayı seçelim.
Aile hayatında da yeşil ışık kurbanı olanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bize gelen problemlerin önemli bölümünü söz konusu bu yeşil ışıkta geçme meselesi oluşturmaktadır.
Sadece aile hayatında değil, iş hayatında, arkadaşlık ilişkilerinde, hatta her türlü insani ilişkilerde bu konu önemli bir yer tutmaktadır.
Eşler arası tartışmalarda kendimiz için yeşil ışık yandığını görürüz veya öyle zannederiz, karşımızdakinin hızına, öfkesine hiç dikkat etmeden bu hakkımızı kullanmaya kalkarız ve sonra olanlar olur.
Hâlbuki ikinci bir yeşil ışığa kadar beklesek, geçme hakkımızı bir kerecik ertelesek tehlikeyi atlatmış olacağız.
Birbirimize laf yetiştirme yarışının nelere mal olduğunu görüp duruyoruz.
Erkekler birazcık öfkelerine, gururlarına hâkim olsalar, bayanlar da beş on dakikalığına sussalar veya öteki odaya çekilseler yıkılan ocakların büyük bir kısmının bugün ayakta olacağına inanıyoruz.
Aslında bu yeşil ışık kurbanı olmamamız hususunda Allah'ın Rasûlü (s.a.v) bizi on dört asır önce dikkatle uyarmış, haklı olduğu halde münakaşayı kesen kişinin, Allah Teala yanında yüksek dereceler kazanacağını müjdelemiştir.
Münakaşayı kesmek bazen somut bir şekilde ağzı yummak olacağıBugünkü söyleyeceklerim doğrudan bireyleri, aileyi ilgilendiriyor, siyasi bir yere bağlamayacağım, ama siz buradan başka yerlere de götürürmüşsünüz, onu bilmem.
“Yeşil ışıkta geçerken karşıdan hızla gelen araç…” hikâyelerini çok dinlemişsiniz, duymuşsunuz veya bizzat başınıza gelmiştir.
Geçen gün bir tanesini daha dinledim. Yeşil ışıkta otomobiliyle geçerken karşıdan hızla gelen, frene de basmayan bir aracın vurduğu, ölümden dönen ve aylarca hastanede yatmakta olan ağabeyinin durumunu anlattı. Anlatırken iki sözünden biri “yeşil ışıkta geçerken…” diyordu.
O halde şu yeşil ışıkta geçme hakkını kullanma konusunu bugün bir masaya yatıralım istedim.
Çünkü hayatımızın birçok noktasında karşı karşıya olduğumuz yeşil ışık kurbanlığı üzerinde soğukkanlı bir şekilde düşünürsek zararını asgariye indirebileceğimize inanıyorum.
Hiç kimse yeşil ışık kurbanı birisi için; “Olsun canım, öldü amma, haklı olarak öldü, yeşil ışıkta geçerken, hakkını kullanırken öldü…” diye kendi kendini veya kurbanın yakınlarını teselli edemez.
Tamam, görüyoruz, bizim için yeşil ışık yandı, geçmek en tabii hakkımız. Fakat öbür taraftan öyle bir kamyon geliyor ki durma imkânı yok, ister azgınlığından, ister gafletinden olsun asla durmayacak. Söyleyin o anda ne yapmamız gerekiyor?
“Efendim ben onu bunu bilmem, benim için yeşil ışık yanmıştır, ben geçerim” diyorsanız buyurun geçin bakalım.
Demek istediğimiz odur ki göz göre göre yeşil ışık kurbanı olmayalım, haklı haklı ölmektense, birazcık bekleyelim ve yaşamayı seçelim.
Aile hayatında da yeşil ışık kurbanı olanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bize gelen problemlerin önemli bölümünü söz konusu bu yeşil ışıkta geçme meselesi oluşturmaktadır.
Sadece aile hayatında değil, iş hayatında, arkadaşlık ilişkilerinde, hatta her türlü insani ilişkilerde bu konu önemli bir yer tutmaktadır.
Eşler arası tartışmalarda kendimiz için yeşil ışık yandığını görürüz veya öyle zannederiz, karşımızdakinin hızına, öfkesine hiç dikkat etmeden bu hakkımızı kullanmaya kalkarız ve sonra olanlar olur.
Hâlbuki ikinci bir yeşil ışığa kadar beklesek, geçme hakkımızı bir kerecik ertelesek tehlikeyi atlatmış olacağız.
Birbirimize laf yetiştirme yarışının nelere mal olduğunu görüp duruyoruz.
Erkekler birazcık öfkelerine, gururlarına hâkim olsalar, bayanlar da beş on dakikalığına sussalar veya öteki odaya çekilseler yıkılan ocakların büyük bir kısmının bugün ayakta olacağına inanıyoruz.
Aslında bu yeşil ışık kurbanı olmamamız hususunda Allah'ın Rasûlü (s.a.v) bizi on dört asır önce dikkatle uyarmış, haklı olduğu halde münakaşayı kesen kişinin, Allah Teala yanında yüksek dereceler kazanacağını müjdelemiştir.
Münakaşayı kesmek bazen somut bir şekilde ağzı yummak olacağıBugünkü söyleyeceklerim doğrudan bireyleri, aileyi ilgilendiriyor, siyasi bir yere bağlamayacağım, ama siz buradan başka yerlere de götürürmüşsünüz, onu bilmem.
“Yeşil ışıkta geçerken karşıdan hızla gelen araç…” hikâyelerini çok dinlemişsiniz, duymuşsunuz veya bizzat başınıza gelmiştir.
Geçen gün bir tanesini daha dinledim. Yeşil ışıkta otomobiliyle geçerken karşıdan hızla gelen, frene de basmayan bir aracın vurduğu, ölümden dönen ve aylarca hastanede yatmakta olan ağabeyinin durumunu anlattı. Anlatırken iki sözünden biri “yeşil ışıkta geçerken…” diyordu.
O halde şu yeşil ışıkta geçme hakkını kullanma konusunu bugün bir masaya yatıralım istedim.
Çünkü hayatımızın birçok noktasında karşı karşıya olduğumuz yeşil ışık kurbanlığı üzerinde soğukkanlı bir şekilde düşünürsek zararını asgariye indirebileceğimize inanıyorum.
Hiç kimse yeşil ışık kurbanı birisi için; “Olsun canım, öldü amma, haklı olarak öldü, yeşil ışıkta geçerken, hakkını kullanırken öldü…” diye kendi kendini veya kurbanın yakınlarını teselli edemez.
Tamam, görüyoruz, bizim için yeşil ışık yandı, geçmek en tabii hakkımız. Fakat öbür taraftan öyle bir kamyon geliyor ki durma imkânı yok, ister azgınlığından, ister gafletinden olsun asla durmayacak. Söyleyin o anda ne yapmamız gerekiyor?
“Efendim ben onu bunu bilmem, benim için yeşil ışık yanmıştır, ben geçerim” diyorsanız buyurun geçin bakalım.
Demek istediğimiz odur ki göz göre göre yeşil ışık kurbanı olmayalım, haklı haklı ölmektense, birazcık bekleyelim ve yaşamayı seçelim.
Aile hayatında da yeşil ışık kurbanı olanlarımızın haddi hesabı yoktur. Bize gelen problemlerin önemli bölümünü söz konusu bu yeşil ışıkta geçme meselesi oluşturmaktadır.
Sadece aile hayatında değil, iş hayatında, arkadaşlık ilişkilerinde, hatta her türlü insani ilişkilerde bu konu önemli bir yer tutmaktadır.
Eşler arası tartışmalarda kendimiz için yeşil ışık yandığını görürüz veya öyle zannederiz, karşımızdakinin hızına, öfkesine hiç dikkat etmeden bu hakkımızı kullanmaya kalkarız ve sonra olanlar olur.
Hâlbuki ikinci bir yeşil ışığa kadar beklesek, geçme hakkımızı bir kerecik ertelesek tehlikeyi atlatmış olacağız.
Birbirimize laf yetiştirme yarışının nelere mal olduğunu görüp duruyoruz.
Erkekler birazcık öfkelerine, gururlarına hâkim olsalar, bayanlar da beş on dakikalığına sussalar veya öteki odaya çekilseler yıkılan ocakların büyük bir kısmının bugün ayakta olacağına inanıyoruz.
Aslında bu yeşil ışık kurbanı olmamamız hususunda Allah'ın Rasûlü (s.a.v) bizi on dört asır önce dikkatle uyarmış, haklı olduğu halde münakaşayı kesen kişinin, Allah Teala yanında yüksek dereceler kazanacağını müjdelemiştir.
Münakaşayı kesmek bazen somut bir şekilde ağzı yummak olacağı
Bu yazı toplam 1515 defa okunmuştur